Finansal istikrar, kriz sonrası öne çıkan bir kavram. Her zaman mevcuttu ama son yıllarda önemi giderek arttı.
"Finansal istikrarı sağlamak kimin ya da kimlerin görevidir?" sorusuna yanıt hâlâ tartışılıyor. Avrupa'nın karşı karşıya bulunduğu sorunlar nedeniyle konuya şimdilik eğilecek hali yok. ABD ise işi baştan çözüp bununla ilgili sistemini kurdu. Asya ülkeleri ise izleme safhasındalar.
Türkiye de gelişmeleri değerlendiriyor, doğrusunu bulmaya çalışıyor.
Son olarak fikirlerine değer verdiğim Prof. Dr. Fatih Özatay "Para Politikasında Yeni Arayışlar ve TCMB" başlıklı çalışmasında bu konuya değiniyor.
Finansal istikrarı sağlamak için iki seçenek sunuyor.
Birincisi, BDDK'nın bazı görevlerini Merkez Bankası'na devretmek.
İkincisi, bu iki kurum arasında işbirliğini artırmak ve ortak karar almalarını sağlamak.
FİYAT İSTİKRARI TEMEL AMAÇTIR
Merkez Bankası'nın temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Başka görevi olamaz.
Özellikle Türkiye gibi 30 yılı aşkın enflasyon girdabında yaşayan bir ülkede enflasyonla mücadeleyi zayıflatacak adımlardan kaçınmak gerekir.
Kriz öncesinde ya da sonrasında bu fikrimde bir değişiklik olmadı. 90'lı yılların sonlarında finansal istikrarı sağlamak için BDDK'nın kurulmasına katkı yaparken de böyle düşünüyordum.
O tarihlerde benim için iki konu öne çıkıyordu.
Birincisi, özellikle bankacılık sektörünün denetiminde ve düzenlenmesinde yapılacak hata ya da hataların Merkez Bankası'nın fiyat istikrarı çabalarının temelini teşkil edecek olan kredibilitesine olumsuz yansıyacağına inanıyordum.
İkincisi ise bankacılığın siyasi otoritenin müdahalelerine açık bir alan olması nedeniyle Merkez Bankası nın bağımsızlığının en fazla tehdit edileceği konunun burası olduğunu düşünüyordum.
Nitekim finansal istikrar Merkez Bankası'nın görevleri arasında bulunsaydı 1999 ila 2003 yılları arasında batan bankaların tüm sorumluluğu üzerinde kalacaktı. Bu durumda kaybedilen kredibilitenin enflasyon hedeflemesinin başarısını önleyeceği kesindi.
İŞBİRLİĞİ GÜÇLENDİRİLMELİ
Türkiye şartlarında fiyat ve finansal istikrarın etkin bir biçimde uygulanması için iki koşul gereklidir.
Bunlardan birincisi, kurumlar arasında işbirliği ve bilgi akışının güçlü bir altyapıya oturtulması, ikincisi ise Merkez Bankası'na fiyat istikrarı dışında bir görev verilmemesidir.
Kuşkusuz varlık fiyatlarının anormal artışlarının gözlendiği ya da risk yönetiminin zayıfladığı durumlarda Merkez Bankası devreye girecektir. Ancak bu girişi göreviyle değil tüm ekonominin sağlığıyla ilgili olacaktır.
Böyle bir işbirliği sağlanamayacağı varsayımıyla yetkilerin Merkez Bankası'na aktarımı, onu temel amacından ayıracaktır.
Unutmayalım, finansal istikrarsızlığın en önemli kaynağı enflasyondur.