Fatih Karahan başkanlığındaki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Mayıs’ta olduğu gibi Haziran PPK toplantısında da politika faizini yüzde 50’de sabit tuttu. Enfl asyon ise Mayıs itibariyle yüzde 75’leri aşmıştı. Enfl asyonun baz etkisi ile düşeceği beklentisiyle faiz değiştirilmedi. Yılsonu yüzde 38 olarak öngörülen enfl asyonun yüzde 75’leri aştığı Mayıs’tan itibaren kalan aylarda baz etkisinin de gücü dahil yarı yarıya nasıl düşeceği hakikaten merak konusu! Zira PPK son 3 aydır tekrarladığı karar metninde, “Kurul, parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkilerini de göz önünde bulundurarak politika faizinin sabit tutulmasına karar vermekle birlikte, enfl asyon üzerindeki yukarı yönlü risklere karşı ihtiyatlı duruşunu yinelemiştir… . Likidite gelişmeleri yakından izlenmektedir. Sterilizasyon araçları, gerektiğinde çeşitlendirilerek etkin şekilde kullanılacaktır…” ifadesi, Mayıs ayında yüzde 75’lerin üzerinde çıkan enfl asyona karşı yüksekte tutulacak politika faizinin gelecek ayları da düşünerek bir baskı unsuru olması isteğini gösteriyor. Böylece hâlen mevduat faizinin 32 günlük yüzde 80’lere dayandığı bankalarda söz konusu oranlar biraz daha yukarıya çekilme ihtimali var.
Parasal Gevşeme (QE) Ne Kadar Yakın
Pandemi döneminde ekonomi dilinde quantitave easing (QE) denilen “parasal gevşeme”yi önceleyen TCMB’nin, Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı, Hafize Gaye Erkan ve ardından Yaşar Fatih Karahan’ın TCMB Başkanı olmasıyla Ortodoks politikalara dönmesi piyasadaki bol likiditeyi azaltmak ve faizi daha yüksek tutmak olduğu herkesçe malum. Olayın özeti ‘TCMB enfl asyonu değil, faizi öne almış…’ Buna göre, iletişimi kuvvetlendirerek beklenti enfl asyonunu kırmayı düşünen TCMB’nin, hükümete de, yükselen enfl asyonun düşürülmesi için gıda ve ara malı üretiminin artırılmasını, iç talep için ithalatın yavaşlatılmasını, tedarik zincirinde ürün kaybı dâhil her türlü olumsuzluğun giderilmesini, piyasa düzeninde mal ile hizmet fiyatlarının sıkı kontrolünü gerektiren denetimlere ağırlık verilmesini, maaş – ücret artışının mal ve hizmet fiyatlarının altında kalmamasını tavsiye ettiği tahmin ediliyor.
Yapısal Alanlar Çözüm Bekliyor
Enfl asyonda konjonktürel şartların yanı sıra yapısal faktörlerin etkili olduğu gözleniyor. Bu durum TCMB’nin etki alanı dışında kalan fiyat değişimlerinin sistematik hâle getirilebilmesi, bunların yanında enfl asyonla mücadeleyi zorlaştırıcı katılıklara neden olan işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yüksek ve dalgalı seyir, hizmet fiyatlarındaki agresifl ik ile döviz kuru geçişkenliği gibi unsurların çözümüne ilişkin yapısal sorunlarla ilgili politika uygulamaları önem kazanıyor. Tabii ki hâlen devam eden operasyonel para politikası çerçevesinin nasıl korunacağı TCMB Para Politikası Kurulu’nun (PPK) atacağı adımlara bağlı.
Politikada Sabır, Hamlelerde Israr Gerekli
İki yıl içerisinde 6 TCMB başkanı değiştirmek konjonktürel bir yaklaşım olmasa gerek. TCMB’nin bağımsızlığı söz konusuysa politikalara sabır fevkâlâde önemli bir duruş. Ancak TCMB de icraatında ekonominin gerçekleriyle hareket etmesi zorunluluğu olduğu gibi hamlelerinde ısrarcı davranması, ayrıca piyasadan gelecek spekülatif yaklaşımları iyi değerlendirmesi işinin belki de en önemli kısmı, diye düşünüyorum. Faiz indirme noktasında erken veya geç davranılması zaten TCMB’nin elinde olan bir şey değil. Piyasadaki gelişmeler faizde nasıl hareket edileceğini ve politikaların hiçbir zaman önyargılara teslim edilmeyeceğini salık veriyor. Faizi düşürmede en etkin gösterge küresel sermaye akımları ve yerleşiklerin portföy tercihleri. Yani ifade ettiğim gibi bankaların “Artık hasadı toplayalım” demesi. Bu durumu zaten TCMB de yakından takip ediyor.
CDS’ler Hâlâ Düzensiz Seyirde İnat Ediyor
Talep ve maliyet unsurları, arz kısıtları, yüksek enfl asyonun fiyatlama davranışlarının fiyat görünümü üzerinde risk oluşturmaya devam ettiği ortada. TCMB’nin faizleri sabit tutması veya aşağı yukarı hareket ettirmesi manivela ayarından başka bir şey değil. Bunu spekülatif amaçlara mal etmek herhalde ekonomiye verilebilecek en kötü yaklaşımlardan biri olur. TCMB’nin yol haritası belli… Faiz koridorunda enfl asyonda sağlanacak denge ile birlikte ülke risk primlerinin azalışına -27 Haziran 2024 itibariyle CDS 278’yi gösteriyor- ters para ikâmesinin başlamasına, döviz rezervlerinin artış eğilimine girmesine ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makro ekonomik ve finansal istikrarın sağlanmasına odaklanan TCMB, yatırım, üretim ve istihdam artışı noktasında sağlıklı ve sürdürülebilir bir trend oluşturmaya çalışıyor. Ancak 29 Mayıs’ta 260’ı gösteren CDS’lerin 3 gün içinde 320’lere fırlaması ve ardından bir hafta sonra yeniden 258 ve 278’lere gerilemesi ekonominin hâlâ risklere açık olduğunun bir göstergesi.
TCMB Rezervleri Pozitif Seyrini Sürdürüyor
Brüt rezervler 21 Haziran haftasında 147,6 milyar dolarla yeni zirve seviyesini gördü. Bir önceki hafta brüt rezervler 146,3 milyar dolar seviyesindeydi. TCMB’nin net rezervinde ise geçen hafta itibariyle gerileme izlendi. Bir önceki hafta 47 milyar dolar düzeyinde olan net rezervler 21 Haziran haftasında 44,9 milyar dolara geriledi. TCMB için net rezervler çok önemli. 29 Mayıs tarihinden itibaren Merkez Bankası’nın swap hariç net rezervi 4 yıl 2 ay aradan sonra +0,9 milyar dolar ile ilk kez pozitife döndü. Swap hariç net rezervlerde artış ivmesi sürdü. Swap hariç net rezervler 12,7 milyar dolara yükseldi. Bir önceki hafta swap hariç net rezervler 11,4 milyar dolar olarak kaydedilmişti. Geçen yıl 818 milyar lira zarar yazan TCMB’nin rezerv başarısını kutlamak gerekiyor. Bu durum iyileşmelerin belki ilk habercilerinden biri olabilir. Şimdi aynı başarı enfl asyonda da bekleniyor.
Haziran Enflasyonu PP’de Kırılma Noktası
Enflasyonun zirveye çıktığı Haziran para politikasında revizyonları beraberinde getirebilir. Önce 3’üncü çeyreğin sonu, olmadı yılsonu itibariyle faiz indirimini planlayan ekonomi yönetimi yeni bir faiz artırım koridoruna girme ihtimali de var. Dolayısıyla Haziran enfl asyonu para politikasının (PP) kırılma noktası. Tabii kısa ve uzun olmak üzere faiz artışının süresi önemli. Dolayısıyla faiz indirimlerinin 4’üncü çeyreğinden itibaren hızlanacağı öngörüleri yok değil. Ortodoks politikalara geçişten bu yana gelen portföy yatırımları faizlerin gerilemesiyle kazanması lazım ki, diğer kalan portföyler de çekilebilsin. Dolayısıyla gelecek yıl politika faizi enfl asyonun üzerinde olacak şekilde indirim serileri yaşayacağı kesin. TCMB, aslında parasal genişlemeye (QE) önem veriyor. Merkez bankaların enfl asyon oranını kontrol altından tutmak için kullandığı başlıca araçlardan biri olan parasal gevşemeyi şartlar muvacehesinde kullanmayı düşünen TCMB’nin bu yolla para arzını yükseltmek, bunu ekonomik aktiviteyi ve büyümeyi artıracak şekilde daha ulaşılabilir kılmaktan yana. TCMB enfl asyondaki artışı bir yandan üretim ve likidite operasyonlarıyla düşürmeye çalışırken şirket ve bireylere kredi kullandırarak gerçek ekonomik büyümeyi sağlayarak işsizliği azaltmada adımları daha fazla önemsiyor. Ancak banka konjonktürel olarak bu dönemde faizi artırmayı politika açısından daha uygun buluyor.
Fiyat İstikrarının Çaresi Faiz mi?
Acaba enfl asyonla mücadeleyi yanlış mı yapıyoruz? Fiyat istikrarının çaresi faizler mi? Gerçekten ekonomik bakış açısı olarak kolaycılığı değil, biraz terlemek gerektiği kanaatindeyim. Evde sürekli yangın çıkıyor, diyelim. Elimizdeki kıt araçlarla yangını söndürmeye çabalıyoruz. Kovayı çeşmeye ve oradan yanan eve kadar götürebilsek bu işi başaracağız. Kova bazen yanan eve ulaşıyor, ama çoğu zaman yolda devriliyor. Böyle koşuşturma yaşanacağına bu evde niçin sürekli yangın çıkıyor diye sormak ve öyle çaresine bakmak daha akıllıca değil mi? Siz fazla düşünmeyin ben söyleyeyim… Siyaset kurumunun halka şirin görünme isteği ve ekonomiye yönelik yanlış kararları sürekli yangının fitilini ateşliyor. Bir Üstad’ımızın dediği gibi, “Enfl asyonu düşürmenin bedeli, faizi yükselterek tüketimi kısıtlayıp büyümenin düşmesine ve işsizliğin artmasına katlanmak şeklinde olacağı için oy kaybına yol açar. O nedenle yüksek enfl asyonlu büyüme yaklaşımı Türkiye’de siyasetçilerin bilinçli ya da bilinçsiz tercihi haline gelmiştir.”
Ekonomi ve Ekonomi Dışı Riskler Azaltılmalı
Enfl asyonda neticeden çözüme gitmek sadece o anlık neticeyi bertaraf eder ama neticeyi doğuran sebepleri ortadan kaldırmaz. Sürekli sorun ve risk içinde olan ekonomiye bir de yenileri eklenirse hangi yangını nerede, nasıl söndüreceksiniz? Yanlış uygulamaların da riskleri daha da genişlettiğini unutmamak gerekiyor. Ülkemizde birey veya kurumlar risklerini azaltabilse daha mantıklı kararlar verebilecekler. CDS’lerimiz niçin 200’den aşağı düşmüyor, çünkü iç-dış risklerimiz fazla. Ekonomik olmayan birçok sebep ekonomiyi bozuyor, hasta ediyor. CDS’lerimiz 100’lerin altında olsa, ülkeye katar katar yatırım gelse fena mı olur? Bir de ekonomideki kara delikleri ve özellikle kayıtdışılığı göz ardı etmeyelim! Mal ve hizmet üretimimizi yeterli seviyeye çıkaramazsak, ithalat-ihracat dengesini kuramazsak, gelir dağılımında adaletli sistem oluşturamazsak, genç nüfus özelliğimizi üretim enerjisine dönüştüremezsek, israf ve tüketime yönelik anormallikleri durduramazsak, ekonomideki sorunları çözemeyiz!