Günümüzde, bir şirketin mal veya hizmetlerini diğerlerinden ayırt etmeye yarayan fikri mülkiyet unsuru olan marka, işletmelerin en değerli varlıklarından biri haline gelmiştir. Marka değeri oluşturmak, yatırım ve bazen yıllar süren çalışmalar gerektirmektedir. Ancak, gelişen teknoloji ve imkânlar karşısında oluşturulan marka değerinin korunması giderek zorlaşmakta ve bu durum hem marka sahiplerini hem de tüketicileri tehdit altına sokmaktadır.
Ülkemizde marka hakkı, 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu çerçevesinde korunmaktadır. Bu kanunun amacı; marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların korunması ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin sağlanmasına katkıda bulunmaktır. Marka hakkına yönelik ihlaller, açılacak hukuk davası sonucunda yaptırıma tabi olmakla birlikte, ceza hukuku kapsamında da değerlendirilmektedir. Bu yazımızda marka hakkının ceza hukuku kapsamında korunması ve karşılaşılabilecek yaptırımlar ele alınacaktır.
Marka hakkı ihlalleri yalnızca tazminat ve hukuki yaptırımlarla değil, aynı zamanda cezai yaptırımlarla da karşılık bulmaktadır. Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun “Marka Hakkına Tecavüz” başlıklı altıncı kısmında marka hakkına tecavüz sayılan fiiller (Madde 29) ve bu fiillere uygulanacak cezalar (Madde 30) düzenlenmiştir.
Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun 29. maddesine göre;
- Marka sahibinin izni olmaksızın belirli bir markayı kanunda belirtilen biçimlerde kullanmak,
- Marka sahibinin izni olmaksızın markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek,
- Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, ticaret alanına çıkarmak, ithal veya ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak ya da bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak,
- Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek,
bu eylemler marka hakkına tecavüz olarak kabul edilmektedir.
Bu fiilleri gerçekleştirenler, aynı kanunun 30. maddesi uyarınca; 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 20 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılmaktadır. Gerçekleştirilen fiilin niteliğine göre bu ceza 2 yıldan 4 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası olarak da belirlenebilir. Ayrıca, bu eylemlerin bir tüzel kişilik faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirilmesi halinde güvenlik tedbirlerine de hükmedilebilir (SMK Madde 30/4).
Marka hakkına yönelik suçlar, şikâyete bağlı suçlar kapsamındadır. Yani, marka sahibi suç duyurusunda bulunmadıkça savcılık resen soruşturma başlatamaz. Bu nedenle ceza soruşturmasının başlayabilmesi için öncelikle marka sahibi veya yetkilendireceği kişilerin suç duyurusunda bulunarak soruşturma sürecini başlatması gerekmektedir. Delillerin elde edilmesi ve korunması bakımından, soruşturma sürecinin etkin ve hızlı bir şekilde yürütülmesi büyük önem taşımaktadır.
Sınaî Mülkiyet Kanunu kapsamında marka hakkına tecavüz suçu, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 253. maddesinde düzenlenen uzlaştırma kapsamındaki suçlardan biridir. Bu nedenle, soruşturma aşamasında savcılık makamınca bir uzlaştırmacı görevlendirilerek, tarafların uzlaşması için girişimde bulunulmaktadır. Uzlaştırma prosedürü kapsamında tarafların anlaşmaları halinde, savcılıkça iddianame düzenlenmeyecek ve uzlaşmanın şartlarına göre “kovuşturmaya yer olmadığı” veya “kamu davası açılmasının ertelenmesi” kararı verilecektir.
Tarafların uzlaşamaması ve soruşturma sürecinin sonunda, savcılık makamınca marka hakkına tecavüz bulunduğu yönünde yeterli şüphe oluşması halinde, iddianame düzenlenmesi ve iddianamenin kabulü ile kovuşturma aşamasına geçilmesi söz konusu olacaktır. Marka hakkına tecavüz suçu bakımından yargılama görevi Asliye Ceza Mahkemeleri’ne ait olup, bu suçun kovuşturulması Asliye Ceza ihtisas mahkemelerince yapılmaktadır.
Taklit ürünler, marka hakkı ihlallerinin en yaygın görüldüğü alanlardan biridir. Özellikle lüks tüketim ürünleri ve hazır giyim sektörü, sahteciliğin en çok yaşandığı sektörler arasındadır. Günümüzde teknolojinin gelişmesi ve e-ticaretin yaygınlaşmasıyla birlikte, marka hakkına tecavüz suçlarının işlenmesi kolaylaşmış ve bu suçlarla mücadele edilmesi daha da zorlaşmıştır. İnternet üzerinden yapılan alışverişlerde kişilerin ürünü kontrol etme imkânı bulunmaması nedeniyle, failler kolaylıkla sahte ürün satabilmektedir. Bu şekilde yapılan satışlarda ayrıca dolandırıcılık suçunun oluşup oluşmadığı da değerlendirilebilir.
Kişi veya kurumlar, bu suçun mağduru olmamak için öncelikle markalarını tescil ettirmeli, ihlaller konusunda düzenli takip yapmalı ve herhangi bir ihlal tespit edilmesi halinde hukuki yollara başvurmalıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’de Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) kapsamında marka hakkı ihlallerine karşı çeşitli yaptırımlar öngörülmekte ve bu ihlaller bazı durumlarda hapis ve para cezalarıyla karşılık bulmaktadır.
Marka hakkı ihlalleri sadece bireysel olarak işletmeleri değil, ekonomik düzenin bütününü etkileyen ciddi bir sorundur. Bu nedenle, marka sahiplerinin haklarını koruyabilmesi ve ihlallerle etkin bir şekilde mücadele edebilmesi için yasal çerçevenin sunduğu tüm imkânları değerlendirmesi büyük önem taşımaktadır. Güçlü bir marka koruma stratejisi oluşturmak, sadece yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda ticari sürdürülebilirliği sağlamak adına kritik bir gerekliliktir.