Kim zalim, kim cahil, kim ılımlı? kim eylemci, kim piyon, kim provokatör. Hepsi kendini açıkça deşifre ediyor. Bizde değer verdiğimiz nice insanların ne kadar bilgili, ne kadar görgülü, ne kadar vatansever, ne kadar toleranslı, ya da ne kadar terörist, ne kadar boş kafalı, ne kadar dar görüşlü ne kadar yetersiz, ne kadar gereksiz olduğunu öğreniyoruz. Öncelikle Gereksizleri Facebook ve Twitter hesaplarımdan siliyorum. Kusura bakmasınlar, gereksizler çünkü...
Gelelim 10 günlük Gezi Parkı gerçeklerine:
Taksim Gezi Parkı yeri 1940’lı yılına kadar Topçu Kışlası olarak kullanılmış. Atatürk’ün ölümünden sonra CHP’nin Başkanı Milli Şef İsmet İnönü Atatürk’ün ölümünden sonra o zamanki İstanbul Valisi Dr.Lütfi Kırdar’a Topçu Kışlası’ nın yıkılması emrini vermiş. Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün ilk icraatı Topçu Kışlası’nı yıktırarak yerine kendisi için yürüyüş yolu yaptırma emri. O zamanki İstanbul Valisi Lütfi Kırdar Topçu Kışlasının yıkıp, burada İsmet İnönü yürümesi için Gezi yolu yaptırmış. Böylece devletin mülkü olan Topçu Kışlası arazisi ‘İsmet İnönü’nün gezi yolu’ olmuş halka kapatılmış.
İstanbul Valisi Dr. Lütfi Kırdar “İnönü Gezisi Yolu”nun Taksime bakan tarafına Taksim Anıt’ından daha heybetli bir İnönü heykeli yaptırmış. 1950 da Demokrat Parti iktidara gelince özel mülk haline dönüştürülen bu araziyi halka açmış, adı Taksim Gezi Parkı olmuş, İnönü heykeli de oradan kaldırılmış.
İşin özeti bu. Uğruna üç kişinin öldüğü, yüzlerce insanın yaralandığı, ülkeyi kan gölüne çevirmek için yakıp yıkmak için örgütlendiği, bir bankanın Genel Müdürünün kendini çapulcu ilan ettiği, İşbankasının reklam yüzü olan Mehmet Ali Alabora’nın ‘Mesele ağaç kesme meselesi değil. Sen hala anlamadın mı’ diye insanları gaza getirdiği Gezi Parkı hikayesi böyle başladı.
Gelelim bugüne..
İşin özeti bu. Uğruna üç kişinin öldüğü, yüzlerce insanın yaralandığı, ülkeyi kan gölüne çevirmek için yakıp yıkmak için örgütlendiği, bir bankanın Genel Müdürünün kendini çapulcu ilan ettiği, İşbankasının reklam yüzü olan Mehmet Ali Alabora’nın ‘Mesele ağaç kesme meselesi değil. Sen hala anlamadın mı’ diye insanları gaza getirdiği Gezi Parkı hikayesi böyle başladı.
Gelelim bugüne..
Daha 10 gün öncesine kadar Taksim Gezi Parkı Afrika’dan, Balkan ülkelerinden yada Doğu Bloku ülkelerinden gelen insanların kısaca ( Parasız, pulsuz, evsiz-barksız göçmen insanların) gecelediği bir mekandı. Gece oradan geçmek yürek isterdi. Çünkü Gezi parkının sürekli müdavimleri olan Travestilerde ellerinde kezzaplarla orada kime takılacaklarının hesabını yapardı. Akşam saat 20.00 den sonra Gezi parkında ağaçların altında oturup şöyle bir rahat nefes alınacak yer olmaktan çıkmıştı. Geceleri ise Beyoğlu’da barlardan çıkanların sevişme, kafa çekme eylemlerine devam ettirdikleri bir ortamdı. Ancak Afrikalı göçmenler yüzünden artık onlarda başka ağaç dipleri aramak zorunda kalmışlardı. Taksim Gezi Parkı tam anlamıyla geceleri İstanbul’ luların teğet geçtiği bir yerdi.
Gezi Parkı’na 13 ağacı sökmek için başlatılan olayların arkasında İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın hataları olduğunu düşünüyorum. Bazı marjinal gruplar Türkiye’de olay çıkarmak için aylardır fırsat bekliyordu. Çünkü PKK ile barış süreci dışa bağımlı Faiz lobisi ’nin işine gelmiyordu. Yabancı silah tüccarları büyük bir pazar kaybetmişti. Türk ekonomisi, İMF ye olan borçlarından kurtulmuş, İMF ye “Good by “ demişti. Nüfusu 16 milyona yaklaşan İstanbul’a dünyanın en büyük 3. Hava limanı için ihale yapılmış, ihaleyi yabancı firmalar değil, Türk firmaları almıştı. Asya ile Avrupa’yı bağlayan 3. Boğaz Köprüsü temeli atılmış. 29 Ekim 2013 de İstanbul’un iki yakasını başka bir deyimle Londra ile Pekin’i birbirine bağlayacak “ Marmaray” projesinin hizmete açılacağı açıklandı.
Gezi Parkı’na 13 ağacı sökmek için başlatılan olayların arkasında İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın hataları olduğunu düşünüyorum. Bazı marjinal gruplar Türkiye’de olay çıkarmak için aylardır fırsat bekliyordu. Çünkü PKK ile barış süreci dışa bağımlı Faiz lobisi ’nin işine gelmiyordu. Yabancı silah tüccarları büyük bir pazar kaybetmişti. Türk ekonomisi, İMF ye olan borçlarından kurtulmuş, İMF ye “Good by “ demişti. Nüfusu 16 milyona yaklaşan İstanbul’a dünyanın en büyük 3. Hava limanı için ihale yapılmış, ihaleyi yabancı firmalar değil, Türk firmaları almıştı. Asya ile Avrupa’yı bağlayan 3. Boğaz Köprüsü temeli atılmış. 29 Ekim 2013 de İstanbul’un iki yakasını başka bir deyimle Londra ile Pekin’i birbirine bağlayacak “ Marmaray” projesinin hizmete açılacağı açıklandı.
Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923 de kuruldu. O tarihten itibaren 2003 yılına kadar Türkiye de 24 Hava alanı yapılmış. Şimdi 50 ilde Hava alanı var. Türkiye de 70 yılda 24 Başbakan ülkeye yönetmiş. 70 yılda 24 Hava alanı yapılmış. Yani her Başbakan 1 Havaalanı yapmış sayalım. 2003-2013 tarihleri arasında yapılan havaalanı 26 işte mesele burada. Yabancılar ‘‘Türkiye Büyük Güç Oldu’’ diye sağdan soldan saldırıyor. Bundan böyle yapılan her hizmetin yakılması, yıkılması tahrip edilmesi gerekiyor ki Türkiye 90 yıl olduğu gibi yine yabancıların güdümünde olsun. İstenen de bu. Taksim de 250 ye yakın yabancı ajanın deşifre edilmesi bunun en güzel örneği.
İşte böyle bir ortamda fitili ateşleyen Kadir Topbaş’ın başlattığı Taksim yol düzenleme çalışması. Keşke iki dönem İstanbul’u yöneten Kadir Başkan Taksim Gezi parkı ile ilgili yapılacak düzenleme çalışmalarını İstanbul’ lularla paylaşıp neler yapılacağı konusunda bir anket çalışması yapsaydı. Taksim meydanına orada yapılacak düzenlemenin projelerini asıp, tıpkı gemilerin, otobüslerin renklerini sorduğu gibi projeyi halka sorsaydı ve eleştirileri dikkate alsaydı. Bunların hiç biri yapılmadı. Eğer toplumsal consesus sağlandıktan sonra bu çalışma başlatılsaydı Başbakan bu kadar sıkıntılı günler geçirmeyecekti. Kadir Başkanın başlattığı yanlış adım, Taksim eylemcilerinin ekmeğine yağ sürdü. Hem kendini hem Ak Parti’yi köşeye sıkıştırdı. Bu işin faturası yaklaşan yerel seçimlerde mutlaka Kadir Topbaş’a çıkacak gibi.
İşte böyle bir ortamda fitili ateşleyen Kadir Topbaş’ın başlattığı Taksim yol düzenleme çalışması. Keşke iki dönem İstanbul’u yöneten Kadir Başkan Taksim Gezi parkı ile ilgili yapılacak düzenleme çalışmalarını İstanbul’ lularla paylaşıp neler yapılacağı konusunda bir anket çalışması yapsaydı. Taksim meydanına orada yapılacak düzenlemenin projelerini asıp, tıpkı gemilerin, otobüslerin renklerini sorduğu gibi projeyi halka sorsaydı ve eleştirileri dikkate alsaydı. Bunların hiç biri yapılmadı. Eğer toplumsal consesus sağlandıktan sonra bu çalışma başlatılsaydı Başbakan bu kadar sıkıntılı günler geçirmeyecekti. Kadir Başkanın başlattığı yanlış adım, Taksim eylemcilerinin ekmeğine yağ sürdü. Hem kendini hem Ak Parti’yi köşeye sıkıştırdı. Bu işin faturası yaklaşan yerel seçimlerde mutlaka Kadir Topbaş’a çıkacak gibi.
Gezi Parkı’nın siyasi tarafı:
Olayın Siyasi tarafına gelince, Taksim eylemleri başlayınca olayı en iyi ve en net gören lider MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu. Olayları izledi, okudu ve bu olaydan MHP ve Ülkü ocaklarını uzak tutarak ne kadar dirayetli bir başkan olduğunu gösterdi. Türkiye’nin ikinci partisi, Ana Muhalefet Partisi ise her zaman olduğu gibi yine sınıfta kaldı. Çünkü onlara en güzel cevabı BTP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder verdi. Sırrı Süreyya Önder CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “ Ambulansın arkasında giden uyanık taksici” diye tanımladı. 2009’da İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için aday olan Kılıçdaroğlu, seçimlerde kendisi için oy bile kullanamamıştı. Yönetimine talip olduğu İstanbul’da oy bile kullanamayan Kemal Kılıçdaroğlu şimdi CHP’nin başında. Ama toplumsal olayları hala Tayyip Erdoğan’a ‘‘okkalı bir laf edeyim” havasında değerlendiriyor. Taksimdeki Eylemi “Mısır’ın Tahrir meydanına benzeten bazı dar düşünceli kişilerde makam ve mevkileri ne olursa olsun kendine Türkiye gerçeğini bir türlü göremiyor Türkiye’nin nabzını evlerinde oturan 75 milyon insana değil sokaklarda eylem yapan 3-5 bin marjinal eylemci ile değerlendiriyor. Sessiz çoğunluğun ne düşündüğü onların gündeminde yok. Meşhur laf.. ‘‘kılavuzu karga olanın…” meselesi.
Taksim de başka bir grup da toplumda sevgi ve saygı görmek için neye kime hizmet ettiğini bilmeden her yerde arz-ı endam eden sanatçı, dizi oyuncusu ,tiyatrocu namlı zevatlar. Onlar parayı verenin kim olduğuna bakmaz. Kim verirse onunla.. Mesela Minyeli Abdullah’ı oynayan Berhan Şimşek.. Fatih’i oynayan adı bile henüz toplum tarafından bilinmeyen sanatçı… Muhteşem Süleyman Halit Ergenç.. Başbakan ‘‘Kanuni Sultan Süleyman’a haksızlık ediliyor’’ diye Muhteşem Yüzyılı eleştirdi ya… Yakında final olacak Muhteşem Yüzyılın Kanunisi de orada gaza geldi ve gazı yedi. Ancak bundan sonra ne olacak? Sanatçılar için paranın rengi önemli değil ki. TL, Dolar yada Euro.. Yeşil, kızıl, ya da Mason ne fark eder? Yeter ki bir yerlerden gelsin? Ama bilmedikleri tek şey var. Onların filmlerini dizilerini izleyen yüzde 90 evde olayları takip edenler onları ‘‘silerse’’ bundan sonra yaptıkları hiçbir dizi tutmayacak. Evet onları izleyen evlerinde yüzde 90’ nı oluşturan “sessiz bir çoğunluk“ var. Şimdi bu sessiz çoğunluk bu sanatçıların dizilerini boykot edip izlemeyi bırakırsa ,diziler rating alamayacağı için yayından kaldırılacak. Yüzde 90’den fazla sessiz çoğunluk olayları evinde izliyor. Türkiye Taksimdeki 3-5 bin, ya da İzmir’ deki 2-3 bin kişiden oluşmuyor. BU sessiz çoğunluğunda Taksimde kendini çapulcu ilan eden sanatçılara gereken dersleri vereceğine hiç şüphem yok. Hatta bazı sanatçılar için yaz konseri düzenleyecek Ak Partili yüzlerce Belediye Başkanı Yaz konserleri için davet edecekleri sanatcılar listesini yeniden gözden geçiriyor. Ak Parti’li sanayici ve işadamları, toplantılar ve düğün konserleri için davet edecekleri sanatçıları bir daha gözden geçirecek. Anlayacağınız Taksim de “ Çapulcuyum “ diyen sanatçılar için zor bir dönem. Çünkü onlar milletin yüzde 70’ine sırt çevirmiş durumda… Tabi bundan medya da nasibini alacak, tetikçi medya ve reklamları kesme cürretliğini gösteren medya ajansları büyük müşteri kaybına uğrayacak. Taksim ,Ankara’yı. İzmir’i, Adana’yı, Hatay’ı yakın yıkanlarda destek olanlarında zarar göreceği muhakkak.
Benim Çıkardığım Dersler :
Taksim Gezi parkı olaylarını iyi okuyan bir gazeteci- toplum bilimci olarak çıkardığım dersler:
1-Cahil ile dost olma. Çünkü cahil ile dost olursan: onlar ilim bilmez , irfan bilmez, söz dinlemez..
2-Saygısızla dost olma.. Çünkü onlar usul bilmez, adap bilmez sınır bilmez.. Taksim de 3 ağaç için tepki yapanlar sonra olayların insan katliamına yakıp yıkmaya uzandığını görünce: ne dedi? ‘Biz bunun böyle olmasını istemedik’. Bölücüler marjinal guruplar yaptı.
3-Namertle dost olma.. Bu da önemli ders.. Çünkü Namertler, bu ülkenin ekmeğini yiyenler, otobüsüne metrosuna binenler, okullarında okuyanlar kısaca bu ülkede nefes alanlar kendi çıkarları için on binlerce insanın ortak malı olan kamu malına zarar verip otobüsleri, insanların araçlarını, esnafın dükkanını yağmaladılar yaktılar, yıktılar.. Çünkü namertler; mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez…
4-Aç gözlüler.. Onlar önce üç ağaç için ortaya çıktı. Sonra Cumhurbaşkanı’ na meramlarını anlatmak için gittiler köşkten çıktıktan sonra istekleri değişti. Ama istekleri arasında bu milleti sömüren bankalara karşı bir tek cümle, istekleri olmadı. Aslında bu millette 50 farklı ad altında haraç kesen bankalar kar rekorları kırıyor. Bu kar milletin haksız, hukuksuz farklı uygulamalar ile gasp edile paraları. Mesela Kredi kartlarından alınan yıllık 150 TL geçen para için hiçbir istekleri olmadı. Neden? Çünkü aç gözlüler, ikram bilmez, kural bilmez doymak bilmez..
5- Görgüsüzler : Bu kesime girenlerde Taksim de boy gösterenler arasındaydı. Özellikle Yurt dışında oldukları halde ‘‘dayan’’, Ambulans gönderin, Polis eylemcilere silah sıkıyor, evlere giriyorlar, Wifi kodları veriyoruz, ölü var, doktor bekliyoruz gibi twittler le sanki olayın içindelermiş gibi görünenler. Araştırın bakın bu tür mesaj atanların yarısı Almanya da ,yarısı Fransa da, yarısı Londra da.. Onun için görgüsüzler, yol bilmez , yordam bilmez, kural bilmez.
6-Ukalalar… Taksim eyleminde en çok da bunlar sahneye çıktı. Adları aydın, öğretim üyesi, yazar çizer ,gazeteci ,sanatçı yada tiyatrocu… Bu kesim ise özellikle TV kanallarını mekan tuttu. Şöhret olma uğruna bir sürü ukalalık yaptı. Bu sınıf da Taksim eylemlerine sonradan halka olsalar da itibar görmediler. Onlara gerekli sözler söylenmiş olsa da onlar ‘‘en son sözü biz söyleriz’’ diye TV kanallarındaki dostlarının koltuk altına sığınmaktan çekinmedi. Ekranlara çıktı. Radyoları mekan tuttu. Köşe yazılarında ukalalığını gösterdi. İnternet sitelerinde ukalalığını gösterdi. Bu sınıfın içinde milletin vekilleri de var… Bu ukalalar sınıfı ise; Çok konuşuyor, boş konuşuyor kem ‘kötü söz’ konuşuyor…
Kibirliler.. En gıcık olduğumda bu tipler. Aralarında bu dağları ben yarattım diyen milletvekilleri, sanatçılar, gazeteciler, ve başkan sıfatını taşıyanlar var. Kibirliler olayların içinde olmasalar da kameraların önünde çaka satarken görmek gerçekten insana ,”Bunlar hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez “demekten başka söz bırakmıyor.
Benim 10 günlük Taksim Gezi Parkı olaylarından çıkardığım dersler işte bunlar.. Önce Taksim de fitili ateşleyenler, sonra marjinal gruplara ses çıkarmayan siyasetçiler, sonra medya da halkı isyana teşvik eden hatta birkaç ölü olsa diye “ konuşan saygısız televizyon spikerleri, gazeteciler, eylemcilere hoş görünmek için yağ çeken banka müdürleri ve işadamları… Herkes dersini almıştır.