Bununla birlikte, bugüne kadar yapılmış en geniş kapsamlı çalışmalardan biri, hormon tedavisi alan kadınlarda kalp hastalığı, kan pıhtılaşması ve felç riskinde küçük bir artış ortaya koydu. Yani, hormon replasman tedavisinin kalp hastalığını önlemek üzere menopoz sonrası başlatılması gerektiği konusunda yeterli kanıt mevcut değildir. Hem risklerini ve yararlarını öğrenmek, hem de hormon replasman tedavisinin sizin için uygun olup olmadığına karar vermek adına doktorunuza danışmak büyük önem taşır.
‘Fetal alkol sendromu’ nedir? Bu konuyla ilgili yapılan son araştırmalar neler?
Fetal alkol sendromu (FAS), hamilelikte alkol kullanan annelerin doğurduğu bebeklerde oluşan mental ve fiziksel anormalliklerdir. Hamile bir kadın alkol tükettiğinde kana karışan alkol plasentayı geçerek fetüse ulaşır ve bebeğin gelişimini etkileyebilir. Bu durum, hamilelik boyunca veya hamilelik öncesi alkol kullanılmayarak yüzde 100 önlenebilir. ‘Fetal alkol sendromlu’ kişiler okulda yaşadıkları güçlüklerin yanısıra, gelişim problemleri, yüz karakteristiklerinde anormallikler, duyma, görme, öğrenme, hafıza, dikkat süresi ve koordinasyon problemleri yaşayabilirler. Çocuklarda bu bulguların hepsi görülebilir veya hiçbiri olmayabilir, hatta bu sorun ölüme bile yol açabilir. Fetal alkol sendromu hala dünya çapında bir problem olmaya devam ediyor ve yapılan son araştırmalar bilinçlendirme çalışmaları ve hamilelikte alkol kullanımının engellenmesi üzerine odaklanmıştır.
Kürdan kullanmak dişlere zarar verir mi?
Tarih boyunca, kürdan kullanmak dişler arasındaki bölgelerin temiz tutulmasına yardımcı bir yöntem olarak kabul edilmiştir. Günümüzde, artık kürdan yerine diş ipi kullanmak daha doğru olacaktır. Kürdan kullanmak, özellikle de dikkat etmeden bilinçsizce kullanmak, diş minesine zarar verebilir, diş etinizde hasara yol açabilir ve diş köklerini tahriş edebilir. Fırçalamak ve diş ipi kullanmak, plağı yok etmenin ve dişlerin arasını temizlemenin en iyi yoludur. Eğer bir restoranda dişinizde bir şey kaldıysa ve diş ipiniz yoksa kürdan kullanmadan önce iki kere düşünün ve dikkatli olun.
Prostat tedavisindeki yenilikler ve gelişmeler nelerdir?
‘Hipertrofi’ olarak bilinen prostat büyümesi için en iyi tedavi yöntemi çoğunlukla, semptomların şiddetine ve bu semptomların hastanın yaşamını ne kadar etkilediğine bağlıdır. Alfa bloker ve 5 alfa-redüktaz enzim inhibitörleri gibi ilaçlara ek olarak, tıkayıcı prostat dokusunun çıkarılmasıyla uygulanan, transüretral prostat rezeksiyonu (TUR-P) dediğimiz bir tür cerrahi tedavi olan bu yöntem de seçenekler arasındadır. Daha yeni yöntemler arasında, prostatın ısı yöntemiyle eritildiği termoterapi ve lazer tedavilerini sayabiliriz. Lazer ile buharlaştırma gibi lazer tedavileri genellikle semptomlarda kısa sürede rahatlama sağlar ve kanama, enfeksiyon gibi yan etkilerin görülme riski daha azdır. Yüksek enerji kullanılan bu lazerler aşırı büyümüş prostat dokularını yok eder. Semptomları hafifletmeye yardımcı diğer seçenekler; cüce palmiye (saw palmetto), pigeum ve bitki sterolleridir. Yeni yapılan bir araştırma, bir fitoöstrojen türü olan izoflavonların da yardımcı olabileceğini gösterdi.
Bu izoflavonlar, soya fasulyesi veya soyadan elde edilen ürünlerde bulunabileceği gibi, nohut ve yer fıstığında da bulunur. Ayrıca, protein ve sebze ağırlıklı, yağ ve kırmızı et tüketimi düşük bir beslenme programı uygulamak da idrar yapmayla ilgili rahatsızlıkları hafifletebilir. Prostat kanserinde ise, kullanılan hormon tedavilerinin çoğu androjen seviyesini düşürmeyi hedefler. Özellikle, diğer tedavilere yanıt vermeyen, prostat kanseri ilerlemiş erkekler için yeni hormon terapileri geliştirilmektedir. Abirateron, kanser hücrelerinin daha fazla androjen üretmesini engellemek için bir enzimi durduran yeni bir tedavidir. Ayrıca, androjen deprivasyon tedavisi gören hastalarda kurkumin, tümör büyümesini yavaşlatmaya yardımcı olabilir. Yapılan diğer yeni çalışmalar, yağ oranı düşük bir diyetle birlikte balık yağı takviyelerinin kullanılmasının prostat kanseri gelişimini yavaşlatabileceğini söylüyor.
İstemeden maruz kaldığımız kimyasallar neye sebep olur?
Türkçe’ye ‘çoklu kimyasal duyarlılık sendromu’ olarak çevrilen ‘multiple chemical sensitivity’ (MCS), kişinin düşük dozda kimyasal maddelere maruz kaldığında reaksiyon gösterdiği semptomlardan oluşan kronik bir tıbbi hastalıktır. Kimyasala maruz kalma sona erince belirtiler kaybolur ve kimyasalın dozu düşük olsa bile tekrar maruz kalındığında bulgular tekrarlar. Çoklu kimyasal duyarlılığı olan insanlar, birbiriyle alakasız farklı kimyasallara reaksiyon gösterebilirler ve diğer birçok hava kirletici madde ve kimyasalların yanısıra halı veya mobilyalarda rastlanılan sigara dumanı, temizlik maddeleri, boya kokusu, böcek ilaçları, formaldehit gibi maddelere uzun süreli temasla oluşan semptomlar gözlemler.
Bu kimyasalların çoğu güçlü bir kokuya sahip olduğundan bazı kişiler bu hastalığın kokulara karşı aşırı duyarlılık durumuyla alakalı olabileceğine inanıyor. Bulgular değişkendir ve fazla spesifik değildir. Bunların arasında baş ağrısı, yorgunluk, baş dönmesi, mide bulantısı, kaşıntı, hapşırma, boğaz ağrısı, göğüs ağrısı, kalp ritminde değişiklikler, nefes almada problemler, kas ağrısı veya sertliği, isilik, ishal, şişkinlik, gaz, zihin bulanıklığı, konsantre olma güçlüğü, hafıza problemleri ve ruh halinde değişiklikleri sayabiliriz.
Çocuğumu ‘çoklu kimyasal duyarlılığa’ karşı nasıl koruyabilirim?
Ne yazık ki, bunu önlemenin bilinen bir yolu yok. Bazı kişiler bunun aynı alerjilerde olduğu gibi bir bağışıklık tepkisi olduğuna, bazıları ise belirli kokulara karşı olan aşırı hassasiyet olabileceğine inanıyor. Düşük dozda kimyasala maruz kalan herkesin çoklu kimyasal duyarlılığı (MCS) geliştirmeyeceğini de bilmelisiniz. Bazı insanlar, genetik ve çevresel faktörlerin birleşmesine dayalı MCS veya diğer alerji bağlantılı hastalıklar geliştirmeye daha yatkın olabilirler. Gerçekçi olmak gerektiğini ve bazı maruziyetlerin kaçınılmaz olduğunu unutmayıp yine de çocuğunuzun mümkün olduğunca kimyasal maddelere maruz kalmasını kısıtlayabilirsiniz.