1980’li yıllardan itibaren, teknolojik gelişmeler ve seyahat edebilirlik kalıplarının farklılaşmasıyla dünya turizmi ve beraberinde Türkiye turizmi çarpıcı bir şekilde ivme kazanmıştır. Dünyadaki bu talep artışı sonucunda turizm gelir arttırıcı, istihdam yaratıcı, döviz girdisi sağlayıcı bir sektör haline gelmiştir. Uluslararası turizm, bugün dünya ülkelerinin yüzde 83’ünün en önemli 5 gelir getirici sektöründen biridir. Sektör, küresel ekonominin daraldığı ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da çok ciddi siyasi çalkantıların yaşandığı 2011 yılında da, büyümeye devam etti. Dünya Turizm Barometresi 2011 Raporu’na göre uluslararası turist sayısı yüzde 4 büyüme ile 980 milyona çıktı. Gelecek yıl bu zamanlarda uluslararası turist sayısının 1 milyara ulaşacağı öngörülmekte.
KÜRESEL EKONOMİK KRİZ 2012’DE TURİZMİ NASIL ETKİLEYECEK?
2012 yılı itibarıyla küresel ekonomik krizin etkilerinin turizm sektörü açısından nasıl bir tablo ortaya çıkaracağını dikkatli bir şekilde analiz etmek ve adımlarımızı ona göre atmak zorundayız. Avrupa’daki ekonomik krizin derinleşmesiyle Türkiye’yi ziyaret eden turist pastasındaki en büyük paya sahip olan Avrupalı turistin azalacağı öngörüsüyle, sektör farklı alternatif arayışlarına girişmişti. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da çıkan olaylar ve çalkantılı siyasi süreçlerin de turizm gelirlerine doğrudan katkı yapacak yüksek gelir düzeyine sahip turistleri Türkiye’ye çekmesi bekleniyordu. Ancak TÜİK’in 2011 yılı son çeyrek rakamlarına baktığımızda dünya trendleri ile uyumlu olarak Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısındaki artışa rağmen, yüksek gelir düzeyine sahip turist sayısındaki azalma ve kişi başına harcamalarında bir gerileme gözükmektedir. Bu duruma sebep olan en büyük etkenin yine ekonomik krizin etkisiyle fiyat indirimine giden Güney Avrupa ülkeleri olduğu tahmin edilmekte. Cari açıkla baş etmeye çalıştığımız bu dönemde hem konjonktürel resmi doğru analiz etmemiz hem de turizm sektöründe rekabet gücümüzü kaybetmemek açısından hedeflediğimiz daha yüksek gelirli turistin Türkiye’yi öncelikle tercih etmemesinin nedenini iyi tespit etmemiz gereklidir.
2023 TÜRKİYE TURİZM STRATEJİSİ
Türkiye’nin dünya turizmindeki payı yaklaşık yüzde 3’tür. Uluslararası turist sayısındaki artışa paralel olarak, Türkiye kısa vadede bu payını yüzde 4’e çıkartmayı hedeflemeli ve bu hedefe yönelik somut adımlar atmalıdır. Bu çerçevede “Türkiye” markasının doğru konumlandırılması ve belirli değerlerinin rekabet üstünlüğü sağlayacak şekilde öne çıkartılması çok önemli. Bu kapsamda öncelikli olarak belirlenen turizm türleri desteklenerek gelişmeleri sağlanmalıdır. Yine benzer şekilde, uluslararası pazarda turist sayısı ve turizm geliri bakımından ilk beş ülke arasında önemli bir varış noktası ve uluslararası bir marka haline getirilmesinin hedeflendiği 2023 Türkiye Turizm Stratejisi’nin de sonuç odaklı eylem planlarıyla desteklenerek güncellenmesi sektör için yol gösterici olacaktır.
TÜSİAD 2010’DA, TURİZM ÇALIŞMA GRUBU’NU KURDU
TÜSİAD 2010 yılında, Türkiye ekonomisine ciddi istihdam ve döviz girdisi sağlayan turizm sektörünün karşılaştığı sorunları irdelemek ve etkili bir şekilde uygulanabilecek turizm stratejilerine yön vermek amacıyla Turizm Çalışma Grubu’nu kurmuştur. 40.yılımızda “Vizyon 2050” raporumuzla bir kere daha gündemin üst sıralarına taşıdığımız “sürdürülebilir kalkınma” olgusuna özel bir önem atfediyoruz. Bu doğrultuda, bu sene G-20’de de bir konu olarak ele alınacak olan “sürdürülebilir turizm” konusunda çalışmalarımızı TÜSİAD bünyesinde Turizm Çalışma Grubu’nu kurmamızla beraber başlattık.
SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM ÇALIŞTAYI
Bu kapsamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızın desteğiyle 21 Haziran 2011 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi ile birlikte “Sürdürülebilir Turizm” konulu bir çalıştay gerçekleştirdik ve ilgili kesimlerden birçok değerli katılımcıyı bir araya getirdik. Çalıştayda, Türkiye turizm sektörünün uzun vadedeki sürdürülebilir gelişim imkânları tartışılmış ve mevcut politika ve stratejiler sürdürülebilir turizm yaklaşımı doğrultusunda değerlendirilmiştir. Bu noktadan hareketle, Türkiye turizm sektörü için 2020’li yıllar perspektifinde bir sürdürülebilir turizm vizyonunun oluşturulup stratejilerin ortaya konulmasına katkıda bulunulmuştur. Bu çalışmamızın sürdürülebilir turizm konusunda kamu ile özel sektör arasında bir diyalog süreci başlattığını da memnuniyetle görüyoruz.
Sürdürülebilir turizm vizyonu, Türkiye’de turizm sektöründe turizm işletmeleri ve destinasyonlarının uzun dönemde rekabet gücüne, karlılığa ve refah üreten niteliğe sahip olmaları açısından önemlidir. Sürdürülebilir Turizm Çalıştayı’nda aynı zamanda turizm sektöründe sürdürülebilirliği sağlamanın önündeki engeller de ortaya konulmuştur. Sektörün yapısı; talebin mevsimselliği, sektörün ulaştırmaya ve bu çerçevede ulaştırmadan kaynaklı emisyonlara bağımlılığı ve su ve enerji kaynaklarını verimli kullanamaması gibi sürdürülebilir turizmin önünde tehdit olabilecek unsurları barındırmaktadır. Bu sorunların giderilmesi açısından ortak vizyon ve amaçlara dönük olarak belirli stratejilerin geliştirilmesi kritik öneme sahiptir.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü başta olmak üzere, uluslararası ekonomik örgütler sürdürülebilirlik konusunda yatırım olanakları sunmakta ve sürdürülebilirlik politikalarının oluşmasına ve uygulanmasına destek vermek amacıyla programlar yürütmektedirler. Ülkemizde bu tarz programlar geliştirilirken güvenlik, tesis ve hizmet kalitesi, bilgi güvenilirliği, etkin piyasa erişimi ve destekleyici yatırım ve iş ortamı gibi turizm işletmelerinin ve destinasyonlarının temel gereksinimlerinin karşılanması gerekmektedir. Strateji adımlarının sistem yönetimi, altyapı, katılımcılık ve yerel yönetimler, eğitim, iletişim ve pazarlama ile finansman alt başlıkları altında detaylandırılması ve eylem planlarının hazırlanması turizm sektörünün gerekli süreçleri yakından takip etmesi açısından çok yararlı olacaktır.
KAYNAK VERİMLİLİĞİ
Türkiye turizminin bir sürdürülebilirlik markası haline getirilmesi, öncelikle yaratacağı katma değer ile ülkemiz turizm sektörüne rekabet avantajı sağlayacak ve farklılaşma getirecektir. Ayrıca su ve enerji kullanımı azaltacak uygulamaların öne çıkması ile kaynak verimliliği sağlayacaktır. Turizmdeki bu yeni yapılanma fiziksel altyapı ve yatırım ortamının gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Küresel konjonktürde turizm sektörünün ekonomik büyümeye katkısı 2011 yılında da daha da belirgin bir hale gelmiştir. Bu doğrultuda, G20 çatısı altında Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün desteğiyle T20 girişimi, turizmin ekonomik toparlanma ve uzun vadede “yeşil” dönüşüm için gerekli uyaranlara olan katkısını tartışmak amacıyla oluşturulmuştur. Bu vesileyle turizmin ekonomik büyüme, altyapısal gelişme, ticaretin desteklenmesi ve yoksulluğun ortadan kaldırılması çabalarının önemli bir ayağını oluşturduğuna karar verilmiştir. Biz de bu küresel yaklaşım doğrultusunda, önemli bir turizm destinasyonu ülke olarak:
KÜRESEL EKONOMİK KRİZ 2012’DE TURİZMİ NASIL ETKİLEYECEK?
2012 yılı itibarıyla küresel ekonomik krizin etkilerinin turizm sektörü açısından nasıl bir tablo ortaya çıkaracağını dikkatli bir şekilde analiz etmek ve adımlarımızı ona göre atmak zorundayız. Avrupa’daki ekonomik krizin derinleşmesiyle Türkiye’yi ziyaret eden turist pastasındaki en büyük paya sahip olan Avrupalı turistin azalacağı öngörüsüyle, sektör farklı alternatif arayışlarına girişmişti. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da çıkan olaylar ve çalkantılı siyasi süreçlerin de turizm gelirlerine doğrudan katkı yapacak yüksek gelir düzeyine sahip turistleri Türkiye’ye çekmesi bekleniyordu. Ancak TÜİK’in 2011 yılı son çeyrek rakamlarına baktığımızda dünya trendleri ile uyumlu olarak Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısındaki artışa rağmen, yüksek gelir düzeyine sahip turist sayısındaki azalma ve kişi başına harcamalarında bir gerileme gözükmektedir. Bu duruma sebep olan en büyük etkenin yine ekonomik krizin etkisiyle fiyat indirimine giden Güney Avrupa ülkeleri olduğu tahmin edilmekte. Cari açıkla baş etmeye çalıştığımız bu dönemde hem konjonktürel resmi doğru analiz etmemiz hem de turizm sektöründe rekabet gücümüzü kaybetmemek açısından hedeflediğimiz daha yüksek gelirli turistin Türkiye’yi öncelikle tercih etmemesinin nedenini iyi tespit etmemiz gereklidir.
2023 TÜRKİYE TURİZM STRATEJİSİ
Türkiye’nin dünya turizmindeki payı yaklaşık yüzde 3’tür. Uluslararası turist sayısındaki artışa paralel olarak, Türkiye kısa vadede bu payını yüzde 4’e çıkartmayı hedeflemeli ve bu hedefe yönelik somut adımlar atmalıdır. Bu çerçevede “Türkiye” markasının doğru konumlandırılması ve belirli değerlerinin rekabet üstünlüğü sağlayacak şekilde öne çıkartılması çok önemli. Bu kapsamda öncelikli olarak belirlenen turizm türleri desteklenerek gelişmeleri sağlanmalıdır. Yine benzer şekilde, uluslararası pazarda turist sayısı ve turizm geliri bakımından ilk beş ülke arasında önemli bir varış noktası ve uluslararası bir marka haline getirilmesinin hedeflendiği 2023 Türkiye Turizm Stratejisi’nin de sonuç odaklı eylem planlarıyla desteklenerek güncellenmesi sektör için yol gösterici olacaktır.
TÜSİAD 2010’DA, TURİZM ÇALIŞMA GRUBU’NU KURDU
TÜSİAD 2010 yılında, Türkiye ekonomisine ciddi istihdam ve döviz girdisi sağlayan turizm sektörünün karşılaştığı sorunları irdelemek ve etkili bir şekilde uygulanabilecek turizm stratejilerine yön vermek amacıyla Turizm Çalışma Grubu’nu kurmuştur. 40.yılımızda “Vizyon 2050” raporumuzla bir kere daha gündemin üst sıralarına taşıdığımız “sürdürülebilir kalkınma” olgusuna özel bir önem atfediyoruz. Bu doğrultuda, bu sene G-20’de de bir konu olarak ele alınacak olan “sürdürülebilir turizm” konusunda çalışmalarımızı TÜSİAD bünyesinde Turizm Çalışma Grubu’nu kurmamızla beraber başlattık.
SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM ÇALIŞTAYI
Bu kapsamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızın desteğiyle 21 Haziran 2011 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi ile birlikte “Sürdürülebilir Turizm” konulu bir çalıştay gerçekleştirdik ve ilgili kesimlerden birçok değerli katılımcıyı bir araya getirdik. Çalıştayda, Türkiye turizm sektörünün uzun vadedeki sürdürülebilir gelişim imkânları tartışılmış ve mevcut politika ve stratejiler sürdürülebilir turizm yaklaşımı doğrultusunda değerlendirilmiştir. Bu noktadan hareketle, Türkiye turizm sektörü için 2020’li yıllar perspektifinde bir sürdürülebilir turizm vizyonunun oluşturulup stratejilerin ortaya konulmasına katkıda bulunulmuştur. Bu çalışmamızın sürdürülebilir turizm konusunda kamu ile özel sektör arasında bir diyalog süreci başlattığını da memnuniyetle görüyoruz.
Sürdürülebilir turizm vizyonu, Türkiye’de turizm sektöründe turizm işletmeleri ve destinasyonlarının uzun dönemde rekabet gücüne, karlılığa ve refah üreten niteliğe sahip olmaları açısından önemlidir. Sürdürülebilir Turizm Çalıştayı’nda aynı zamanda turizm sektöründe sürdürülebilirliği sağlamanın önündeki engeller de ortaya konulmuştur. Sektörün yapısı; talebin mevsimselliği, sektörün ulaştırmaya ve bu çerçevede ulaştırmadan kaynaklı emisyonlara bağımlılığı ve su ve enerji kaynaklarını verimli kullanamaması gibi sürdürülebilir turizmin önünde tehdit olabilecek unsurları barındırmaktadır. Bu sorunların giderilmesi açısından ortak vizyon ve amaçlara dönük olarak belirli stratejilerin geliştirilmesi kritik öneme sahiptir.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü başta olmak üzere, uluslararası ekonomik örgütler sürdürülebilirlik konusunda yatırım olanakları sunmakta ve sürdürülebilirlik politikalarının oluşmasına ve uygulanmasına destek vermek amacıyla programlar yürütmektedirler. Ülkemizde bu tarz programlar geliştirilirken güvenlik, tesis ve hizmet kalitesi, bilgi güvenilirliği, etkin piyasa erişimi ve destekleyici yatırım ve iş ortamı gibi turizm işletmelerinin ve destinasyonlarının temel gereksinimlerinin karşılanması gerekmektedir. Strateji adımlarının sistem yönetimi, altyapı, katılımcılık ve yerel yönetimler, eğitim, iletişim ve pazarlama ile finansman alt başlıkları altında detaylandırılması ve eylem planlarının hazırlanması turizm sektörünün gerekli süreçleri yakından takip etmesi açısından çok yararlı olacaktır.
KAYNAK VERİMLİLİĞİ
Türkiye turizminin bir sürdürülebilirlik markası haline getirilmesi, öncelikle yaratacağı katma değer ile ülkemiz turizm sektörüne rekabet avantajı sağlayacak ve farklılaşma getirecektir. Ayrıca su ve enerji kullanımı azaltacak uygulamaların öne çıkması ile kaynak verimliliği sağlayacaktır. Turizmdeki bu yeni yapılanma fiziksel altyapı ve yatırım ortamının gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Küresel konjonktürde turizm sektörünün ekonomik büyümeye katkısı 2011 yılında da daha da belirgin bir hale gelmiştir. Bu doğrultuda, G20 çatısı altında Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün desteğiyle T20 girişimi, turizmin ekonomik toparlanma ve uzun vadede “yeşil” dönüşüm için gerekli uyaranlara olan katkısını tartışmak amacıyla oluşturulmuştur. Bu vesileyle turizmin ekonomik büyüme, altyapısal gelişme, ticaretin desteklenmesi ve yoksulluğun ortadan kaldırılması çabalarının önemli bir ayağını oluşturduğuna karar verilmiştir. Biz de bu küresel yaklaşım doğrultusunda, önemli bir turizm destinasyonu ülke olarak:
• Turizmi ekonomik, sosyal ve çevresel değişimin merkezine koymakla,
• Ekonomik iyileşme ve yeşil ekonomiye geçiş aşamalarında turizm sektörünü desteklemekle
• Ve kalkınma modelleri içerisinde turizmin yerini doğru tespit etmekle yükümlüyüz.
Dünyamız hızla büyük bir köy haline geliyor. İnternetin sağladığı bilgiye erişme hızıyla turizmde rekabet eden ülkeler arasında fark yaratabilmek gittikçe zor hale geliyor. Sürdürülebilirlik anlayışıyla doğal kaynaklarını ve tarihini koruyan ülkeler kirlenen, betonlaşan ve neredeyse birbirinin kopyası haline gelen yaşam merkezlerine göre avantajlı olacaklar. Altyapıda, mimaride, çevre düzenlemesinde teknoloji kullanımı doğal, kültürel ve tarihi kazanımlarımızı ortaya çıkarmak üzerine yoğunlaşabilir. Hem ulusal, hem uluslararası düzeyde ekonomi ve kalkınma politikalarına destek olacak ileriye dönük bir turizm politikası oluşturmak rekabet gücümüzü arttıracak ve ekonomimizi güçlendirecektir.
• Ekonomik iyileşme ve yeşil ekonomiye geçiş aşamalarında turizm sektörünü desteklemekle
• Ve kalkınma modelleri içerisinde turizmin yerini doğru tespit etmekle yükümlüyüz.
Dünyamız hızla büyük bir köy haline geliyor. İnternetin sağladığı bilgiye erişme hızıyla turizmde rekabet eden ülkeler arasında fark yaratabilmek gittikçe zor hale geliyor. Sürdürülebilirlik anlayışıyla doğal kaynaklarını ve tarihini koruyan ülkeler kirlenen, betonlaşan ve neredeyse birbirinin kopyası haline gelen yaşam merkezlerine göre avantajlı olacaklar. Altyapıda, mimaride, çevre düzenlemesinde teknoloji kullanımı doğal, kültürel ve tarihi kazanımlarımızı ortaya çıkarmak üzerine yoğunlaşabilir. Hem ulusal, hem uluslararası düzeyde ekonomi ve kalkınma politikalarına destek olacak ileriye dönük bir turizm politikası oluşturmak rekabet gücümüzü arttıracak ve ekonomimizi güçlendirecektir.