Gerek bireysel gerekse kurumsal düzeyde müşteri istek, ihtiyaç, alışkanlık ve beklentilerinin çok daha hızlı bir biçimde değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Hepimiz, satın aldığımız ürünlerin doğru biçimde, doğru miktarda, doğru taşıma koşulları ile doğru yerde, mümkün olan en düşük maliyetle teslim edilmesini, sözkonusu sürecin son derece hızlı ve esnek -hatta zaman zaman e-ticaret alışverişleri ve yemek siparişlerinde olduğu gibi ücretsizbiçimde gerçekleştirilmesini bekliyoruz.

Gün geçtikçe özelleştirilmiş hale gelen üretim süreçleri, bizleri memnun etse de aslında, -koronavirüs hastalığı (COVID-19) kaynaklı pandemi süreci, şoför bulamama, gümrük kapılarında yığılma, yakıt fiyatlarındaki artış gibi pek çok aleyhte gelişmeye karşın- lojistik sektörünü daha iyi hizmet kalitesini daha ucuz bir fiyata sunmak adına sürekli bir baskı altına soktuğumuz da yadsınamaz bir gerçek.

Lojistik sektörünün küresel görünümüne baktığımızda, benzer problemlerin birçok ülkede yaşandığı da açık. O halde, önümüzdeki dönemde, lojistik sektörünü küresel anlamda neler bekliyor sorusu sorulabilir.

Dünyada yapılmış pek çok araştırma, kısa vadede sektöre yön verecek ana paradigmaların e-ticaret hacimlerinin, gıda taleplerinin, müşteri güven endekslerinin, şehirleşme düzeylerinin, yeşil tedarik zincirlerinin yükselişi olduğunu ileri sürse de lojistik sektörünün adı geçen sorunlarla baş edebilmek için veri analitiğinden otomasyona, blok zincire, hatta ‘fiziksel internete’ uzanan teknolojilerin akıllı ve mümkün olan en üst düzeyde kullanımına odaklanması gerektiğini belirtiyor.

Sözkonusu odaklanma, maliyetleri aşağıya çekebilme, mevcut verimlilik düzeyini artırabilme, hatta sektörün çalışma biçimine yenilikler getirebilme potansiyeline sahip. Öte yandan lojistik sektörü, ‘dijital uygunluk’ açısından çoğu müşterisinden de ileride.

Bu anlamda, lojistik sektörü açısından doğru stratejileri geliştirmek, doğru becerileri sektöre kazandırmaktan daha önemli. Çünkü rekabetçiliğin arttığı, sektör müşterilerinin kendi lojistik operasyonlarını başlatma kararı aldığı, dijital teknolojiler ile ‘paylaşım’ düşüncesine dayalı iş modellerinden yararlanarak ‘varlık’ ağırlıklı bilançolara ya da hantal yapılara sahip olmaksızın değer zincirinin kazançlı alanlarına yatırım yapan pek çok yeni girişimin ortaya çıktığı bir ortama doğru ilerliyoruz.

‘Paylaşım’, lojistik sektörü için belki de hiç olmadığı kadar önemli ve geleceğin en büyük hikayelerinden birini yazmaya aday. Her ne kadar sevkiyat boyutları, iş süreçlerinin uyumsuzluğu ya da bilgi teknolojilerindeki tutarsızlıklar gibi mevcut durumda entegrasyonun önünde çeşitli engeller olsa da Uber ve Getir gibi yaklaşımlardan son kilometre teslimatlarına, ortak girişimlere, hatta kurumsal düzeyde ortaklıklara kadar hemen hemen her iş birliği şekli, lojistik sektörünün tanımını değiştirecek gibi duruyor.

‘Fiziksel internet’ düşüncesinin gelişmesi, lojistik operasyonlar düzeyinde artacak standardizasyon ile lojistik sektöründe pek çok yeniliğin ortaya çıkmasına yol açabilir.

Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, mevcut oyuncuların, pazardaki pozisyonlarını koruyabilmek adına, iş birliklerine açık olmaları, fiziksel internetin işlerini nasıl etkileyebileceğine odaklanmaları, özellikle büyük ölçekli kurumsal perakende müşteri ve tedarikçilerinin lojistik sektörüne girişi ile değişecek paradigmaları incelemeleri, küçük ölçekli yeni girişimleri satın alarak/onlarla birleşerek hızlı biçimde ölçek ekonomisine ve yeniliklere erişebilecek rekabetçiliği artıracak rakiplerine dikkat etmeleri doğru stratejileri geliştirmek adına yarar sağlayabilir.