Euro’ya geçişte; konulan Maastricht  Kriterleri’nin amacı; Avrupa Birliği’ni pekiştirerek, gümrük birliği sürecinden siyasi birliğe doğru yol alarak, bu birliğin yaşaması, gelişmesiydi. Euro mimarları 3 kriter koymuştu. Birliğe girecek ülkelerin yıllık  bütçe açığı milli gelirin yüzde 3’ünden az, geçmiş  birikmiş borç stoku ise yüzde 60’ı geçmeyecek ve enflasyon %3’ün altında olacaktı.. Yunanistan ve İtalya gibi bazı güney ülkelerine;  bu kriterlere uymamalarına rağmen göz yumuldu ve birliğe alındı. Ancak 2008 krizinden zaten ciddi bir bütçe açığıyla birliğe giren  güney ülkelerinin bütçe açıklarının daha da artması bazı hastalıkları su üzerine çıkardı. Ve sonuçta; Euro, Avrupa Birliği’ni tehdit eder hale geldi. Aslında bunun çok basit bir nedeni var;  Euro bölgesindeki tüm ülkelerin finans politikalarının  ortak bir çerçeveye oturtulmaması ve  ülkelerin kendi içlerindeki siyasi iradenin, Euro’yu destekleyecek mali politikaları uygulamamasıdır. Mutlak suretle AB ülkelerinin finans politikaları farklı ele alınması gerekir. Dolayısıyla siyasi iradenin ülkeler bazında olduğu ama Euro’nun Avrupa Birliği Merkez Bankası’na bağlı olması ve fiskal politikaların Euro’yu destekleyen bazda olmamasıdır.  AB üyesi olan, Almanya gibi yüksek eğitimli, verimli çalışanlarıyla,  yüksek  teknoloji odaklı bir ekonomik yapısı vardır. Özelikle Almanya, dünya çapında rekabet gücü sağlayan sanayi kuruluşlarıyla, geçen seneye kadar dünyada ihracat şampiyonu olan bir ülkeydi. Almanların kültürlerinden gelen disiplin, dakiklik, düzenli olma, organize olma, tutumlu, tedbirli ve tasarruflu olma gibi özelliklerini de bunların üzerine koyarsak; Almanya’da çalışanların yüksek ücretleri verimli olan sistemleri sayesinde karşılanabilmekteydi.

ALMANLAR VERİMLİLİKLERİNİ EN AZ YÜZDE 40 ARTIRDILAR
Eskiden beri diğer ülkelere göre daha fazla üreten Almanlar geçtiğimiz 10 yıl içinde verimliliklerini en az yüzde 40 artırmışlardır. Ücretlerinin de aynı oranda artmasını sağlayarak düzeni bozmadan ekonomilerini göreceli olarak daha güçlü hale getirip toplumun refahını artırabilmişlerdir. Oysa güney ülkeleri, Almanya’nın verimliliğine sahip değildi. Bu geçtiğimiz 10 senede bu ülkelerde ciddi verim artışı olmadı. Ama buna karşılık ücretlerde, eskiden gelen alışkanlıklarla ölçülü bir ücret politikası uygulamak yerine, verimliklerinin çok daha üstünden ücret artışları sağlayarak neredeyse Almanya seviyesinde ücret yapısını yakaladılar. Dolayısıyla Almanya gibi kuzey ülkelerin ekonomilerle, güney ülkelerin ekonomileri arasında yüzde 30 dolayında rekabet uçurumu oluştu. Bu Almanya’ya göreceli olarak çok ciddi avantaj sağlamıştır.  Almanya bu ülkelere ihracatını artırırken, güney ülkeleri Almanya’ya fazla ihracat yapamaz duruma gelmişlerdi. Aradaki bu açığı, ülkeler borçlanarak kapatmışlardır. Kazanılmayan ücretleri de yine borçlanarak karşılamışlardır. Bu şekilde güneydeki ülkelerin borcu dana da artmış ve dünya çapın da rekabet güçleri düşmüştür. Tasarruf eden ve güçlü ekonomilere sahip ülkelerin bankaları, güney ülkelerine ya direk olarak borç verdi, ya da para Avrupa Birliği kanalıyla transfer edildi.  Güney ülkeleri kazanmadıkları paraları harcayarak suni refahlarını sürdürmeye devam ettiler. . Kuzeydeki ülkeler daha çok üretip daha çok satarak tasarruflarını arttırmışlar ve bir yerde güneydeki ülkelerin finansörü durumuna gelmişlerdir.

TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ
Avrupa artık bu sorunun farkındadır. Artık kuzeydekiler ilave para vererek, güney ülkeleri krizden kurtarmak isterken; güneydeki ülkelerin kemer sıkarak tasarruf yapmalarını ve aldıkları borçları tekrar ödeyebilecek hale gelmelerini de talep etmektedirler. Oysa bu,  belirli refah düzeyine gelmiş insanların refahlarının yüzde 30’undan vazgeçmeleri anlamına gelecek ve kabul edilemez bir durumdur. Bu tür kemer sıkmalar aynı zamanda ekonomik olarak küçülmeyi getiriyor ve işsizlik artarak büyük boyutlara geliyor. Nitekim Yunanistan örneğinde olduğu gibi, seçimlerden önce mevcut partiler kemerleri sıkıp, şartlara uyulacağına söz vermiş ancak seçimler neticesinde partiler yerle bir olmuştur. Buna karşılık 6-7 tane değişik fikrileri yansıtan; rasyonaliteyle ve ekonomiyle ilgisi olmayan partiler ortaya çıkmış ve Yunanistan yönetilemeyecek kadar paramparça bir seçim sonucuyla karşı karşıya kalmıştır. Yunanistan yeni bir seçime gitse de;  insanlar yine acı verecek kemer sıkma politikalarını kabul edemeyeceklerinden; Avrupa’nın arzu ettiği hükümet çıkmayacaktır. Bu durum paralarını geri alma ve enflasyon hastalığına yakalanma kaygısı yaşayan Almanya gibi para veren ülkeleri sarsmaya başlamıştır. Yunanistan’daki enflasyon ve ekonomik bozukluklar paralarını geri alamama korkusu yaşayan ülkelerin halkları tarafından tepki çekiyor. Bu durum Almanya’da da doğru dürüst organize olmayan Korsanlar gibi partilerin çıkmasına sebep oluyor.  Bu tarz partilerin Almanya’da yüzde 7-8 oy alabiliyor olması;  Almanya’nın eski alışılmış istikrarlı yönetime kavuşmasının da zorlaştığını açıkça gösteriyor.

PEKİ ÇIKIŞ VAR MI?
Bana göre esas çıkış; başta bahsedilen verimlilik, kültür, teknoloji ve mantalite yapıları farklı olan ülkelerin aynı para birliği içinde daha fazla duramayacakları gerçeğinin tam olarak anlaşılması ile mümkün olacaktır. Kontrollü olarak Yunanistan gibi ülkelerin para birliğinden çıkması gerekir. Buda tabi ki; öncelikle Yunanistan’ın parasının değerini çok aşağıya çekecektir ve ardından enflasyonu getirecektir. Ama neticede kemer sıkarak düzeltilmek istenen durum, paranın değer kaybetmesi ve kendi açılarından çok daha düşük bir seviyede rekabet edebilir duruma gelip yavaş yavaş krizden çıkmalarını sağlayacaktır. Aksi halde Yunanistan gerçek bir iflasla karşı karşıya kalacaktır. İste o zaman Avrupa birliğini dağıtacak olan bomba patlamış olacaktır. Zaten AB’ye girmeden önce; Yunanistan, İtalya gibi ülkelerin paraları, krizde değer kaybeder ve rekabet edebilecek duruma gelirlerdi. Eğer bu kontrollü çıkış, hızlı ve akıllıca yapılmazsa çok daha büyük problemlere yol açacaktır. Bu hem Avrupalılar için hem Türkiye için arzu edilmeyen bir durumdur. Oysa AB, gümrük birliği, ekonomik birlik ve barış birliği olarak; Avrupa ve tüm yakın coğrafya ekonomisini olumlu etkilemiş, barış ve refah getirmiştir. Bu yüzde; barış ve ekonomi projesi olan Avrupa Birliği’ni Euro olmasa dahi desteklemek, Türkiye dahil tüm Avrupa ve yakın coğrafyanın menfaatine olacak.