Bu noktada üzerinde durulması gereken ve farklı yaklaşımlar gerektiren konu; çeşitli ülkelerin yönetim felsefelerinin bir bölümünün alınıp makro düzeyde ülke bununla beraber mikro düzeyde ise kurum kültürleriyle uyumlu hâle getirilebilmesidir.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
(ABD) Eli Whitney’in “Değişebilir Parçalar” yöntemiyle kitle üretimindeki Amerikan sistemini geliştirmesi, üretim sisteminde köklü değişikliklere yol açmıştır. Bir çiftçinin oğlu olan Whitney, 1792’de Yale Üniversitesi’nden mezun oldu. İlk patentini çırçır makinesi için aldı. Günümüzde Whitney’in patentini aldığı çırçır makineleri hâlâ kullanılmaktadır. Standardizasyonu; iş yönetimine ilk tanıtan kişi olarak bilinir. Henry Ford 1907’de daha büyük bir atılım yaparak üretim sisteminde bir devrim yaratacak yöntemi geliştirmiştir. Henry Ford’un bulduğu üretim bandı sistemi sayesinde daha fazla ve daha hızlı üretim yapılmasını sağlayarak o yıllarda otomobilin yaygınlaşmasında büyük rol oynadı. Ford işçiyi temel alan bir yaklaşım benimsedi. Buna göre daha yüksek olan çalışma saatlerini 8 saat olarak sabitleyerek işçilerin yorgunluğunu azalttı. Çalışma saatindeki düşüşe rağmen çalışma ücretlerine zam yaparak işçilerin motivasyonunu arttırdı. Kalite kontrol ve kalite mühendisliği kavramlarının önde gelen isimlerinden olan Shewhart, 1924’te kurumlara yol gösterici faaliyetlerde bulunmuştur. 1950’lerin başlarında Dr. Armand Feigenbaum ve ekibi, bir kalite maliyet sistemi geliştirmişlerdir. 1961’de Philip Crosby, “Sıfır Kusurlu” kavramını geliştirmiştir. 1980’ler ise kaliteyi üretim tabanından yönetim odasına getirmiştir.
AVRUPA BİRLİĞİ (AB)
İngiltere’de yaşanan endüstri devriminden sonra Avrupa’da da kalite akımları başlamıştır. ABD ve Japonya’da meydana gelen gelişmeler ışığında Avrupa ülkeleri de kalite olgusunu “kurumsal yönetim” ile bağdaştırarak sonuca varmaya çalışmaktadırlar. Avrupa ülkelerinin; Japonya gibi insana değer vermesi ayrıca ürün ve hizmette estetik araması dünyadaki rekabet savaşında Avrupa ülkelerini önemli bir yere getirmektedir. Kurumsal yönetim konusunda Avrupa’daki gelişmelerde öncülüğü Danimarkalı Claus Möller üstlenmiştir. Möller, önce kendi personeli arasında kalite yoksa bir şirketin ürünlerinin kalitesini sunamayacağını ileri sürmektedir. Bir ürünün veya hizmetin kalitesinin ülkeye göre farklılık gösterdiğini, çünkü farklı kültürlerin farklı beklenti ve beklentilere sahip olduğunu ekliyor. Aynı müşterinin beklentilerinin zaman geçtikçe değişebileceği düşünülmektedir; bu nedenle, farklı ihtiyaçları karşılama kapasitesine sahip ürün ve hizmetleri düşünmeliyiz.
JAPONYA
Japonya’da İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz standartlarının Japonca’ya çevrilmesi ile çağdaş anlamda kalite çalışmaları başlatılmıştır. Ancak bu çalışmalar 1940’lı yıllarda ürünlerinin kalitesi ile değil, düşük maliyet ve düşük fiyatlarla rekabet edebilmekteydi. 1954’de de Dr. Joseph Juran’ın Japonya’yı ziyaretiyle kalite olgusu pekiştirildi. Juran, ayrıca “Pareto İlkesi” olarak adlandırılan ilkeyi savunmaktadır. Pareto ilkesi, 80/20 kuralı olarak da bilinir. Kalite kontrolünü tanıyan Japonlar, ABD ve Avrupa’daki yaygın görüşe karşılık ya da başka bir deyişle muayeneye güvenmek yerine, hatalı ürünlere yol açan faktörlerin kontrol altına alınması gerektiği görüşünü benimsemişlerdir. Japonya’da en önemli kalite göstergesi; düşük maliyetler ve sıfır hatadır. Yaşam boyu istihdam, çalışanların fikirlerine saygı Japon iş kültürünün en önemli özelliklerinden biridir. Çalışanlar arasında olumsuz bir rekabetin olmaması nedeniyle, takım çalışması ve başarısı üst düzeydedir. Japonya, insana değer veren ve kurumsal yönetimi başarıyla uygulayan ülkelerin başında gelmektedir. Her ülke öne çıkan özelliklerini doğru keşfedip başarıya açılan kapı olarak kullanması gerekmektedir. “Her şey ters gidiyorsa unutma; uçak rüzgârı karşısına alarak yükselir, arkasına alarak değil.” Henry Ford