Bu ülkemizin geleceğine damgasını vuracak olan müthiş bir proje. Türkiye’nin demir çelik endüstrisi ile anılan Karabük ilinde sessiz sedasız sürdürülen bu dev projeyi Ekovitrin, şubat sayısında kapak konusu yaptı. 2007 yılında temelleri atılan Karabük Üniversitesi bünyesinde 13 fakülte, 4 yüksekokul, 7 meslek yüksekokulu, 4 enstitü ile 8 araştırma ve uygulama merkezi bulunuyor. 32 bin öğrencinin öğrenim gördüğü üniversite, 2013 yılında 173 üniversite arasında en fazla tercih edilen 7’nci üniversite oldu.
Karabük Üniversitesi, Türkiye’nin en büyük demir-çelik tesisleri olan KARDEMİR ile de işbirliği yaparak, üniversite-sanayi birlikteliğinin en güzel örneğini sergiliyor. Üniversite Türkiye’nin ilk ve tek demir çelik enstitüsünü kurmuş. Bu enstitü bilimsel araştırmalar yaparak Türkiye’nin demir çelik alanındaki strateji ve politikalarına destek veriyor. KARDEMİR yönetici ve mühendisleri de bu enstitü bünyesinde yüksek lisans ve doktora yapma imkanı buluyor. Karabük Üniversitesi’nin ilkleri bununla da bitmiyor. Üniversite bünyesinde Ulaştırma Mühendisliği, Tıp Mühendisliği, Aktuerya ve Risk Yönetimi gibi diğer üniversitelerde bulunmayan bölümler yer alıyor. Karabük Üniversitesi, 25 bin kişilik stadyumu ile de bir ilke imza atıyor. Karabük Üniversitesi’nin başarıları uluslararası kuruluşlar tarafından ödüllerle taçlandırıldı. Avrupa İş Konseyi (EBA) Socrates Komitesi tarafından 2013 yılının en iyi üniversitesi seçilirken, Dünya İş Konfederasyonu tarafından da “Bölgesinde En İyi Kurum” ödülüne layık görüldü. Avrupa İş Konseyi Socrates Komitesi, 2008 yılından beri Karabük Üniversitesi Rektörlüğü görevini başarıyla yürüten Prof. Dr. Burhanettin Uysal’a “Yılın En İyi Rektörü” ödülünü taktim etti. Karabük Üniversitesi’nde 10 ülkeden 83 yabancı öğrenci eğitim görüyor. 24 AB ülkesindeki 126 farklı üniversite ile öğrenci değişim konusunda iş birliği yapılıyor.
Henüz 7 yıllık geçmişe sahip olan Karabük Üniversitesi’nin hedefi dünyanın en saygın üniversiteleri arasında yerini almak. Rektör Prof. Dr. Burhanettin Uysal başta olmak üzere, tüm Karabük Üniversitesi akademik kadrosunu, yöneticilerini, çalışanlarını ve öğrencilerini ülkemize böylesine seçkin bir eğitim kurumu kazandırdıkları için içtenlikle kutluyor ve başarılarının devamını diliyoruz.
DÜNYA HALI PAZARINDA “GAZİANTEP DAMGASI”
Türk ev tekstili ve halı firmaları geçtiğimiz ay Almanya’ya adeta bir çıkarma yaptı. Almanya’nın Frankfurt şehrinde düzenlenen Heimtextil Fuarı ile Hannover’deki Domotex Halı Fuarı’nda Türk ev tekstili ve halı sektörümüzün yeni ürünleri sergilendi. Bu fuarlar dünyanın vitrinini oluşturuyor. Özellikle Hannover’deki Domotex Halı Fuarı’na Gaziantepli firmalar damgasını vurdu. Gaziantep’in dünya markaları Gümüşsuyu, Merinos ve Kaşmir Halı’nın standları büyük ilgi gördü. Gaziantep, halı üretimi ve ihracatında Türkiye’nin dünyaya açılan kapısı konumunda. Halı ihracatımızın büyük bir bölümünü bu şehrimiz karşılıyor. Gaziantepli sanayiciler Nevzat Erkmen, Mustafa Topçuoğlu ve İbrahim Erdemoğlu Türk halı sektörünün elde ettiği başarıyı ve hedeflerini Ekovitrin Medya Grubu Başkanı Kamuran Abacıoğlu, Başkan Yardımcısı Şeref Özata’ya anlattılar. Ekovitrin, Türk halı sanayi devlerinin görüşlerini şubat sayısında yansıtıyor.
EKONOMİK KRİZ KAPIDA MI?
Merkez Bankası’nın müdahalelerine rağmen dolar ve Euro’nun ateşi bir türlü sönmüyor. Türkiye’de piyasaları “Umutsuz bir sürecin içine sürüklemek” isteyenler “Gezi Parkı” ve ardından “17 Aralık 2013 Operasyonu”nu dizayn ettiler. FED’in likitide arzını azaltmak için düğmeye basması bu süreci hızlandırdı. Son 10 yılda elde edilen büyüme ve mali disipline rağmen Türk ekonomisindeki kırılganlık her an başını kaldırabilir. Cari açığımızı ekonomimiz için önemli bir tehlike. Resmi ya da gayri resmi yabancı sermayenin girişinin azalması ve suyun akışının tersine dönmesi 2014’te bir kriz mi yaşanacak sorusunu akla getiriyor.
Ekovitrin yazarı Prof. Dr. Faruk Şen; “2014 Türkiye için çok güç bir yıl olacak. Büyüme hızı yüzde 3’te kalacak. Enflasyonda ise yüzde 13’ü görmemiz mümkün. Euro 3,65 TL’yi, dolar 2,70 sınırını aşacak” öngörüsünde bulunuyor. Yine Ekovitrin yazarı ve gayrimenkul uzmanı Kürşat Tuncel ise ekonomik krizden söz ederek, korunmanın yollarını bu sayımızdaki makalesinde kaleme almış. Tuncel; “2014’te göz göre göre bir krize doğru sürükleniyoruz. Bunun aksini düşünen pek yoktur herhalde” derken, krizden zarar görmek istemeyen veya az zararla bu dönemi atlatmak isteyenlere 15 maddelik bir öneri paketi sunuyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK 10 EKONOMİSİNDEN BİRİ OLMAK HAYAL Mİ?
Ekovitrin yazarı Prof. Dr. Faruk Şen; “2014 Türkiye için çok güç bir yıl olacak. Büyüme hızı yüzde 3’te kalacak. Enflasyonda ise yüzde 13’ü görmemiz mümkün. Euro 3,65 TL’yi, dolar 2,70 sınırını aşacak” öngörüsünde bulunuyor. Yine Ekovitrin yazarı ve gayrimenkul uzmanı Kürşat Tuncel ise ekonomik krizden söz ederek, korunmanın yollarını bu sayımızdaki makalesinde kaleme almış. Tuncel; “2014’te göz göre göre bir krize doğru sürükleniyoruz. Bunun aksini düşünen pek yoktur herhalde” derken, krizden zarar görmek istemeyen veya az zararla bu dönemi atlatmak isteyenlere 15 maddelik bir öneri paketi sunuyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK 10 EKONOMİSİNDEN BİRİ OLMAK HAYAL Mİ?
Başbakan Erdoğan Hükümeti’nin 2023 yılı vizyonu; “Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak…” Bu aynı zamanda Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıldönümüne denk gelecek şekilde hedeflenmiş bir vizyon. Türkiye bu hedefine ulaşabilir mi? Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak hayal mi? Bu sorunun cevabını zaman gösterecek. Ancak şunu belirtmeliyim ki; dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmekle, dünyanın en etkili ülkelerinden biri olunmaz… Benim şahsi görüşüm bu gidişle ilk 10’a girmek hiç de kolay bir hedef değil.
2023 yılının Türkiye’sini dizayn ederken hedeflerimizin arasına; “Birinci sınıf demokrasi ile yönetilen bir ülke ve toplum inşa edebilmeyi, eğitim düzeyi yüksek, kumaşı kaliteli T.C vatandaşları, bürokratları, siyasetçileri ve devlet adamlarını yetiştirebilmeyi” de eklemek gerekiyor. Fakat bugün milletimizin Ankara’ya TBMM’ye gönderdiği seçilmişlerin vaziyeti ve oradan ülkeye yansıyan görüntüler geleceğin büyük Türkiye’sini inşa etmekte çok zorlanacağımızı açık seçik anlatıyor. Siyasetin ve siyasetçinin kalitesi giderek daha çok düşüyor. Bir milletvekili, başka bir milletvekilini TBMM çatısı altında yumrukla yaralıyor. Sonra da bu mecliste milletvekilinin şirazesinden çıktığını, şaftının kaydığını söylüyor. Meclis Genel Kurulu’nda havada uçuşan tekmeler, yumruklar ve küfürler siyasetteki kaliteyi çok güzel anlatıyor. Başka söze gerek bırakmıyor.
Milletvekili, adeta süzme bal gibi milletimizin içinden seçilerek TBMM’ye gönderilen kişiler değiller mi? Milletvekili demek, en ehil, en seçkin, en saygın, en iyi örnek olması gereken insan demektir. Acaba böyle mi? Hayır!.. Siyaseti dizayn edenler ki; bunlara “Siyasi Lider” diyoruz, bu liderler milletin değil, kendi iradelerinin sandıktan çıkmasını istiyorlar. Kimin milletvekili seçileceği milletin değil de, liderlerin iradesiyle tespit ediliyor. Kimin milletvekili olacağını lider seçiyor, adeta tayin ediliyor… Durum böyle olunca da acaba Meclis, milletimizin iradesini yüzde yüz yansıtmıyor mu diye sormak ve sorgulamak gerekiyor.
Türkiye’nin kalitesinin yükselmesinin yolu öncelikle “Seçilmişlerin” kalitesinin yükselmesinden geçiyor. Meclise, milletin içinden süzülerek gelmiş bilge kişiliğe sahip, sakin, saygılı, yüksek eğitimli ve donanımlı ehil kişiler gitmeli… Siyasi Partiler Kanunu yeniden düzenlenmeli, siyasi partiler liderlere bağımlı değil de, ABD örneğinde olduğu gibi dahi kurumsal bir yapıya kavuşturulmalı. Liderlerle birlikte yok olup giden partilerin örneği çok bizde. Ayrıca milletimizin gerçek iradesini meclise yansıtacak bir seçim sisteminin yeniden dizayn edilmesi de gerekiyor.
2023 yılının Türkiye’sini dizayn ederken hedeflerimizin arasına; “Birinci sınıf demokrasi ile yönetilen bir ülke ve toplum inşa edebilmeyi, eğitim düzeyi yüksek, kumaşı kaliteli T.C vatandaşları, bürokratları, siyasetçileri ve devlet adamlarını yetiştirebilmeyi” de eklemek gerekiyor. Fakat bugün milletimizin Ankara’ya TBMM’ye gönderdiği seçilmişlerin vaziyeti ve oradan ülkeye yansıyan görüntüler geleceğin büyük Türkiye’sini inşa etmekte çok zorlanacağımızı açık seçik anlatıyor. Siyasetin ve siyasetçinin kalitesi giderek daha çok düşüyor. Bir milletvekili, başka bir milletvekilini TBMM çatısı altında yumrukla yaralıyor. Sonra da bu mecliste milletvekilinin şirazesinden çıktığını, şaftının kaydığını söylüyor. Meclis Genel Kurulu’nda havada uçuşan tekmeler, yumruklar ve küfürler siyasetteki kaliteyi çok güzel anlatıyor. Başka söze gerek bırakmıyor.
Milletvekili, adeta süzme bal gibi milletimizin içinden seçilerek TBMM’ye gönderilen kişiler değiller mi? Milletvekili demek, en ehil, en seçkin, en saygın, en iyi örnek olması gereken insan demektir. Acaba böyle mi? Hayır!.. Siyaseti dizayn edenler ki; bunlara “Siyasi Lider” diyoruz, bu liderler milletin değil, kendi iradelerinin sandıktan çıkmasını istiyorlar. Kimin milletvekili seçileceği milletin değil de, liderlerin iradesiyle tespit ediliyor. Kimin milletvekili olacağını lider seçiyor, adeta tayin ediliyor… Durum böyle olunca da acaba Meclis, milletimizin iradesini yüzde yüz yansıtmıyor mu diye sormak ve sorgulamak gerekiyor.
Türkiye’nin kalitesinin yükselmesinin yolu öncelikle “Seçilmişlerin” kalitesinin yükselmesinden geçiyor. Meclise, milletin içinden süzülerek gelmiş bilge kişiliğe sahip, sakin, saygılı, yüksek eğitimli ve donanımlı ehil kişiler gitmeli… Siyasi Partiler Kanunu yeniden düzenlenmeli, siyasi partiler liderlere bağımlı değil de, ABD örneğinde olduğu gibi dahi kurumsal bir yapıya kavuşturulmalı. Liderlerle birlikte yok olup giden partilerin örneği çok bizde. Ayrıca milletimizin gerçek iradesini meclise yansıtacak bir seçim sisteminin yeniden dizayn edilmesi de gerekiyor.