Eylül ayının son haftasında Bakan Albayrak’tan Yeni Ekonomi Programını dinledik.
Öncelikle şunu ifade etmek gerekirse, Cumhuriyet tarihi boyunca ülkemiz her sene ortalama yüzde 5 büyüme gerçekleştirmiş. Bu süreçte çok sancılı yıllar, darbeler, büyük ekonomik krizler olmasına rağmen bu ortalamadaki büyüme bu ülkenin aktif bir potansiyelini açık şekilde ortaya koymaktadır. Belki de 100 yılda bir yaşanan bu pandemi ile tüm dünyanın ekonomik anlamda planları alt üst oldu.
Açıklanan programa göre bu seneki büyüme tahmini yüzde 0.3. Ancak pandemideki olası olumsuz gelişmeler karşısında alternatif bir yüzde 1.5 daralma da öngörülmüş durumda. Böyle bir alternatif senaryonun ortaya konması doğru olmasına rağmen alternatif büyüme senaryosu altında diğer makroekonomik parametrelerde nasıl bir değişiklik olabileceği net olarak belirtilmemiş.
Önümüzdeki sene için ise iddialı sayılabilecek yüzde 5.8’lik bir büyüme sözkonusu. Kötü senaryoda ise yüzde 3.7. Doğrusunu söylemek gerekirse, pandeminin etkileri 2021 yılının ilk yarısında da devam edeceğe benziyor.Bu sebeple de büyümenin yüzde 2.5-3 seviyelerinde olacağını tahmin ediyorum.
Dünyanın bambaşka bir döneme evrildiğini bu köşemde daha önceki yazılarımda defalarca yazdım. Ülkemizin yeraltı kaynak gücü, eğitim seviyesi, teknoloji alt yapısı ve finansal hazinesinin zenginliği noktasında güçlü bir tarafı maalesef yok. En büyük kaynağımız olan genç nüfusumuzu teknolojik eğitim ile donatarak, bilgiden bilim üreterek geleceğe hazırlamak zorunluluğumuz var.
Teknolojik Üretim ve Bilimsel Tarımın önümüzdeki döneme damgasını vuracağı aşikar. Bizler palyatif tedbirlerle, salt vergi artış politikaları ve katma değerli olmayan inşaata dayalı büyüme ile önümüzdeki süreci maalesef yönetemeyiz. Genç işsizlik gerçekten çok sıkıntılı bir hal aldı, umudunu kaybeden kardeşlerimiz çıkışı yurtdışında aramaktadırlar.
İşgücü ve üretim faktörlerinin artışı için daha fazla üretim, teknolojik katma değer ve ihracat odaklı iş modellerini hayata geçirmek zorundayız. Bunu da liyakat ile aşabiliriz, eş-dost, ahbap-çavuş sistemi en temel iş sahalarında bile artık bize ufuk çizemez.
Bu sene cari açığın 24.4 milyar dolarla milli gelirin yüzde 3.5’i olması tahmin edilmekte. Bu rakam fazlasıyla iyimser görünüyor. Zaten ilk 7 aydaki cari açığımız 21.6 milyar dolar. Ağustostaki 6 milyar dolarlık rekor dış ticaret açığı sayesinde bu ayki cari açık ise 4 milyar civarında oluşacaktır. Kısaca, ilk 8 ayda sene sonu tahmini aşılmış olacak gibi duruyor.
Merkez Bankası’nın faiz artışı ile birlikte son dönem ekonomi soğuyacak ve hiç cari açık vermeyeceğiz gibi bir öngörü yapıldığını düşünebiliriz.
Ancak kurlarda artış, kredi artış hızında ise bir yavaşlama görüyor olsak bile son 4 ayda nette sıfır cari açık çok zor görünüyor. Aralık ayında cari açık vermemiz çok zor, daha önceki yılların son aylarındaki istatistiklere baktığımızda.
Diğer bir iyimser tahmin ise enflasyonla ilgili yapılmıştı. Zamlar ve vergi artışları sayesinde Eylülde oldukça yüksek çıkması beklenmektedir. TÜFE’de bir sıçrama yaptıktan sonra stabil kalsa bile sene sonunda yüzde 12.5’ın altında kalma ihtimali çok düşük. YEP tahmini ise yüzde 10.5. Önümüzdeki sene ise yüzde 5.8 büyümeye karşı enflasyonun yüzde 8’e düşmesi öngörülmüş ki matematiksel korelasyonu sağlamak oldukça zor görünüyor.
Esasen YEP’te kur seviyelerinin bir tahmin veya hedef olarak yer alması söz konusu değil. (Zaten, serbest kur rejimi altında kurlara bir hedef koymak da doğru değil.) Ancak, diğer makro değerlerin hesaplanabilmesi için bir kur değerinin ortaya konulması lazım.
Programda verilen TL milli hasıla değerinin dolar milli hasıla değerine bölünmesi ile bulunan ortalama dolar kuru tahminleri 2020-2023 dönemi için sırasıyla 6.91, 7.68, 7.88 ve 8.02. Eğer dolar kuru sene sonuna kadar ortalamada 7.60 seviyesinin altında kalırsa, bu sene 6.91 ortalama kurdan bahsedebiliriz.
Ancak asıl ilginç olan 2021 ortalaması olan 7.68 ve sonrasında da kurların sadece yüzde 2.6 ve 1.8 artması. Şu an kurlar 7.80 civarında. Önümüzdeki sene 7.68 olması için TL’nin aşırı değerlenmesi lazım. (Kur artış tahminlerini düşük tutmak milli hasıla dolar değerini yüksek ve kamu borcunun milli gelire oranını düşük gösteriyor.)
Öte yandan, programa düşük bir kur artışı konmasını da anlıyorum. Daha yüksek bir artış konsa, -dolarizasyon çabalarını boşa çıkarabilir.“Hükümet bile yüksek kur artışı öngörmüş, ben paramı neden TL’ de tutayım” ortaya çıktığı anda piyasanın dövize dönme iştahı artarken, TL’nin aşırı değersizleşmesini piyasa peşinen satın almış olur.
Bu konuda hükümetin duruşu bana göre doğrudur. Bütçe açıkları konusunda YEP’in daha gerçekçi olduğunu görüyoruz. Bu sene için milli gelirin yüzde 4.9’una tekabül eden 239 milyar bir açık öngörülmüş. 2021 ve sonrasında açıkların 4.3, 3.9 ve 3.5 olması bekleniyor. Aynı süre zarfında faiz-dışı denge de açık vermekte. 2021 sonrasında bir normalizasyon olması beklenirken, yüksek oranlı açıkların sürdürülüyor olması ilginç. Bu da, ekonomik stabiliteye maliye politikası tarafından bir katkı sağlanamayacağını gösteriyor.
Netice itibariyle bu hedeflerin tutturulması Merkez Bankası’nın kararlı para politikası, enflasyonun düşmesi üzerine kararlı gidişi ve işsizlik rakamlarının düşmesi ile ilişkilidir. İşsizlik rakamlarının geriye gelmesi bu pandemi sürecinde de çok kolay görünmüyor malesef.
Liyakatli istihdam ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracak yegane unsurdur.1950 de NATO giriş arefesinde askeri yardım ettiğimiz Kore, inanılmaz fakir Kore’nin 50 yılda geldiği ekonomik ve teknolojik güç ortada. Allah’ın lütfu olan bu coğrafyanın bireyleri olarak tek çıkış yolumuz kontrollü çalışkanlık ve liyakat. Güzel bir ay olması dileklerimle.