"Uluslararası alanda KKTC'nin tanınmasında siyasi argümanları bir kenara bırakıp, -ki müzakereler devam edebilir - ekonomik anlamda diplomasiyi devreye sokmak yerinde bir karar olacak. Bu çerçevede 'Tayvan Modeli' Kıbrıs için de değerlendirilmesi gereken alternatif olgulardan biri olabilir."
Ekonomi; barışın ve refahın teminatı. Ekonominin güçlü olduğu yerde, siyaset, toplumsal yapı, demokrasi, temel hak ve özgürlükler teminat altında. Eşit ve dengeli yapı içinde olan toplumlar, barışın da en büyük teminatı olurlar. Kıbrıs uzun yıllardır uluslararası toplumdan izole edilmiştir. Batı’nın bu keyfi ve yanlı tutumu, doğal olarak Kıbrıs Türk Toplumunda öfkeye ve hatta nefrete dönüşmüştür. Ekonomik bağımlılık, ulus devlet olarak tanınmama, Kıbrıs Türk toplumunu içe kapanık hale getirmiştir.
Bitmek tükenmek bilmeyen müzakereler, haklı iken, diplomasi masasında haksız duruma düşmeler, kendini dünyaya anlatamamalar ve her koşulda (haklı olduğumuzu bildikleri halde bile) soğuk, tepkisiz ve hissiz davranış sergileyen Batı karşısında KKTC, siyasi ve ekonomik geleceğini aramaktadır. Son dönemde, Doğu Akdeniz’de, enerji odaklı gelişmeler ışığında, Kıbrıs Adası’nın jeostratejisi yeni bir “durum” aldı. Ada, Akdeniz’in “amiral gemisi/panoptikonu” oldu. Durum böyle olunca, küresel güçler için Akdeniz, yeni oyun alanına dönüştü. Şimdilerde, Akdeniz’e yapılan askeri yığınaklar yüzünden, adım atacak yer kalmadı.
DİPLOMATİK MÜZAKERE YORGUNLUĞU
Uluslararası arenada “diplomatik müzakere yorgunluğu” diye tabir ettiğim Kıbrıs görüşmelerinde ise sonuç alınması neredeyse imkansızlaştı. Zira görüşme masasında Rumları memnun etmek daima zor olmuştur. Türkiye ve KKTC, her zaman çözümden yana pozitivist ve rasyonalist yaklaşımlar sergilerken, Rumlar, Batı’yı arkalarına alarak, çözümsüzlüğü, çözüm diye masada tutmuşlardır.
Rumlar, her seferinde, Kıbrıslı Türkleri yalnızlaştırma, bir bakıma sahipsiz bırakma girişiminde bulunmuştur. Toprak talebi, Ada’nın Türk askerinden arındırılması, Türkiye’nin garantörlüğünün sona ermesi, Türkiye’nin tazminat ödemesi, KKTC toprakları içinde otonom devletçikler kurulması gibi onlarca istek, Rumların bitmek tükenmek bilmeyen arzularıdır. Hani Ada’nın tamamını Rumlara verseniz, küstahça Türkiye’den toprak isteyecektir. Çünkü Rumlar, siyasi ve diplomatik gücünü ve imtiyazını, AB’den, Batı ülkelerinden ve BM Güvenlik Konseyi’nden almaktadır.
AB her ne kadar Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında Kıbrıs’ı tek devlet olarak almış gibi görünse de, AB diplomasisinin bildiği bir şey vardır ki oda AB’ye Kıbrıs Rum tarafı alınmıştır. Zira AB, Kıbrıslı Türklere verdiği sözlerin hiç birini tutmamıştır. Özellikle Annan Planı’na evet diyen taraf olmasına rağmen, Kuzey Kıbrıs cezalandırılmış, Güney Kıbrıs ise hiçbir şey olmamış gibi hem yoluna, hem de AB üyeliğine devam etmiştir.
İşte tam da bu yaklaşım diplomasi dilinin arka planında Kıbrıs Türk tarafını yok saymaktır. Görünen o ki pragmatik olmak gerekiyor. Çözümsüzlük içinde çözüm aramaya kalmak, boşa kürek çekmektir. Şunu da bilmemizde yarar vardır, Kıbrıs meselesi uluslararası toplumun gözünde, “diplomatik yorgunluk”tur. Zira 1973’den beri yapılan müzakereler, bitmek bilmeyen toplantılar, Birleşmiş Milletler gözetiminde yüzlerce defa yapılan görüşmeler, Güvenlik Konseyi’nce alınan kararlar. İşte bütün bunlar sonu gelmeyen, hüsranla sona eren diplomatik müzakere yorgunluğudur. Kıbrıs, Akdeniz’de stratejik öneme sahip bir Ada’dır. Akdeniz’in “Güvenlik Kalesi”dir. Kıbrıs yeni dönemde “enerji havzası” olmaya namzettir
Zira Akdeniz enerji havzaları içinde yer alan enerji ekosisteminin içindedir. Kıbrıs da bu ekosistemin bir parçasıdır. Enerji kaynaklarının kullanımı ve dağıtımı (enerji arzı-güvenliği) konusunun gündemde olduğu böyle bir dönemde, Akdeniz’in Mavi İncisi Kıbrıs’ta enerji merkezli yeni politikalar devreye girecektir. Durum gösteriyor ki çözümsüzlük, çözümün bir parçası haline gelmiştir. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Bundan dolayı, uluslararası arenada Kıbrıs’ta iki ayrı devlet olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz. Son 40 yıldan bu yana, Ada’da İki Toplumlu ve İki devletli bir yapı oluştu. Her birinin birbirinden bağımsız kurumları var. İki devletli Ada’nın Güney tarafı Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında tanınırken, KKTC inatla tanınmamaktadır.
YENİ BİR DÖNEME GİRİLİYOR
Siyasi ekosistemden, ekonomik sisteme geçiş ile başlayan yeni bir döneme giriyoruz. Bu da Ada’ya yeni anlamlar ve değerler katıyor. Doğu Akdeniz’in enerji stratejisi, enerji ve küresel aktörlerin bölgeye olan ilgisini artırmaktadır. Bu nedenle de 2. Dünya Savaşı sonrasından kalma diplomasi ile Kıbrıs’ın çözüme ulaşması mümkün değildir. Denklemeler değişti. Stratejiler değişti. Akdeniz’in enerji güvenliği ve enerji arzı Türkiye ve KKTC’siz olmaz.
Kuzey Kıbrıs artık eski ve unutulan bir taraf değildir. Ada’nın jeopolitik yönü tekrar canlanmıştır. Türkiye’nin KKTC için yapmış olduğu projeler bir bir hayata geçiyor. Su projesi, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama projeleri bunların başındadır. Ayrıca, KKTC’nin deniz güvenliğini sağlamak ve uluslararası arenadaki haklarını savunmak da yine Türkiye’nin KKTC için verdiği çabalardan birkaçıdır. Uluslararası alanda KKTC’nin tanınmasında siyasi argümanları bir kenara bırakıp, -ki müzakereler devam edebilir- ekonomik anlamda diplomasiyi devreye sokmak yerinde bir karar olacaktır. Bu çerçevede “Tayvan Modeli” Kıbrıs için de değerlendirilmesi gereken alternatif olgulardan biri olabilir. “Devlet tanınmıyorsa, kurumlar tanınmak için atağa geçmelidir.” KKTC’deki Kamu Kurumları, Bankalar, Şirketler, Üniversiteler, STK’lar, muadilleri ile diplomatik düzeyde, sosyal, kültürel, ekonomik işbirliğine girebilir. Bu siyasi ve diplomatik anlamda “tanınma” olmayacaktır. Kurumların karşılıklı derinleşmiş işbirliği olacaktır.
TAYVAN MODELİ NEDİR?
Tayvan, Çin’in uluslararası baskısı nedeniyle, tıpkı KKTC gibi tanınmamaktadır. Ancak hemen hemen her ülke, Tayvan ile diplomatik resmi ilişkiler içinde olmasa bile, ekonomik işbirliği içindedir. Siyasi olarak tanınmayan ama dünya ile ekonomik entegrasyon içinde olan Tayvan, KKTC için önemli bir model olabilir. Tayvan’da ülkelerin büyükelçileri yoktur, ancak dünyanın önde gelen ülkelerinin ticari veya kültürel ataşelikleri vardır ve Tayvan dünyanın her yeri ile ticaret yapmaktadır. Dünya Bankası, IMF’den borç bile alabilmiştir. Ayrıca Başkent Taypeh’ten pek çok noktaya doğrudan uçuş vardır.
Hatta Çin bile Tayvan’a karşılıklı uçak seferleri düzenlemekte ve limanlarını karşılıklı kullanmaktadır. Tayvan Modeli özelinden yola çıkarak, KKTC için benzer modelin uygulanması, yıllardır süren izolasyonun sona ermesi bakımından önemli bir gelişme olacaktır. Kıbrıs artık “Yavru Vatan” değil, “Müstakil bir Türk Devleti”dir. Bu gerçeği, her ne kadar uluslararası toplum şimdilik görmezden gelse de elbette enerji havzası içinde yer alan KKTC, tarihte hak ettiği yeri alacaktır. İnatçı, soğukkanlı ve diplomatik olmaya devam etmeliyiz. Kuzey Kıbrıs’ın ticari olarak canlanması, dünyada tanınabilmesi için ön adımlardır. Tayvan modeli Kıbrıs için de değerlendirilmesi gereken alternatif olgulardan biridir. Diplomaside, ticarette, bilimde, teknolojide, sporda, sanatta, kültürde ve eğitimde dünya ile entegre olabilen bir Kuzey Kıbrıs, devlet olarak da tanınma ve diplomatik ilişkilerini geliştirme yolunda önemli bir yol kat edecektir. Bu yolda, BDU Uluslararası İş İnsanları ve Diplomatlar Birliği olarak, yıllardır verdiğimiz desteği sürdürmeye devam edeceğiz.