Atalarımız ne demiş? İşten değil dişten artar! Bir sisteminin sağlıklı yürümesi için 3 temel esas; plânlama, denetim ve yaptırım olarak biliniyor. Tâli görünse de, 4’üncü bir esas daha var ki, o da finans… Para olmadan plânlama, denetim ve yaptırım hakkıyla gerçekleştirilemiyor. Para da; üreterek, israfı önleyerek, kendine yeterek, borçlanmaları asgarî seviyede tutarak ve maliyetleri düşürerek, açıkçası “tasarruf” ile bulunuyor. Şirketler de öyle… Aynı devlet gibi… Sıraladığım 4 esasa dikkat edilmezse bir bakmışsın, işletmen elinden gidivermiş… Konkordato veya ifl asa boyun eğmişsin…
GELİR İLE TÜKETİMİNDEN ARTA KALAN NEDİR
Tasarruf; gelir ile tüketim arasındaki fark ya da bugünkü tüketimin geleceğe ertelenmesi. Tasarrufun büyüme ve cari açık açısından ülke ekonomisine katkıda bulunabilmesi için finansa dönüştürülmesi gerekiyor. Yastık altında tutulacak tasarrufun ise refaha katkısı sınırlı. Kaliteli yüksek büyümeyi sağlayacak yatırımların finansmanı ve borçlanmamada yurt içi tasarrufl arın önemi oldukça fazla. Türkiye yıllardır enfl asyon ve cari açık sorunu yaşayan ülke olarak tasarruf açığı yönünden sıkıntılar yaşıyor. Toplamda yüzde 20-25’lerde gezinen tasarruf oranı; tabii ki cari açık, borçlanma, yüksek enfl asyon ve faize çare olamıyor. Cari açık; tasarruf ve faizle negatif, yatırım ile pozitif ilişki içerisinde. Cari açık sorununu halledemeyen Türkiye’miz mecburen ulusal tasarrufl arını artırma hedefini hep ikinci plana atmak ve tüketime dayalı bir büyüme modelini seçmek zorunda kalmış. Bu ise ülkeyi yıllarca dış ve iç risklere karşı kırılgan bir yapıda tutmuş.
EKONOMİK KIRILGANLIĞIN ÖLÇÜTLERİ
Özellikle Türkiye’de “Borçlanmayla bile olsa finanse edilebiliyorsa, cari açık sorun olmaz” veya “Ekonomisi dışa açık bir ülkede dalgalı kur uygulaması varsa ve yüzde 5’i geçmiyorsa cari açık sorun oluşturmaz” şeklindeki söylemler, Türkiye gibi net yatırım pozisyonu negatif olan ülkelere göre uygun yaklaşımlar olmuyor. Zirâ uygulamalar da gösteriyor ki yukarı yönlü herhangi bir döviz fiyatları hareketinde dâhi ülke ekonomisi sarsılıyorsa bunda döviz açığının verdiği olumsuz etki olduğunu unutmamak gerekiyor. Malumunuz bir ülkenin kırılganlığı uluslararası ortamda önce CDS’ler, sonra kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarına göre belirleniyor… Türkiye’nin 5 yıllık risk primini belirten CDS’leri (Credit Default Swap) son 5 yıl içinde 1 Ocak 2020’de en düşük 239,82 ile en düşük seviyesine inmesine karşılık 1 Haziran 2022’de 838,23 ile zirve yapmış. Türkiye CDS’leri 29 Mayıs 2024 itibariyle 263,24’lerde seyrediyor. 5 yıl içinde bu kadar yüksek dalgalanmayı hangi ekonomi kaldırabilir? CDS yükselmesi, ülkeye yönelen yatırımların azalması anlamına geliyor. Risk primi yüksek olan bir ülkeye yatırım yapmak maliyetli oluyor. Her 100 puan için yüzde 1 oranında bir sigorta maliyeti mevcut. Örneğin; 300 CDS puanına sahip ülkeye yatırım yapan bir kurumun parasını sigortalamak için yüzde 3 oranında maliyete girmesi gerekiyor. Böylece maliyetin yükselmesi, uluslararası yatırımların azalmasına sebep oluyor.
YATIRIM, ENFLASYON VE FAİZLERE DİKKAT
Kredi risk primi yükseldiğinde ekonominin iyileştirilmesi için önlemlerin alınması şart. Söz konusu puanın yüksekliği, ülkedeki ekonominin kırılganlığının işareti olarak kabul ediliyor. Finansal istikrar sağlandığı zaman CDS puanı doğal olarak düşüyor. Özetle kredi risk primi CDS’lerin yükselmesinde temel sebeplerden biri yatırımların düşmesi, enfl asyon ve faizlerin yükselmesi olduğunu unutmamak lazım. Kredi derecelendirme kuruluşlarının notları da iyileşme yolunda olmasına karşılık ülke olarak durumumuz pek istenilen yerde değil. S&P, Mood’s ve Fitch’e göre görünüm “Pozitif” olmasına karşılık hâlâ “Çok Spekülatif” alandayız. Kategori olarak “Yatırım Yapılamaz” seviyesinin altındayız. Yatırım eşiğine gelebilmek için S&P’nin BBB-, Moody’s’in Baa3 ve Fitch’in BBB- notlarına ulaşmamız gerekiyor.
EKONOMİDE İYİ ŞEYLER OLMUYOR DEĞİL
Son dönemde Türkiye ekonomisinde iyileşmeler elbette var. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Risk primimizi gösteren CDS son 4 yılın en düşük seviyesinde. Son bir yılda risk primindeki iyileşme gelişmekte olan ülkelerde ortalama 50 baz puan iken ülkemizde 400 baz puanın üzerinde gerçekleşti. Uyguladığımız doğru politikalarla düşen risk primi hem kamunun hem özel sektörün dış borçlanma maliyetlerini azaltırken dış finansmana erişimini de kolaylaştırıyor” bilgisini veriyor. Uluslararası Bankacılık Federasyonu (IBFED) Genel Müdürü Hedwige Nuyens de, Türkiye’de ekonomi, finans ve bankacılık alanlarındaki gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirterek, “Türkiye ekonomisinde bir değişim yaşanıyor. Türkiye ekonomisinde yakında çok iyi bir görünüm olmasını bekliyoruz. Bankacılar olarak biz de bunun bir parçası olmak istiyoruz” diyor.
TASARRUFTAN ÇOK TÜKETİMİ SEVİYORUZ
Güçlü bir ekonomi tasarrufl arın artırılmasıyla ortaya çıkıyor. Türkiye; yüksek faiz ve yüksek enfl asyon, düşük faiz ve düşük enfl asyon ortamında genişlemeci veya daraltıcı politikalarına rağmen hep tasarruf fakiri kalmış. Mesela bugün uygulanan daraltıcı para politikalarına rağmen (yüksek faiz ortamında) tasarrufl ar artması gerekiyor, ama olmuyor. Ülke tek haneli düşük faizleri ve düşük enfl asyonları da gördü. Görünürde gelirler artıyor, enfl asyon ve faizler düşüyor; tasarruf oranı da hızla geriliyor. Tersi gelirler artıyor, enfl asyon ve faizler yükseliyor; tasarrufl ar yine düşüyor. Bunun nedeni; enfl asyon ve faiz düşse de yükselse de artan gelirler ile tüketimin korelasyon oluşturması. Tasarruf konusunda İbn Haldun’un ekonomiyle ilgili bilgilerine müracaat edeceğim… Mukaddimesi’nde diyor ki, “Devlet ekonomisi iki temele dayanır… Asker ve para… Devlet büyüyüp geliştikçe paraya ihtiyaç duyar. Asker ile yönetim arasında ücretlerin ve ihtiyaçların karşılanmasına yönelik bir hoşnutluk ilkesi vardır... Vergilerin aksamaması için sağlam ve gelişen bir ekonomik yapı gerekir. Ekonominin kendine has kanunları, prensipleri, formülleri vardır. Herhangi bir zorlama ekonomiyi bozabilir... Ekonomik gelişmenin bir üst sınırı vardır ve ondan sonra duraklama ve gerileme başlar… Tahrik edilen insani ihtiyaçların artma hızı, bunları karşılayacak kazanç ve gelirlerin artış hızından fazla olursa ekonomide yetersizlikler oluşur. Bu noktada devlet ya giderlerini kısmak ya da mevcut vergi veya yeni vergi ihdaslarıyla gelirlerini artırmak şeklinde iki yoldan birini kullanmak zorunda kalır. Vergilerde aşırı gitmek ekonomiyi daraltır ve bozar. Devlet ve halk tüketime alışmışsa tasarruf etmesi zorlaşır…”
ÇİN’DEN DERS NİTELİĞİNDE BİR ÖRNEK
Tasarrufa Çin’den bir misal vereyim… Ülkede 1990’lı yılların ortalarında hiç otoyol yoktu. ABD bu alanda dünya lideriydi. Bugün Çin’de ABD’nin iki katından daha fazla ve kaliteli otoyol bulunuyor. Çin ayrıca toplam ülkelerin hızlı tren ağından daha uzun bir hatta sahip. Havayolu ve denizyolu yatırımları da demiryolundan farklı değil. Ülke 90’lı yıllarda çelik üretiminde bir hiç iken bugün dünya çelik üretiminin yarısını gerçekleştiriyor. Yine bundan 15 yıl önce elektrikli otomobil sektöründe sıfır olan Çin küresel üretimin 3’te ikisini üreten bir ülke haline geldi. Zira Çin’de ulusal tasarrufl arın yüksekliğinin birçok nedeni var. Ulusal tasarrufl ar bireyler yanında ülke şirketleri ve devlet tarafından gerçekleştiriliyor. Çin’de şirketler kârlarının önemli bir bölümünü yatırım yapmak üzere bünyede bırakarak ulusal tasarrufl ara katkı yapıyor. İşte bu yatırımların tamamı GSYH’nin yarısına ulaşan tasarrufl arla hayata geçiriliyor. Yani Çin borçsuz, harçsız kalkınmasını tasarrufl arla tamamlıyor. Bir Çin atasözünde, “Altının değeri fiyatıyla ölçülür, öğrenmenin değeri ise ölçülemez” deniyor. Çinliler mal mülkten çok öğrenmeye yönelmiş ve tasarrufu da hakkıyla öğrenmiş görünüyor. Ekonomik olarak sağlam durmak istiyorsak özetle; tasarruf yap, harcamalarına dikkat et, bütçeni denkle, gelirin kadar harca, borçla yaşama, borçlanma gereksinimini düşür, tüketimle büyümeden vazgeç, üretime yönel, ithalatını sınırla, ihracatını artır, para ve maliye politikalarıyla döviz kurunu zararlı değil, faydalı hale getir.