Beslenme şekliniz diyabeti önlemede en önemli yardımcılardan biridir. Diyabet, kan şekeri seviyeniz çok yüksek olduğunda ve vücudunuz insüline karşı direnç oluşturduğunda gelişir. Diyabeti önlemenin en iyi yollarından biri, glisemik indeksi düşük yiyecekler tüketmektir. Glisemik indeks, şekerin bağırsaklardan kana emilim hızını ölçme sistemidir. Yüksek glisemik indekse sahip gıdalar (tatlı ve şekerli yiyecekler gibi) hızla emilerek kan şekerinin birden yükselmesine aşırı insülin salgılanmasına neden olurken, tam tahıllı gıdalar gibi düşük glisemik indeksine sahip yiyeceklerin emilimi daha yavaş gerçekleşir. Diyabeti önlemenin bir başka harika yolu ise lif tüketmektir.
Araştırmalara göre, bolca lif tüketmek prediyabet (gizli şeker) gelişimini yüzde 62’ye kadar azaltabiliyor. Tam tahıllar, meyve ve sebze gibi yüksek lif içeren gıdalar tüketin. Ayrıca kahvenin de diyabeti önlemeye yardımcı olduğu kanıtlanmıştır. Yapılan bir araştırma, kahve içenlerin diyabet riskinin içmeyenlere oranla yüzde 60 daha az olduğunu ortaya koydu. Diyabetle savaşmak için daha güçlü bir silah istiyorsanız kahvenize, şeker yerine tarçın ekleyin. Şeker yerine kullanabileceğiniz tarçının kan şekeri seviyesini düşürdüğü kanıtlanmıştır. Son olarak, diyetinize sirkeyi eklemeyi unutmayın. Bir öğününüze ekleyeceğiniz iki çay kaşığı sirke, kan şekeri seviyenizi yüzde 30’a kadar düşürebilir.

Tüp bebekte başarı oranı nedir?
Tüp bebek (IVF), kadın yumurtalarının alınması ve vücut dışında spermle döllenmesidir. Döllenen yumurtalar tekrar kadının rahmine yerleştirilir. Artan popülaritesine karşın tüp bebek yöntemi hala risklidir. Gerçek şu ki, tüp bebek döngülerinin yüzde 78’i başarısız olur ve sonuç olarak anne sağlıklı bir bebeğe sahip olamaz. Kullanılan ilaçlar çok güçlüdür ve risk taşımama olasılığı yoktur. Son günlerde, tüp bebek ilaçlarının kadınlarda kanser riskini artırıp artırmadığı konusunda çelişkili bulgular vardır.
Bununla birlikte, döllenme işlemi başarılı olsa bile belli bir yaştan sonra bebek sahibi olmakla ilgili ciddi riskler vardır. 40 yaşından sonra düşük ve ölü doğum yapma riskinin büyük ölçüde artmasının yanı sıra down sendromlu bir bebek doğurma riski de artar. Tüp bebekle ilgili riskleri anlamak çok önemlidir. Biyolojik saatiniz, bebek sahibi olmak için ne zaman fazla yaşlı olduğunuzun en iyi göstergesidir. Bir kere bozuldu mu, dölleme işlemlerinden uzak durmak en iyisidir.

Ateşli romatizma nedir?
Ateşli romatizma, boğazdaki streptokok iltihabından sonra meydana gelen iltihaplı bir hastalıktır. Streptokok iltihabına neden olan bakteriye karşı vücudun yangısal yanıtından dolayı oluşur. Vücudun bağışıklık sistemi, bakterilerle savaşmak için antikor üretir ama antikorlar vücudun kendi dokularını hedef alarak iltihaplanmaya ve ağrıya neden olur. Bu yönüyle ateşli romatizma, bir otoimmün hastalığa benzer şekilde işler. Antikorlar ilk olarak dizler, dirsekler, el ve ayak bilekleri gibi büyük eklemlere saldırır, sonra kalbe ve sinir sistemine geçerler.
Ateşli romatizma, kalp kapakçıklarında ciddi hasarlara neden olabilir ve eğer hastalığı bir kereden fazla geçirirseniz romatizmal kalp hastalığına yol açabilir. Eğer sinir sistemine ulaşırsa; istemsiz, amaçsız hareketlerle tanımlanmış bir sinir sistemi hastalığı olan sydenham koresi hastalığına yol açabilir. Streptokok boğaz iltihabını gözlemlemek ve tedavi etmek özellikle çocuklarda, ateşli romatizma geliştirmesini önlemek adına çok önemlidir. Streptokok iltihabı antibiyotiklerle kolayca tedavi edilebilir.

Ateşli romatizmanın yaygın belirtileri nelerdir?
Ateşli romatizmanın belirtileri genellikle boğazdaki streptokok iltihabından 1-6 hafta sonra oluşmaya başlar. Belirtiler çoğunlukla eklemlerde ağrı, kas ağrıları ve ateşle başlar. Eklem ağrısı şiddetlenebilir ve vücut boyunca farklı eklemlere yayılabilir. Eklemler kızarıp şişebilir veya üzerlerinde küçük bezecikler belirebilir. Bir diğer belirti ise göğüs ve sırt boyunca kırmızı, örgü benzeri kenarları şekilsiz döküntüdür. Ateşli romatizma kalbe yayıldıysa düzensiz kalp atışlarına, göğüs ağrısına ve nefes darlığına neden olabilir. Eğer sinir sistemine ulaştıysa kol, bacak ve yüz kaslarında kontrolsüz hareketlere neden olabilir.

Yapılan son araştırmalar migren hakkında neler söylüyor?
Son zamanlarda yapılan bir araştırma migrenin, kadınlarda depresyon riskini artırdığı sonucuna vardı. Araştırmaya göre, migren geçmişi olan kadınların depresyona girme riski, migreni olmayan kadınlara oranla daha fazla. Migrenin nedeni hala tam olarak bilinmemektedir. Araştırmacılar önceden, migren ağrısına beyindeki kan damarlarının genişleyip büzülmesinin neden olduğunu düşünüyorlardı. Bugün ise araştırmacılar, migrenin genetik olabileceğine inanıyorlar (Özellikle, kalıtım yoluyla beynin belirli bölgelerini kontrol eden genlerdeki bozukluklar). Uzmanlar, migren ağrısının, beynin yanlışlıkla ağrı olarak algıladığı sinir sinyallerinin bir sonucu olduğuna inanıyor.

Nedeni tam olarak anlaşılmamış olsa da, migreni tetikleyen birçok unsur tanımlanmıştır. Bu tetikleyici unsurlar kişiden kişiye göre değişebilir ve aynı zamanda diğer faktörlere göre de farklılık gösterebilir. Yedikleriniz ve migren arasında güçlü bir bağ vardır ve birçok yiyeceğin migreni tetiklediği bilinmektedir. Monosodyum glutamat (MSG) ve kafein gibi bazı bileşiklerin migreni tetiklediği ortaya çıkmıştır. Ayrıca, şarap ve peynir gibi yıllanmış, fermente (mayalanmış) gıdaların içerdiği bir bileşik olan tiramin de migreni tetikleyebilir. Migreni tetikleyen diğer unsurlar arasında alkol, yanıp sönen ışıklar, yoğun kokular ve uyku eksikliğini sayabiliriz.

İNSOMNİADAN KURTULMANIN YOLLARI
Kaliteli bir uyku, insomniadan (uyuyamama hastalığı) kaçınmanın en iyi yoludur. Her gece aynı saatte yatmak ve her sabah aynı saatlerde uyanmak gerçekten çok önemlidir. Ayrıca, bir uyku öncesi rutini oluşturmak beyninizi yatma vaktine hazırlamaya yardımcı olur. Ilık bir duş almak veya kitap okumak gibi rahatlatıcı bir aktivitede bulunun. Eğer uyumadan önce kitap okuyacaksanız, bunu yatağın içinde yapmayın çünkü beyniniz yatağı sadece uykuyla bağdaştırmalıdır. Aynı şekilde, uyumadan önce televizyon veya bilgisayarın ekranı başında vakit geçirmeyin. Televizyon ve bilgisayar ekran ışıkları beyin faaliyetlerini hızlandırıyor.
Televizyon, bilgisayar gibi yapay ışık kaynaklarından meydana gelen zararlı mavi ışıklar beyninizi harekete geçirirken, akşam güneşi rengine benzeyen turuncu ışıkları sizi sakinleştirir ve beyninizi uykuya hazırlar. Yatak odanızda turuncu renkte ampul kullanmayı deneyin. Son olarak şunu söylemeliyim ki, gün içinde şekerleme yapmamalısınız çünkü bu biyolojik saatinizi şaşırtabilir. Gün içinde fiziksel aktivitede bulunmak da gece uyuyamama sorununuzu rahatlatmaya yardımcı olacaktır. Eğer gerçekten uyumakta güçlük çekiyorsanız melatonin gibi doğal bir uyku ilacı almayı deneyebilirsiniz. Melatonin, vücudunuzun uyku hormonudur. Uyumadan iki veya üç saat önce 1 mg alın. Uyumanıza yardımcı olacak bir diğer takviye ise kediotu köküdür. Kediotu kökü rahatlamanıza yardımcı olur. Kediotu çayı yapabilir ve uyumadan önce içebilirsiniz.

Kaliteli bir uyku için ne önerirsiniz?
Uygun uyku ortamını oluşturmak, kaliteli bir uykuyu garantilemenin ilk koşullarından biridir. İşe, vücut ağırlığını eşit olarak dağıtabilen iyi bir yatak almakla başlayın. Her hareketinizde gıcırdayan bir yatak istemezsiniz elbet. Bu sizin uykunuzu böldüğü kadar, partnerinizin uykusunu da böler. Eğer geceleri, özellikle sese karşı duyarlıysanız kırmızı gürültü veya okyanus sesi veren ses aygıtları mucizeler yaratabilir. Eğer ışığa karşı duyarlıysanız yatak odanıza hiç ışık sızmadığından emin olun çünkü bu beyindeki melatonin seviyesini azaltabilir.

Beyniniz, sizi uyaran mavi ışığa karşı bilhassa duyarlıdır bu yüzden dijital çalar saatinizi yatağınızdan uzak bir yere koyun. Ayrıca derin uykunuzu bölebileceğinden cep telefonunuzu da kapatın. Son olarak; derin ve dinlendirici bir uyku için yatak odanızın sıcaklığını düşürün çünkü insanlar daha soğukta daha iyi uyurlar. Ancak; ayaklarınızın üşümemesi koşuluyla! O halde; sıcaklığı düşürdükten sonra çoraplarınızı giymeyi unutmayın!