2019 boyunca ABD-Çin arasındaki ticaret savaşları, Brexit ve yakın coğrafyanın da içinde olduğu jeopolitik belirsizliklerin gündemden hiç düşmedi, küresel düzeyde ekonomik faaliyetteki yavaşlama eğilimi ve enflasyona yönelik aşağı yönlü beklentilerin artmasıyla birlikte, küresel para politikalarında da gevşeme eğilimi görülüyor.
Türkiye ekonomisinde 2020’nin ilk yarısının çok zorlu geçmesini beklerken, yılın ikinci yarısından itibaren toparlanma eğiliminin başladığını tahmin ediyorum.
Enflasyondaki düşüş ve başlıca gelişmiş ülke merkez bankalarının genişleyici yönde adımlarının, yurt içinde de destekleyici bir para politikası oluştururken, cari açıkta da önemli gelişmeler kaydedildi. Yılın ikinci yarısında düşen enflasyon, TCMB'nin toplamda yaptığı yüzde 12 politika faizi indirimi ve kredi faizlerinde görülen düşüşe paralel olarak krediler yeniden artış eğilimine girdi.
Özetle son zamanlarda 2020 Türkiye Ekonomisi hakkında daha optimist olmayı destekleyecek verilerle karşılaşıyoruz. Perakende satışları, sanayi üretimi, banka kredileri, tüketici güveni, konut satışları gibi veriler bize 2020 yılının 2019’dan daha iyi olabileceğini gösteriyor. IMF, OECD, Dünya Bankası gibi kuruluşlar 2020’de Türkiye Ekonomisinin %3 civarı büyüyeceğini tahmin ediyorlar. Gelecek yıl bu yıldan daha iyi olsa da %3 civarı büyüme Türkiye için kesinlikle yetersizdir; Türkiye %4-5’in altında büyüme gerçekleştirdiği dönemler ekonomide olumsuz gelişmeler(işsizliğin artması vs.) yaşanır. Türkiye’de ekonominin normal akışında gitmesi için en az %4-5 civarı büyüme gerekir ki Hükümetin 2020 yılı için büyüme hedefi bu rakamdır ama üretime dayalı ekonomiye temel anlamda geçilmeden %5-%6 istikrarlı büyüme beklememiz eksik olur.
Türkiye’deki diğer önemli başlık ise tasarruf etme oranlarının oldukça düşük seviyelerde seyretmesidir. Türkiye’de tasarruf eğilimi, tüketici güven endeksini bayağı aşağı çektiği için normal zamanlarda tüketici güven endeksi 70-80 değerleri civarında olur, ekonomi iyi gittiği dönemler 80’in üstü, (90 üstü pek görülmez) kötü gittiği dönemlerde ise 70’in altı (60’ın altı pek görülmez) seviyeler görülür. Yazının başında ifade etmiştim; 2020’ye dair iyimserliği güçlendiren birçok veri var, tüketici güveninde de aylardır devam eden yükseliş mevcut ama mevcut seviye son derece düşük ve 2020 yılının tahminlerinden iyi bir yıl olması amaçlanıyorsa tüketici güveninin hızla yükselmesi için çalışmalar yapılmalı ki bunun da en etkili yolu tüketicilerin gelirini artırmaktır
Toparlanma beklentisinin ardındaki diğer en temel unsur ise ihracat rakamlarımız! Ürün ve hizmet ihracatımızın 2018’in başından bu yana neredeyse kesintisiz biçimde artış gösteriyor. İhracatımızın yarısını AB’ye yapıyoruz. Son ‘’Dünya Ekonomik Görünümü’’ raporunda IMF sınırlı da olsa AB büyümesinde artış bekliyor. Almanya için ise daha keskin bir artış öngörüyor. İhracatımızın geriye kalanının önemli bir kısmı enerji ihracatçısı ülkelere gerçekleşiyor. Enerji fiyatlarında ise bir miktar düşüş tahmin ediliyor. Kısacası, ihracatımızın iki ana belirleyicisinden biri olan ürün sattığımız ülkelerin geliri açısından bir sorun görünmüyor. İkinci ana belirleyici ise paramızın reel değeri ama bu noktada tahminde bulunmak çok zor. Burada ABD ile olan ilişkilerimizdeki herhangi bir tansiyon işleri çok karmaşık hale getirebiliyor, 2019 da yazdığı üslup problemli ‘’Barış Pınarı’ harekatına ilişkin mektup bunun çok önemli bir örneğidir.
Bu anlamda 2020 yılı öncelikle jeopolitik riskleri ve bunların iktisadi etkilerini doğru yönetmemiz gereken yıl olacak. Amerikan Başkanı Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı geçtiğimiz kasım ayında Beyaz Saray’da tam beş buçuk saat süren, daha önce örneğine rastlanmamış, bir toplantıda ağırlamıştı. Herkes oradaydı. Böyle bir toplantıda her bir mesele tartışılmıştır diye tahmin ediyorum.
Sonra o toplantıda çözülmesi gereken bir dizi konu çözüme bağlanmamış olacak ki, Amerikan Senatosu, bir nevi harekete geçti. Bunun sonuçları en çok bir ay içinde görürüz diye düşünüyorum.
2020’deki ilk yazımı 2020 deki olası risklere atıf yaparak bilinin söz ile noktalamak istedim.
‘’Kontrol etme ihtimaliniz olmayan riskler artıyorsa, kontrol edebildiğiniz riskleri süratle azaltmak gerekir. Daha fazla sayıda kontrol edemediğiniz risk yaratmaktansa kesin kaçınmakta fayda var.’