Klasik yaklaşım önce gelirlerin artırılmasına ya da harcamaların kısılmasına dayalı kemer sıkma önlemlerinin uygulamaya konulması ve bunun sonucunda düzelecek mali dengeler üzerine büyümenin oturtulması görüşüne dayanıyor.
Ne var ki bu tür kemer sıkmalarla büyümenin gerçekleşmeyeceği, kamu maliyesi batak durumdayken makroekonomi dersinde öğretilenlerle işin içinden çıkılmayacağı artık iyiden iyiye anlaşılmaya başlandı.
Yunanistan krizinde bu konuda ortaya atılan tereddütler, şimdi İspanya ile devam ediyor. İngiltere ve ABD için de konu enine boyuna tartışılıyor.
Sadece kamu maliyesindeki sorunları çözerek ya da piyasalara likidite sağlayarak büyümenin rayına oturtulması görüşüne artık kuşkuyla bakılıyor.
Nedenlerini sıralayalım:
■ Kemer sıkma kısa dönemde büyümeyi düşürür.
■ Bankacılık sektörü zor durumdayken maliye politikası düzgün çalışamaz. Bu gerçek son krizde bir kez daha ortaya çıktı.
■ Finans kesiminde sorunlar devam ederken kemer sıkma ile büyümenin gerçekleşmesi uzun dönemde sonuç verir. Siyasiler ve kamuoyu 10 yılı aşkın sürecek bu döneme dayanamazlar.
■ Büyümenin altın kuralı diye tanımlanan ve Nobel ödüllü Edmund Phelps tarafından ilk ortaya atılan "bizden sonraki kuşakların refah içinde yaşaması için gerekli büyümenin bu neslin çok çalışması, tasarruf etmesi ve yatırım yapması üzerine dayandığı" şeklinde özetlenecek prensibin Avrupa için kolay kolay çalışacağı sanılmıyor.
SON ÖRNEK İSPANYA
SON ÖRNEK İSPANYA
Nitekim son örnek olarak, en güçlü mali önlemleri alan ve kemerlerini sonuna kadar sıkan İspanya için piyasalar hiç de iyi düşünmüyor.
Önce, kemer sıkma önlemleri sonucu azalacak milli gelir nedeniyle borç/milli gelir oranının yükseleceğini söylüyorlar.
İkinci olarak, ortaya çıkacak ağır resesyonun işsizliği daha da kötüleştireceğine vurgu yapıyorlar.
Üçüncü olarak da İspanya'nın 880 milyar dolarlık kamu borçlarının düzeyinin yüksekliğine dikkat çekiyorlar.
Bu durumda kemerinde sıka sıka deliği kalmamış İspanya'ya karşı olumsuz tavırlarını sürdürüyorlar.
Burada en temel nokta, mali kredibilitenin nasıl sağlanabileceği ve bunun diğer önlemlerle nasıl uyumlulaştırılabileceği üzerinde yoğunlaşıyor.
Ne var ki büyümenin yapılacak reformlarla nasıl gerçekleştirileceği konusunda da görüş birliği yok.
Tek uzlaşılan nokta Adam Smith'in 1700'lerde ortaya attığı "Borç ancak kredibilite ile çözümlenebilir" görüşü ile bu işin altından çıkılabileceği. Bunun da detayları yok.
İstanbul'u uluslararası yönetim merkezi yapmak
İstanbul'u uluslararası yönetim merkezi yapmak
Bugüne kadar İstanbul'u uluslararası finans merkezi yapmak üzerine yoğunlaştık.
Geçen hafta Forum İstanbul toplantıları sırasında yönettiğim bir panelde de bu konu ele alındı.
Ancak baktım ki çokuluslu reel sektör temsilcileri daha atılgan. Onlar İstanbul'un sadece bir finans merkezi değil aynı zamanda dünyanın sayılı kuruluşları için bölgesel yönetim merkezi olması görüşündeler. Bu yönde de çok olumlu gelişmelerin varlığına vurgu yaptılar.
Neden olmasın?