Dünyada Amerikan doları karşısında son üç ayda en çok değer kaybeden milli paralar arasında TL, ön sıralarda yer alıyor.
Peki ne oldu da birden bire dolar, TL karşısında son süratle değer kazandı ve 1 dolar 9 TL'yi aştı?
Sebepler çok, kimisi bunu eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıklamalarına dayandırdı, kimi düşük faizlere, kimi Merkez Bankası döviz rezervlerinin eksiye düşmesine…
O kadar kafa karıştıran konu var ki... Ama gerçek ne?
Hangisi doğru, hangisi yanlış anlamak işin uzmanı olmayınca biraz zor oluyor.
Ben çok basit piyasa kurallarından bahsedeceğim.
Türkiye'de herkes doları durdurmanın çaresi olarak faizlerin yükseltilmesi gerektiğine inanıyor. Olayları o pencereden görüyor. Peki kim bunlar?
Sık sık adını duyduğumuz ama kim olduklarını bir türlü öğrenemediğimiz “Faiz Lobisi”, ya da “Küresel Güçler”
Peki gerçekten faizler yükselirse dolar düşer mi?
Evet. Eğer Merkez Bankası yüksek faiz politikasına onay verirse, dolara yatırım yapanlar satıp faiz lobisinin saflarına geçer.
Peki sonuç:
Kısa süreliğine faiz lobisinin saflarına geçen dolarcılar, kar ediyor görünür. Bu neye mal olur? Anlatalım...
Faizlerin artırılması aslında bir şekilde kendilerini piyasa koşullarına uyduran yüzlerce şirketin iflaslarının artmasına yol açıyor.
Bu da ekonominin ve güçlü şirketlerin hızla çöküşünü hızlandırmak demek.
Faizlerin artırılması, tüm faal şirketlerin boğulması demektir.
İşte faiz lobisi ve küresel güçlerin de istediği tam olarak bu…
Bu ortamda yüksek faiz bekleyenler ülkeyi batırma çabasında olanlar demek.
Kim bunlar?
Hemen söyleyelim onların vatanı yok. Onlar küreselciler…
Taptıkları tek şey: PARA ve paranın getirdiği GÜÇ.
Dünyada Merkez Bankaları faiz artırımında ince ayarlar yapıyor.
Mesela ABD Merkez Bankası (FED) faizlerle yılda bir iki defa oynasa bile bir puanı artırmıyor. Neden? Piyasa koşullarında oluşan dengeleri korumak için.
Keza elinde yüklü miktarda fazla para olmasına rağmen Çin Merkez Bankası bunu dünyada daha çok güç elde edebilmek için geri kalmış yada stratejik önemi olan ülkelerde düşük faizlerle kullandırıp oralarda bir takım özel çıkarlar elde ediyor.
Dünyada bütün ülkelerin Merkez bankaları faiz artırımına pek sıcak bakmıyor, meyletmiyor.
Herkes ülkelerindeki finans ve üretim ağındaki etkenleri minimize ediyor. Böylece hem enflasyonla mücadele hem de üretimi teşvik ederek ihracat yollarını artırıyor. Üretimi teşvik çareleri arıyor.
Türkiye'de Merkez bankası faiz artırımına gidecekse en fazla bir iki puanın üzerine çıkma gibi bir hesap peşinde olmamalı.
Çünkü yüksek faizler, ülkelerde üretimi durduruyor. Yüksek faiz cazibesine kapılanlar arabalarını ve evlerini satıyor. Üretim ekonomisinden çıkarak rant ekonomisini tercih ediyor. Kısa dönemde cazip görünen bu durum uzun sürede herkese zarar veriyor. Ne arabasını satan, ne de evini satıp faize yönelenler uzun sürede kârlı çıkmıyor, hatta zarar ediyor. Kredi ile faaliyet gösteren işletmeler ise bir süre sonra yüksek kredi maliyetlerini karşılayamaz duruma düşüyor ve faaliyetlerini durdurmak zorunda kalıyor.
Böyle bir ortamda herkes yüksek faiz yerine, "üretim ekonomisine nasıl katkı sağlarım" konusunu düşünmeli.
Herkes, temel tüketim malları, tarım ve sanayi üretimine destek vermeli...
Tasarruflar eğer karlı bir yatırım için kullanılacaksa bir sürü faizsiz fon var.
Mesela; altın fonu, kamu kira sertifikası, faizsiz emeklilik fonları gibi…
Faizsiz fonların yıllık getirisi yüzde 30’un üzerinde.
Oysa bankada tasarruf faizleri çıksa çıksa en fazla yüzde 14-15 olur.
Uzun vadede hangisi karlı sizce, faizsiz fonlar mı, faiz mi?
Dolar/ faiz denkleminde yıl sonunda öngörülerimiz doğru çıkarsa dolar 8 Lira bandında, Euro 9 .5 bandında, altın da 500 lira olarak 2021 yılına "merhaba" der diye uzmanlar yorum yapıyor…
Bu arada COVİD -19 salgın süreci giderek bütün dünyada kitlesel bir hale dönüşüyor. Bu konuda herkesin hassas olması gerekiyor.
2020 başlarında Covid’19 un ilk çıktığı Çin’in Wuhan Eyaletinde Çinli yetkililer, salgını önlemek için insanları evlere kilitlemiş, neredeyse sokağa çıkanı vurur hale gelmişti.
O görüntüleri bir hatırlayalım. Çin polisi evlerin kapılarına kilit vurmuş, demir kapılara kaynak yapılmış ve kapatmıştı.
Şimdi Çin’de hiç vaka sayısı yok. Toplu eve kapanma ile önlenmiş oldu. Dünyada ise halk neredeyse hükümetlere ”Bizi eve kapatın, bu salgın dursun” demeye başladı.
Hatta Çin ülkelerine ABD ya da Avrupa ülkelerinden hiçbir kişiyi almıyor. Gitmek isteyenlerin önce “Özel ziyaretçi statüsü kartı” alması gerekiyor.
Bu günlerde Çin’e “Özet statü kartı“ alarak gidenler bile giriş yaptıktan sonra hazırlanmış bir konuk evinde bir süreliğine karantinada tutuluyor.
Çin gibi bir ülke şimdi dünyadaki kitlesel yayılma karşısında ülkenin kapılarını yabancılara kapattığı gibi Çin vatandaşları da ancak özel izinle ve binbir kontrolden sonra ülkeye giriş yapabiliyor. İki haftalık ev hapsi garanti…
Tüm dostlara ve Ekovitrin okuyucularına sağlıklı günler dilerim…