Yapısal reformlarla büyüme yeniden canlanır

Abone Ol

Türkiye’yi 2017 yılında zor bir yılın beklediğini söyleyen AHL Forex Araştırma Uzmanı Vahap Taştan “Ekonomide sanayiye ağırlık verilmeli. Türkiye yapısal reformlar ve verimliliğe dayalı politikalar ile yönetebilirse, hem küresel yatırımcının ilgisini çekecek hem de son iki yıldaki gelişmekte olan ülke ortalamasının altında kalan büyümesini yeniden canlandırabilir” diyor. 2017’de ekonomi yönetimi bankacılık sektöründe mevduat faizlerini düzenleyecek reformlara öncelik vermeli.

"G7’DE BÜYÜDÜK, GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE ORTALAMA ALTINDA KALDIK"
Türkiye, son 26 çeyrektir istikrarlı bir şekilde büyümesini sürdürüyor. Büyümeyi sürdürülebilir kılan faktörleri nasıl sıralıyorsunuz? Bu noktada ekonomi yönetimini ve alınan kararları nasıl buluyorsunuz? Kriz sonrası dönemde 2010 ve 2011 yıllarında hem gelişmekte olan ülkeler arasında hem de G8 ortalaması üzerinde büyüyen Türkiye ekonomisi, yumuşak iniş programı ile birlikte 2012 sonrasında büyümeyi nispeten ılımlı hale getirirken, ortalamada G7’den daha hızlı büyüyen fakat gelişmekte olan ülke ortalaması altında kalan bir görünüm ortaya çıkmakta. Son yıllarda krizin etkilerini silmeye çalışan dünya ekonomisinden ayrışmaya çalışan Türkiye için 2014, 2015 ve 2016 yılları kendi özelinde bir takım sorunları da beraberinde getirmiş durumda. 2014 yılında TCMB kararı ile yükselen faizler, 2015 yılında yapılan iki seçim ve 2016 yılında da 15 Temmuz başarısız darbe girişimi Türkiye ekonomisi performansının olağan seviyelerin altında kalmasına neden olmakta. Kriz sonrası ekonomiler yeniden dönüşüm sürecine girerken ve yine kriz döneminde tüm dünyada hanehalkı harcamaları olumsuz seyrederken, Türkiye kriz sonrası dönemde hanehalkı harcamalarının ön planda olduğu bir büyüme çevrimine girmiş oldu. Buna karşın ilgili dönemde sanayinin büyüme oranı diğer sektörlere göre zayıf kaldı. Bu da ilerleyen dönemlerde ekonomide sanayiye ağırlık verilmesi gerektiğinin en önemli işareti olmaktadır. Özellikle verimliliği destekleyecek yapısal reformlar 2017’de ekonomi yönetiminin en önemli başlığı olmalı. Kriz sonrası alınan önlemler büyümeyi desteklerken, alınan önlemlerin büyümeye yansımasının sürdürülebilir olması için Türkiye ekonomisinin özellikle sanayide yeni ataklar yapması gerektiği görülmektedir.

"TÜRKİYE, 2016’DA YÜZDE 3’ÜN ÜZERİNDE BÜYÜR"
Türk ekonomisi 2016’da genel anlamda nasıl bir performans ortaya koydu? Türkiye 2016 yılını ne kadarlık bir büyüme ile kapatır?

2016 yılının ilk yarısına bakıldığında ekonominin yüzde 34,5’unu oluşturan sanayi sektörünün geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,8 büyüdüğü görülmekte. Hizmetler aynı dönemde daha düşük bir performans ile ortalama büyümesini yüzde 4,3’te tutarken, her iki sektörde 2015 yılına göre daha hızlı büyüme kaydetti. Yılın ilk yarısı için değerlendirme yapılacak olursa yüzde 3,9’luk büyüme, ekonominin potansiyelini yansıtmamakla birlikte üçüncü ve dördüncü çeyrekte 15 Temmuz’da yaşanan başarısız darbe girişiminin etkilerinin olumsuz yansıması görülecek. Yılın ikinci yarısında ayrıca en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa’da da yaşanan olumsuz gelişmeler Türkiye ekonomisine de olumsuz yansıyabilir. Yılın ilk yarısında yüzde 3,9 büyüyen ekonomi yılı yüzde 3’ün üzerinde ortalamada yüzde 3,3 ile 3,5 arasında kapatabilir.

"TCMB FAİZLERİ AŞAĞI ÇEKERSE KREDİ FAİZLERİ DÜŞER"
Türkiye büyümeye devam ediyor ancak faiz ve işsizlik oranları diğer gelişmekte olan ülkelere oranla hala çok yüksek. Ekonomi yönetimi bu iki alanda ne gibi tedbirler almalı?
TCMB, piyasada son başvuru mercii olarak faizleri kontrol altına alırken, politika faizi ve faiz koridorunda oynama yaparak piyasa faizlerini kontrol altına almaya çalışıyor. Buna karşın bankaların likidite ihtiyacının küçük bir bölümü TCMB tarafından karşılanıyor. Bankaların ana kaynağı mevduatlardır. Bu çerçevede TCMB’nin faiz indiriminin piyasa faizlerine yansıması tabii ki aşağı yönlü olacak fakat ana kaynak olan mevduat faizlerinin de aşağı çekilmesi kredi faizlerinin düşmesini sağlayacak ana etken olacak. Büyük resme bu noktadan bakıldığında 2017’de ekonomi yönetimi bankacılık sektöründe mevduat faizlerini düzenleyecek reformlara öncelik vermeli. Faiz-Enflasyon ilişkisi bağlamında bakıldığında TCMB’nin enflasyonu takip eden bir seyirde olması gerekiyor. Faiz her ne kadar ekonomi için bir maliyet unsuru olsa da enflasyonun altında kalan bir faiz ortamı, hem Türkiye’de tasarrufların yükselmesini engeller, hem de enflasyonu yeniden yükseltecek bir ortam yaratır. Diğer taraftan, TL’deki aşırı değer kaybının son dönemdeki hızlı değer kaybı da göz önünde bulundurulduğunda geçişkenlik etkisi enflasyona olumsuz yansıyacak. Bu çerçevede ekonomide yüksek enflasyonun baskılanması ve faizlerin bunu takip etmesi gerekmektedir. Büyümenin sürdürülebilir olması için fiyat istikrarının yapısal bir işlevi bulunmaktadır.

"2017, TÜRKİYE İÇİN ÖNEMLİ"
2017, Türk ekonomisi adına nasıl bir yıl olacak? Genel bir değerlendirmede bulunur musunuz?
Yılın ikinci yarısı itibariyle bakıldığında TL, gelişmekte olan 24 ülke para birimi arasında en zayıf performansa sahip. ABD’deki seçimlerin yapıldığı son bir aya bakıldığında ise resim değişmezken Türk Lirası’nın son dönemdeki ayrışmasını jeopolitik ve siyasi değişkenlerle birlikte TCMB üzerindeki faiz indirim baskısı ile de açıklamak mümkün. Ortadoğu’daki gelişmeler baskının jeopolitik yönünü temsil ederken, devam eden OHAL süreci ise Türkiye ekonomisinde belirsizlik unsuru olduğu için TL’yi baskılıyor. Büyük resme bakılırsa gelişmekte olan ülkelerden ABD seçimleri sonrasında çıkışın hız kazanması ise Dolar/TL’nin yükselmesindeki etkenlerden biri olarak görülmekte. Kredi derecelendirme kuruluşları açısından ise tüm bu etkenlerin yansıması olarak ekonomik görünümdeki ayrışma 2017 yılında uygulanması planlanan yapısal reformlarla birlikte yerini kredi notlarında ve görünümlerinde yükselişe bırakabilir. 2015 ve 2016’da Türkiye gündemi seçimler, Ortadoğu’daki gelişmeler ve başarısız darbe girişimi olurken, Türkiye için 2017 daha önemli hale geliyor. 2017, Avrupa’da seçimlerin devam ettiği, Brexit sürecinin şekilleneceği, ABD’de ise Trump sonrası ekonomi ve siyasetin yeniden çizildiği bir dönem olacakken, Türkiye bu yılı ekonomide yapısal reformlar ve verimliliğe dayalı politikalar ile yönetebilirse, hem küresel yatırımcının ilgisini çekecek hem de son iki yıldaki gelişmekte olan ülke ortalamasının altında kalan büyümesini yeniden canlandırabilecek.

Petrol ve emtia fiyatları düşüş trendini sürdürüyor. 2017’de dolar, euro, borsa, altın, petrol fiyatları, cari açık, faiz ve işsizlik rakamları için tahmininiz nedir?
Petrol fiyatları her ne kadar OPEC kararını bekliyor olsa da arz fazlasını tetikleyen sadece OPEC üretimi olmadı. Piyasa arz fazlasını konuşurken ABD’deki teknolojik devrimi göz ardı etmemeli. Düşük petrol fiyatları ile piyasadan çekilen ABD’li petrol üreticiler, fiyatlar yükseldikçe yeniden üretime dönmeye başlıyorlar. Bu da petrol fiyatlarındaki yükselişin sınırlı kalabileceğinin bir göstergesi olmaktadır. 2016 yılını ortalama 45-46 Dolar’dan kapatacağını düşündüğümüz petrol için genel öngörümüz 2017 yılı için ortalamada 52 - 53 Dolar seviyesinde yer almakta. Petrol fiyatlarında yeniden 60 Dolar üzeri rakamların konuşulması için erken olduğunu düşünüyoruz. Emtia tarafında ayrıca altının Fed’in Aralık toplantısından sonra baskıdan kurtulacağı ve Avrupa’daki siyasi belirsizlikten beslenerek yükseleceği görüşündeyiz. Bu senaryo Fed’in bir ya da iki faiz artırım hedefi ile de beslenirse 2017 altın için fırsatların yeniden oluştuğu bir yıl olabilir. Yurtiçi piyasalarda ise uygulanacak yapısal reformların bankacılık sektörüne yansıması ilk olarak negatif olsa da sektörün büyüme temelleri sağlamlaşacağından 2017 için bankacılığın yine ön planda olduğu bir BİST- 100 endeksi görebiliriz. Buna karşın yapısal reformların özellikle verimliliği arttıracak, ihracata dayalı bir şekil alması ise başta sanayi sektöründe hisselerin canlanmasını sağlayacak. Küresel iyimserlik devam etse bile BİST-100 endeksinin 80.000 direncini aşması için Türkiye’nin kendi hikayesini yazması gerekiyor.



“Piyasa arz fazlasını konuşurken ABD’deki teknolojik devrimi göz ardı etmemeli."

“Kredi derecelendirme kuruluşları açısından ise tüm bu etkenlerin yansıması olarak ekonomik görünümdeki ayrışma 2017 yılında uygulanması planlanan yapısal reformlarla birlikte yerini kredi notlarında ve görünümlerinde yükselişe bırakabilir.”

{ "vars": { "account": "G-3HWH7J6WBF" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }