Detaya girmeden önce anlamalıyız ki, Türkiye son iki yıllık sürede peş peşe çok farklı üç tür dönem yaşamıştı. 2010 yılı Kasım ayında Merkez Bankası Başkanı Durmuş Bey döneminde ekonomimizi yavaşlatmaya başlamıştık ve bunu sıcak para kökenli kredi balonunu ve cari denge açığının büyümesini önlemek için ve sıcak para girişine karşı bir önlem olarak yapmıştık. Merkez koridor sisteminde gecelik borç alma faizini dramatik şekilde düşürmüş ve mevduat karşılık oranlarını arttırmıştı. Ancak 2011 yılı Ağustos ayında yeni Başkan Erdem Başçı yönetiminde, Avrupa'nın sorunlarının göz önüne dökülmesi ve ABD'nin de ratinginin düşürülmesi sonucu kötümserleşen politika belirleyicileri, yeniden freni gevşetip sert bir düşüşü önlemeye kalktılar. Koridor alt sınırı olan borç alma faizi yükseltildi ve karşılık oranlarında azaltma yapıldı.2011 yılının son demlerinde ve 2012 yılının başında başında ise Avrupa'daki kaos ortamı ve piyasalardaki paniğe karşı, para politikasının yönetiminin ve faizin günlük baz alındığı tür koridor sistemi uygulaması yaşandı. Bu süreçte hem enflasyon hedeflemesinden fedakarlık edildi, hem dalgalı kurun 'dalgasına' müdahale edildi hem de 'macro prudential' stabilite iyice ön plana geçti. Tabii ekonomide ilan edilecek makro veriler de 1.5 yıl içinde yaşanan bu üç dalgalanmanın etkisini aksettirir oldu. Sıkı fren gerçekleşti. Ama esas hedef olan büyümeyi yavaşlatmada aşırı doz başarılı olundu. Hatırlanırsa piyasa uzun süre kredi frenlenemiyor şeklinde feryatları üretmişti. Nihayet dün beklenen gün geldi çattı ve 2012 yılı birinci çeyrek verileri ilan edildi. Bu veriler üç şekilde analiz edilebilir. Birincisi, TÜİK tarafından ilan edildiği şekliyle enflasyon ayıklanmış reel büyüme sayıları olarak ama mevsimlik düzeltme ve takvim etkilerini ayıklaması yapmadan olabilir. İkincisi daha doğru olan bir yaklaşımdır. TÜİK sayılarına kendisinin de ve 'betam'ın da yaptığı gibi mevsimlik düzeltme ve takvim için uyarlama yapılır (Dikkat, mevsimlik düzeltmede ve takvim etkilerini düzeltmede TÜİK ve 'betam' yaklaşımları farklıdır.) Bir başka bakış açısından da her verinin toplam içindeki payı ile yüzde artış hızı çarpılır ve elde edilen sayı toplam reel büyümeye sektörel katkıyı gösterir. Tabii milli gelir sayıları da 'sektörel üretime katkılar' veya 'toplam harcamaların katkıları' olarak iki farklı şekilde de incelenebilir. Aşağıdaki ilk tablo GSYİH'nın yani toplam üretimin sektörel bileşimini ve çeyreklik artış oranlarını vermektedir. Ekonominin arz yönünü, üretimin nerede, hangi sektörde yapıldığını inceliyoruz. Mevsimlik düzeltme yok, katkı payları var!