İ nsanın en temel ihtiyacı olan beslenmenin sağlanabilmesi için tarımsal üretim ve gıdalar stratejik önem taşımaktadır. Gıda arzının yeterli düzeyde sağlanabilmesi, güvenli gıdalar üretilmesi, üretilen gıdanın eşit bir şekilde paylaşılabilmesi gibi birçok faktör gıda güvencesi ve güvenliği ile ilgilidir. İnsan sağlığı, çevre ve ekonomi ile doğrudan ilgili olan tarımsal üretim ve gıda üretimi, ülkelerin ve çeşitli uluslararası kuruluşların ana faaliyet alanları arasındadır. Tüm dünya, gıda güvencesi ve güvenliği alanında çeşitli stratejiler belirlerken yasal düzenlemeler ve politikalarını bu yönde düzenlenmektedir. Gıda güvenliği ve güvencesi, günümüzde yaşanan pek çok sorunun bir araya gelmesi sonucu tehdit altındadır. Küresel anlamda çeşitli işbirlikleriyle alınacak tedbirler ile önlem alınması zorunludur. Aksi takdirde, yakın gelecekte yeterli, sağlıklı ve güvenli gıdalara ulaşılması oldukça güçleşecek; çeşitli hastalıklar ve açlık olgusu hızla yayılacaktır. Her ülke halkını etkilendirmeden ülkesinin “Gıda Güvencesini ve Gıda Güvenliğini” sağlamalıdır. Tüm insanların her zaman sağlıklı bir yaşam sürmeleri için besleyici ve yeterli gıdaya erişebilmeleri için tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması aynı zamanda beslenme ihtiyaçlarının adil paylaşımı gerekmektedir.

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GIDA GÜVENCESİ İÇİN BİR RİSK

2021’de etkisini giderek daha derinden hissettiğimiz küresel ısınma ve iklim değişikliğinin tek başına bir çevre sorunu olmadığı, tarımsal, ekonomik ve sosyal yaşam için küresel ölçekte en büyük tehdit olduğu anlaşıldı. Dünya Ekonomik Forumu tarafından 2022 yılı için yayınlanan Küresel Riskler raporunda; dünyada 10 yılda beklenen 10 riskin beşinin doğrudan veya dolaylı olarak küresel iklim değişikliğiyle ilgili olduğuna işaret ediliyor. Raporda; insanın çevreye verdiği zarar, aşırı hava olayları, doğal kaynak krizleri, biyo çeşitliliğin kaybolması ve iklim krizi yer alıyor. Dünya tarihinde son yedi yıl en sıcak yıllar oldu. 2021’de en sıcak beşinci yıl olarak kayıtlara geçti. 2010 yılında 556 olağanüstü hava olayı gerçekleşti. 2021 yılında ise bu sayı 985’e yükseldi. İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve üretim sistemlerin iklim risklerine uyumlu hale getirilmesi, ekosistemin korunması, sürdürülebilir tarım ve gıda güvenliği açısından önem arz etmektedir.

GIDA ARZI GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI GEREKİR

2021’de yaşanan iklim krizi, bazı ülkelerde gıda arzı istikrarının bozulmasına ve fiyatların yükselmesine neden oldu. İç piyasadaki gıda fiyatlarını değerlendirirken, dünya fiyatlarının Türkiye’deki yansımalarını mutlaka hesaba katmak gerekiyor. Çünkü küresel gıda fiyatlarındaki artıştan ülkemiz de etkileniyor. Dünyada yaşanan enerji ve gübre fiyatlarındaki artışlar nedeniyle yükselen hammadde fiyatları, lojistik maliyetleri ayrıca döviz kurunun yükselişi ithalatın daha pahalıya mâl olmasına neden oluyor. Bir başka değişle ithalat artık eskisi gibi ucuz değil. Dünya tarımsal üretim maliyetleri son 10 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Uluslararası piyasadaki fiyat hareketleri tüm ülkelerin iç piyasalarındaki gıda fiyatlarını doğrudan etkiliyor. Gıda fiyatları kontrolü ve gıda güvenliği, yerli üretimi artırmaktan, tohumdan sofraya üretimin her kademesinde ölçek ekonomisine uygun maliyet ve verimliliği yönetmekten geçiyor.

KÜRESEL RİSKLER

Dünya Ekonomik Forumu tarafından 2022 yılı için yayınlanan Küresel Riskler raporunda; dünyada 10 yılda beklenen 10 riskin beşinin doğrudan veya dolaylı olarak küresel iklim değişikliğiyle ilgili olduğuna işaret ediliyor. Raporda; insanın çevreye verdiği zarar, aşırı hava olayları, doğal kaynak krizleri, biyoçeşitliliğin kaybolması ve iklim krizi yer alıyor.

Gıda güvenirliliği ve fiyatlarının istikrarı için verileri güncelleyerek tarımsal üretim ve tüketim miktarı, devir stoklarını takip ederek arzın iyi yönetilmesi gerekir. 2022’de daha istikrarlı piyasa koşullarının oluşabilmesi için tarımsal üretim artışına ihtiyaç var. Tüm dünyada yaşanan salgın süreci ve iklim değişikliği, tarımsal üretim ve gıda güvencesi için öz kaynakların ve kendi kendine yeterliliğin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. GÜÇLÜ TARIM VE GÜVENLİ GIDA “Güçlü Tarım ve Güvenli Gıda” konusu, tüm dünya ülkelerinin gündeminde, BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açlıkla mücadelede hükümetlerin yeni politikalar üretmek durumunda oldukları belirtildi. Tahminlere göre 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyar kişiye ulaşması beklenmektedir. Her yıl artan dünya nüfusunun ihtiyaç duyduğu gıda talebinin karşılayabilmesi için gıda üretimini yüzde 60 oranında artırmak gerektiğine dikkat çekildi. İklim değişikliğinin etkilerinden dolayı toprak ve su kaynaklarının korunması, artan dünya nüfusuna karşılık tarımsal üretimde verimliliğin artırılması, üretimde sürdürülebilirlik ve gıda kayıpları ile israfın önlenmesi konuları dünya gündeminde öne çıkmaktadır. Dünyada yaşanan pandemi, kuraklık ve olağan üstü hava olayları tarımsal üretimi olumsuz etkilemesi nedeniyle gıda arz güvenliğinin sağlanmasında yurtiçi tarım üretiminin önemi daha da artmıştır.

GIDA GÜVENLİĞİ İÇİN BAKLİYATIN ÖNEMİ

Gıda Güvenliği için bakliyat üretimi ve tüketimi tarımsal planlamaların ve dengeli beslenmenin merkezine alındı. Küresel iklim değişikliği ve salgın sürecinde ön plana çıkan ‘’gıda güvencesi ve beslenme güvenliği’’ dikkate alınarak bakliyat üretiminde sürdürülebilirliğin sağlanması önem arz etmektedir. Dünya genelinde yapılan araştırmalar önümüzdeki süreçte kuraklık başta olmak üzere olumsuz iklim koşullarının devam edeceği öngörülmektedir. Son yıllarda küresel ısınmaya bağlı olarak, yağışların azalması verim kaybına neden oluyor. Artan kuraklık riskine karşı arz güvenliğinin sağlanabilmesi için sürdürülebilir tarım sistemlerine geçiş sürecinin hızlandırılması gerekiyor. Çevre açısından bakliyat benzersiz çözümler üretir, toprağı korur. Karbon salınımı azaltıcı özelliği ile küresel ısınmaya karşı fayda sağlar. Yediklerimiz sadece kendi sağlığımız için değil, çevre içinde çok önemli. Bugün “sağlıklı insanlar sağlıklı gezegen” temasına uygun hızla artan dünya nüfusuna çevresel açıdan sürdürülebilir, ekonomik, sağlıklı güvenli gıda sağlayabilecek doğaya yararlı sistemleri oluşturmaya ihtiyaç var. Gelecek nesillere sağlıklı bir gezegen bırakma noktasında bakliyatlar kilit rol oynamaktadır.

Çünkü baklagiller havadaki azotun ve potasyumun toprağa aktarılması açısından ekolojik özelliklere sahiptir. Yetişirken toprağa nitrojen takviyesi yapar ve bu şekilde toprağın ömrünü uzatır. Bakliyat ürünlerinin en önemli özelliği ise sürdürülebilir tarıma olan katkısıdır. Birçok ülke tarım alanlarında sürdürülebilirliği sağladığı ve tarla verimini artırdığı için bakliyat ekimine yöneldi. İnsanlar tarafından kullanılan suyun yüzde 70’inin gıda üretiminde kullanıldığı dünyada, bakliyatlar diğer protein kaynaklarının kullandığı suyun yarısı ile 1/10’u kadar su kullanılır. Bir kilo mercimek üretmek için 50 litre, bir kilo buğday için 750 litre, bir kilo sebze için 322 litre suya ihtiyaç duyarken, bir kilo sığır eti için ise 13 bin litre su harcanıyor. Gıda güvencesi ve gıda güvenliğinin sürdürülebilir olması gelecek nesiller için sağlıklı yaşamak anlamına gelmektedir.

Reis Gıda olarak Ata mirası olan bakliyat tohumlarının gelecek nesillere aktarılmasına vesile olabilmek için 2020 yılında Bolu ilimizin Çamyayla Kadın Kooperatifiyle “Reis Bakliyat Köyü” projemizi başlattık. Samsun Bafra’da Trakya Araştırma Enstitüsünden almış olduğumuz tohumları sertifikalı hale getirerek çiftçilerimize dağıtımlarını gerçekleştirdik. Proje kapsamında genetiği değiştirilmeden günümüze kadar gelen yerli ve yerel bakliyat çeşitlerinin güvence altına alınarak üretimin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve istihdam kapısı oluşturulması hedeflenmektedir. 2021 yılında ise Niğde’nin Çarıklı köyünde sözleşmeli üretim ile Reis Bakliyat Köylerini devam ettirdik. Çarıklı’da 7 çeşit fasulye ekildi. Ülkemizde ilk kez kırmızı fasulye üretimi gerçekleştirildi. Sürdürülebilir bir tarım için daha az kaynak kullanarak, daha çok verim elde etmek önem arz etmektedir. Kaynakları verimli olarak kullanmazsak sürdürülebilir bir gelecekten söz edemeyiz.

ÜRETİLEN GIDAYI İSRAF ETMEMELİYİZ

Gıda güvenliği, insanların sağlıklı yaşam için önemli ve gerekli gıdaların sağlanmasını öngörmektir. Bugün gıda güvenliği kadar önemli bir sorun daha var hayatımızda o da gıda kaybı ve israfı. Gıdanın yetişmesi için toprağa, suya, tohuma, güneş ışığına, emeğe ve enerjiye ihtiyaç var.Gıdanın israf edilmesine izin vermek, doğal kaynakların boşa harcanması, gıda fiyatlarının artması ve birçok insanın gıdaya ulaşamaması anlamına gelir. Artan gıda talebini güvenli bir şekilde karşılayabilmek için öncelikli eylem planı gıda kaybı ve israfını önlenmek ve adaletli paylaşım olmalıdır. Hem daha fazla üretmek hemde ürettiğimiz gıdayı israf etmemek zorundayız. Pandemi döneminde tarımsal üretimde kendi kendine yetebilmenin, güvenlik stoku bulundurmanın ve kesintisiz gıda arzının önemi ile birlikte kayıp kayıp ve israfında bir o kadar önemli olduğu anlaşıldı. Tarladan mutfağa gelene kadarki süreçte bir çok sebeple gıda israfı yaşanıyor. Kaybedilen ve israf edilen gıda miktarını en aza indirmek için sürdürülebilir üretim ve tüketim anlayışının daha fazla benimsenmesi gerekmektedir. Üreticiler doğal varlıkları verimli kullanmalı, çevre dostu enerji ve üretimi seçmeli, atıkları geri kazanmayı ihmal etmemeli.

Tüketiciler aşırı tüketim ve israftan vazgeçmeli. Bir ürünü kullanıp tüketirken çevre dostu olup olmadığını sorgulamalı. Ürünlerin belirli ekim dönemleri vardır. Bu dönemler içinde ekim yapılmalıdır. Ekim ve hasadın erken veya geç yapılması sonucunda ürün kaybı ve kalite düşüşü söz konusu olmaktadır. Tarladan sofraya kadar olan süreçde oluşan kayıp ve israfın önlenmesi, ürünü yetiştiren, işleyen, paketleyen, taşıyan, dağıtan, depolayan, satan ve tüketen herkesin ortak sorumluluğundadır. Bu nedenle gıda kaybı ve israf konusu her düzeyde ele alınmalıdır. Üretilen gıdanın israf edilmemesi ve atık haline gelmemesi için birlikte ve bilinçli hareket edilmesi gerekir. İsrafı önlemek hem ekonomik açıdan büyük bir kazanım hem de kaynakların doğru kullanımı açısından da önemli bir faktördür. İsrafa dayalı tüketim anlayışı sınırlı kaynakların giderek azalmasına yol açmaktadır. Araştırmacılar, insan kaynaklı faaliyetlerin dünyanın ekosistemini tehlikeye attığını söylüyor.

TÜRKİYE’Yİ ETKİLİYOR

2021’de yaşanan iklim krizi, bazı ülkelerde gıda arzı istikrarının bozulmasına ve fiyatların yükselmesine neden oldu. İç piyasadaki gıda fiyatlarını değerlendirirken, dünya fiyatlarının Türkiye’deki yansımalarını hesaba katmak gerekiyor. Çünkü küresel gıda fiyatlarındaki artıştan ülkemiz de etkileniyor. Gıda fiyatları kontrolü ve gıda güvenliği, yerli üretimi artırmaktan, tohumdan sofraya üretimin her kademesinde ölçek ekonomisine uygun maliyet ve verimliliği yönetmekten geçiyor.

Küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 10’u, israf edilen gıdalardan kaynaklanıyor. Sera gazı salınımı küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine neden oluyor. Çevresel etkilerin dışında gıda israfı doğrudan ekonomik kayıplara yol açıyor. Her yıl 1.3 trilyon dolar değerinde gıdanın çöpe gittiği dünyada, Türkiye’deki rakam yaklaşık 300 milyar TL. 2021 BM Gıda İsrafı Endeks Raporu’na göre, dünya genelinde 931 milyon ton gıda kayboluyor veya israf ediliyor. Bu küresel çapta tüketime hazır gıdanın yüzde 17’sinin doğrudan çöpe gitmesi anlamına geliyor. ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde gıda israfı daha fazla. Dünya genelinde gıda israfının yüzde 61’i, ülkemizde de yüzde 42’si evlerde meydana geliyor. En çok israf edilen ürünlerin başında ise ekmek ve unlu mamüller, yaş meyve ve sebze atıkları geliyor. BM Gıda İsrafı Raporu’na göre Türkiye’de dünya genelinde en fazla gıdanın israf edildiği ülkeler arasında yer alıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de her yıl yaklaşık 19 milyon tondan fazla gıda israfı yapılmaktadır.

Gıda kaybı düzeyi ise başta sebze ve meyve olmak üzere yüzde 40 civarında. Ülkemizde üretilen tüm ürünlerin yüzde 20’si daha sofraya ulaşmadan çöpe gidiyor. Türkiye’de her yıl kişi başına evlerde 93 kg, restoranlarda 28 kg ve satış noktalarında 16 kg yiyecek çöpe atılıyor. Üretilen gıdanın israfını engellemek sürdürülebilirlik açısından çok önemli. Gıda kaybı ve israfı aynı zamanda o ürünün üretimi için kullanılan toprak, su, tohum, gübre, ilaç, enerji ve finansmanın boşa gitmesine neden oluyor.

Kayıp ve israftan kaynaklı ciddi oranda milli servet ile birlikte ve çiftçinin emeği alın teri de boşa gidiyor. Çöpe dönüşen gıda; çevre sağlığını olumsuz etkilediği gibi çürümeyle birlikte sera gazı salınımına neden olarak küresel ısınma ve iklim değişikliğine de etki ediyor. Market ve pazar alışverişine evdeki yiyeceklerin miktarına bakmadan, öğün planlaması yapmadan çıkılmamalı. Araştırma sonuçlarına göre insanların yaklaşık yarısı gıda alışverişlerinde ihtiyacından fazla - sını aldığı belirtiliyor. İhtiyaç fazlası alışveriş yapılması ve saklama ko - şullarının uygun olmamasından dolayı tarımsal ürünlerin 3’te 1’i ziyan ediliyor. Yiyebileceğimizden fazla yemeği tabağımıza almak, israfı artıran unsurlardan bir diğeri. Bu doğrultuda tüm Reis paketlerine, yemek kitaplarına “çocuklarımıza tabağında yemek bırakmamayı öğretelim”i 1994 yılından itibaren yazıyoruz. Gıdaların uygun saklama koşulları ve bekleme süreleri hakkında bilgi sahibi olunması gıda kayıplarının önüne geçilmesini sağlar. Gıda israfı ve atığı sorununu ortadan kaldırmamız için depolama, taşıma, paketleme, perakendeden oluşan tüm gıda zincirini etkileyen düzenlemelere ihtiyacımız var. Toplumun artan gıda talebinin karşılanabilmesi ve güvenli gıdaya erişebilmesi için öncelikle bireysel alışkanlıklarımızı değiştirerek, aile ve toplumsal bilinci artırarak gıda kaybını ve israfını en aza indirmeliyiz. Ailede, okulda, askerlikte, iş yerinde ve ibadet yerlerinde tüketim alışkanlıklarının belirlenmesine yönelik eğitimler düzenlenmeli, gıda kaybı ve israfı konusunda bilgilendirici uyarılar yapılmalıdır. Aşırı tüketim alışkanlıklarından vazgeçmeliyiz. İsrafı önlemeye duyarlı, tasarruf yapmayı benimseyen bilinçli bir toplum oluşturmalıyız. Reis Gıda olarak, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından ortak yürütülen 20 Mayıs 2020’de ‘’Gıdanı Koru Sofrana Sahip Çık‘’ kampanyasının destekçileri arasında bulunuyoruz. Bu proje ile gıda israfına ve kaybına yönelik iş birliği ve koordinasyon geliştirilmesi, çözümler konusunda kamuoyunda farkındalığın artırılması ve strateji belirlenmesi hedefleniyor. Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) tarafından yürütülen 10x20x30 Gıda Kayıpları ve Atıkları ile Mücadele Girişimi’ne katıldık.

NE YAPMALI?

Artan gıda talebini güvenli bir şekilde karşılayabilmek için öncelikli eylem planı gıda kaybı ve israfını önlemek ve adaletli paylaşım olmalıdır. Hem daha fazla üretmek hem de ürettiğimiz gıdayı israf etmemek zorundayız. Türkiye’de her yıl kişi başına evlerde 93 kg, restoranlarda 28 kg ve satış noktalarında 16 kg yiyecek çöpe atılıyor. Üretilen gıdanın israfını engellemek sürdürülebilirlik açısından çok önemli. Gıda kaybı ve israfı aynı zamanda o ürünün üretimi için kullanılan toprak, su, tohum, gübre, ilaç, enerji ve finansmanın boşa gitmesine neden oluyor. Kayıp ve israftan kaynaklı ciddi oranda milli servet ile birlikte ve çiftçinin emeği alın teri de boşa gidiyor

AÇLIK VE OBEZİTE

Dünya genelinde yaklaşık 670 milyonu obez olmak üzere 2 milyar insan aşırı beslenme kaynaklı sağlık sorunları yaşarken, 850 milyonu aç olmak üzere tahmini 2.1 milyar insan güvenli, besleyici ve yeterli gıdaya düzenli erişemediği için yaşam mücadelesi veriyor. 1.2 milyar insan susuzluk sorunu ile boğuşuyor. 2020 yılı verilerine göre 5 yaş altı 39 milyon çocuk fazla kilolu ya da obez. Türkiye’de de dünyada olduğu gibi pandemi döneminden sonra obezite oranlarının arttığını görüyoruz. Ürünlerin raf ömrünü uzatmak amacıyla yiyeceklere katkı maddesi olarak kullanılan endüstriyel trans yağlar ve tatlandırıcılar ile artan iştah kilo alımına sebep oluyor. Güvenilir gıdaya ulaşmak herkesin hakkıdır. Gıdanın üretimindeki sürekliliğin sağlanması kadar tüketilen gıdaların sağlık açısından güvenilir olması hususu da oldukça önem arz etmektedir. Gıda güvensizliği, insanların sağlıklı ve besleyici gıdalara düzenli olarak erişimlerinin olmaması anlamına geliyor. Üretilen gıdalar tüm insanları doyurmaya yetecek miktardayken dağılımın adil olmaması sonucu açlık ve aşırı tüketim sorunu obezitenin artması gerçeği bizleri bir kez daha düşündürmeli. Obezitenin önlenmesinde toplumdaki farkındalığın artırılması ve bebeklikten erişkinliğe sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıklarının benimsetilmesinin öncelikli hedefler olması gerekir. Reis Gıda olarak, 2009 yılında yapılan araştırma verilerine göre Türkiye’de obezite ile mücadele edilmesi gerekliliği ortaya çıktı ve bunun ışığında biz ‘’obezite önlenebilir’’ projemizi gerçekleştirmeye karar verdik.

Dönemin Cumhurbaşkanı ile görüşerek Başbakanı da bilgilendirerek çalışmalarımıza başladık. İnsanların yaşamak için yeterli gıdayı almaları ve bu gıdaların sağlık yönünden güvenli olması insan haklarının esasını oluşturmaktadır. 40 yıldır gıda sektöründe varlık gösteren Reis Gıda olarak, üstlendiğimiz misyonla sürdürülebilir tarım ve gıdanın geleceği için küresel iklim değişikliği ile mücadele, yerli ve yerel tohumların kıymetinin bilinmesi, tarladan sofraya gelinceye kadar oluşan gıda güvenliği, gıda kaybı, israf ve geri dönüşümün önemini aktarmak için sosyal sorumluluk projelerimiz ile gereken adımlar ve hayata geçirilmesi gereken tüm çalışmaların her zaman içerisinde yer almaya devam edecektir. Ayrıca çok önem verdiğimiz obezite ile mücadelede farklı projelerle çocuklarımıza ata tohumlardan doğal şartlarda üretilen bitkisel ürünleri sevdirmeyi, sağlıklı beslenmeyi amaçlıyor ve geleneksel sofra kültürümüzün ve değerlerimizin korunması adına mücadele veriyoruz. Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak adına yer kürenin ortak sorunları ile mücadele kapsamı ne kadar geniş tutulursa o kadar etki yaratacağı düşüncesindeyiz.