Son günlerde uluslararası basında Roubini gibi değerli ekonomistlerin Türkiye’de konut piyasasının şiştiğine ve riskin arttığına dair bir sürü analizi yayınlanıyor. Bakın bizim gazetelerin hiçbirinde bunlar yok. Varsa yoksa aylık REIDIN verileri. Üstelik bunları da eksik yorumluyorlar, enflasyondan arındırılmamış getirileri aylık, yıllık getiri diye sunuyorlar. Daha bu hafta Türkiye gayrimenkul piyasasında yıldız diye haber yaptılar, ortalama artış yıllık %12 diye. Memlekette enflasyon beklentisi zaten %10′lara ulaştı. Yaknızca %1,8′lik getiriyle mi şampiyon olacak Türkiye? Dahası koskoca sektör derneklerinin başkanları reel getiri hesaplamayı bilmiyor. Beyanat verirken yıllık getiriden enflasyonu çıkartarak buldukları rakamı kamuoyuyla paylaşıyorlar (Doğrusu (1+Getiri / 1+ Enflasyon oranı) olmalıdır, yani yukarıdaki bilgiye göre reel getiri %2 değil %1,8′dir). Sektörü yakından izleyen bir profesyonel olarak kendi kendime şunu düşünüyorum; ya anlı şanlı patronlarımız kendi sektörlerini analiz edecek bilgiye sahip değiller ya da kamuoyunu tamamen cahil yerine koyuyorlar. Piyasalar aşağı gidiyor, riskler artıyor dendiğinde herkesin piyasadan kaçacağını mı düşünüyorlar? Size bir sır vereyim düşen piyasalarda da para kazanılır. Aynı hisse veya bono piyasaları gibi yatırımcılar -short- pozisyon alabilir yani fiyatların düşeceği beklentisiyle satış yapabilirler. Dolayısıyla short yapanlar karşılığında alımlar da devam edecektir.
Sorun şu ki bizde birinci el konut piyasası tüm piyasa gibi algılanıyor. Halbuki bu piyasa toplamın %10′u bile değil. Ancak reklam gücüyle en fazla sesi çıkanlar markalı konut! (Bu tanımın da kerameti kendinden menkul ama) müteahhitleri olduğu için lobi oluşturuyor ve basın ve politika dünyası nezdinde baskın çıkıyorlar. Eğer riskler artıyor fiyatlar düşebilir derlerse insanlar bu fiyat düşüşlerinden ikincil piyasalarda karlı bile çıkacaklardır ancak birinci el işlemlerde fiyat indirimi yapamadıklarından hiçbir zaman bunu seslendirmezler. Dolayısıyla her şey güzel olacak, fiyatlar artacak dediklerinde halkın da öyle düşüneceğini zannediyorlar. Oysa başya yabancılar olmak üzere ciddi yatırımcılar ve analistler Türkiye için -Bekle- pozisyonuna geçtiler bile. Faiz ve kur yükselişleri, aşırı borçlanma oranı, arz fazlası faktörleri nedeniyle fiyatlarda bırakın artışı ciddi düşüşler olabilir. Birincil piyasayı oluşturan müteahhitlik sektörü için bu hiç iyi bir haber değil! Ön satış (maketten satış) yapılamayan bir piyasada finansal açıdan zorlanan müteahhitlerden batanlar olabilir. Bu nedenle de pembe tablo çizmeye ve piyasaya gaz vermeye devam ediyorlar. Bu tablonun kaybedenleri halkı enayi yerine koyan sermayesiz müteahhitler ve basın olacaktır. Nitekim bağımsız analizler için artık gazete sayfaları değil internet bir kaynak olarak değerlendiriliyor. Bağımsız ve analitik gazeteciliğin tekrar değer kazanması ve bülten kopyala yapıştır gazeteciliğinden vazgeçilmesi dileğiyle…