Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri 1959 senesinde Türkiye’nin o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na ortak üyelik başvurusuyla başlamış ve günümüze kadar farklı aşamalardan geçerek gelmiştir. 1999 yılında aday ülke ilan edilen Türkiye, Avrupa Birliği’yle üyelik müzakerelerine 2005 yılında başlamış ve şu ana kadar 35 fasıldan 16 tanesinde müzakereler geçici olarak tamamlanmıştır.

2018 yılındaysa Avrupa Birliği Türkiye’yle müzakere sürecini geçici olarak askıya almıştır. Hem Avrupa Birliği’nin kendinden hem de Türkiye’nin iç ve dış politika tercihlerinden kaynaklanan nedenlerden dolayı taraflar üyelik müzakereleri temelinde bir ilişkiyi sürdüremez konumdadırlar. Avrupa Birliği’nin karşı karşıya kaldığı jeopolitik zorlamalar, güvenlik tehditleri, ekonomik sıkıntılar, birbiri ardına gelen göç dalgaları, genişleme yorgunluğu ve Avrupa siyasetinde yükselen popülist aşırı sağ ve aşırı sol siyasi hareketler Avrupa Birliği’nin Türkiye gibi bir ülkeyi hazmedebilme kapasitesini olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin dış politikasının merkezine koyduğu ‘Ankara merkezli’ ve ‘stratejik otonomi’ temelli yaklaşım, Türkiye iç siyasetinin Avrupa Birliği’nin üzerine oturduğu liberal demokratik normlardan sapıyor görüntüsüyle birleştiğinde iki taraf arasında ‘ortak-değer’ temelli bir ilişki yerine faydacı ve pragmatik bakış açısını ön plana çıkaran al-ver temeli bir ilişkiyi adeta tek seçenek kılıyor.

GÜÇLER DENGESİ VE JEOPOLİTİK HASSASİYET

2022 yılı Şubat’ında Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte hem uluslararası siyaset, hem Türk dış politikası, hem de Türkiye’nin Batılı aktörlerle olan ilişkilerinde yeni dinamikler ortaya çıktı. Orta ölçekli bir ülke olarak Türkiye dış politikasının merkezine ‘güçler dengesi’ ve ‘jeopolitik’ hassasiyetlerini koyarken, Avrupa Birliği üyesi ülkelerse Rusya’dan kaynaklanan güvenlik endişelerini bertaraf etmek için hem NATO’nun güçlendirilmesi hem de Avrupa Birliği’nin savunma ve dış politika kabiliyetlerinin arttırılmasına önem vermeye başladı.

Rusya üzerine konan yaptırımlara katılmayan Türkiye, İsveç ve Finlandiya gibi Avrupa Birliği üyesi ülkelerin NATO’ya katılmalarına mesafeli yaklaşırken, ulusal güvenliğini ilgilendiren konuları NATO’nun gündemine taşımaktan geri durmadı. Türkiye’nin Rusya ve Batı arasında yürütmeye çalıştığı denge siyaseti, NATO’nun Kuzey Avrupa’ya genişleme politikası karşısında ciddi bir sınamayla karşılaştı.

VİLNİUS ZİRVESİ AB’YE AÇILAN KAPI MI?

2023 Nisan ayında Finlandiya’nın NATO’ya katılmasından sonra İsveç’in üyeliği konusu hem NATO’nun hem de Türkiye’nin Batılı aktörlerle olan ilişkilerindeki ana gündem maddelerinden biri oldu. 11 ve 12 Temmuz tarihlerinde Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenen NATO zirvesinde Türkiye İsveç’in üyeliğine yeşil ışık yakarken Avrupa Birliği’yle olan üyelik müzakerelerinin yeniden canlandırılması beklentisini en üst perdeden dile getirdi. Bazı çevreler tarafından bir pazarlık unsuru olarak görülen Türkiye’nin bu tutumu son yıllarda Türk dış politikasında gözlemlediğimiz realist ve pragmatik dış politika anlayışının bir sonucudur.

Buna göre Türkiye bir yandan Ortadoğu bölgesindeki ülkelerle olan ilişkilerini yeniden iyileştirmeye çabalarken diğer yandan da Batılı aktörlerle yaşadığı sıkıntıları geride bırakmaya çalışıyor. Yaşadığı jeopolitik kuşatılmışlık ve ekonomik istikrasızlığı geride bırakabilmesi için Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri, NATO ve Avrupa Birliği’yle olan ilişkilerini yeniden rayına koyması gerektiği düşüncesi şimdilerde daha yüksek sesle dillendiriliyor.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve yakın çevresinde ortaya çıkmakta olan istikrarsızlıklar Türkiye’nin Batı’yla olan ilişkilerini iyileştirmesini adeta zorunlu kılıyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecini tekrar canlandırmayı hedefleyen tutumu hem iç hem de dış siyasi gelişmelerden ayrı düşünülemez. Bu arka plandan bakıldığında görülen ilk şey Avrupa Birliği üyelik süreci dışında yürütülecek pragmatik ve al-ver temelli ilişkiler Türkiye’yle Batı arasındaki güvensizlik ve şüpheleri ortadan kaldırmaz. Böyle bir ilişki her zaman için yeni krizler üretir.

TÜRKİYE’NİN STRATEJİK VE JEOPOLİTİK TERCİHLERİ

İçinde bulunduğumuz yeni Soğuk Savaş ortamında Türkiye’nin Batılı muhataplarına verdiği mesaj Türkiye’nin içinde olmadığı bir Batı topluluğunun Çin ve Rusya eksenli bir blok karşısında başarılı olamayacağıdır. Küresel bir ‘sarkaç devlet’ olarak görülen Türkiye’nin stratejik ve jeopolitik tercihleri küresel güçler arasındaki rekabetin seyrini yakından etkiler. Türkiye’nin arzusu bu yalın gerçeği Batılı müttefik ve ortaklarının görmesi ve Türkiye’yi kendi yanlarında tutmak için ne gerekiyorsa yapmalarıdır. Bu bağlamda Avrupa Birliği üyelik sürecinin canlandırılması önemlidir. Avrupa Birliği’nin normları çerçevesinde dönüşümünü tamamlayıp Avrupa Birliği ailesine katılacak bir Türkiye, Avrupa Birliği’nin jeopolitik çıkarlarıyla da uyumludur. Avrupa Birliği’nin küresel bir jeopolitik oyuncuya dönüşmesi Türkiye’yle birlikte çok daha kolay olur. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde Türkiye, AB üyelik sürecinin canlandırılması sayesinde ekonomik ve siyasi istikrara çok daha kolay kavuşur. Buna mukabil Avrupa Birliği üyesi bir Türkiye Batı dünyasının illiberal otoriter blok karşısındaki elini ciddi anlamda güçlendirir.

AVRUPALILAR ABD’NİN AB DESTEĞİNİ GÖRECEK Mİ?

İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesi sürecinde Amerika Birleşik Devletleri’nin de Türkiye’nin AB üyelik sürecinin yeniden canlandırılmasını kuvvetli şekilde desteklediğini gördük. Umalım ki Avrupalılar da Amerika’nın gördüğünü bir an önce görürler. NATO ve Avrupa Birliği, kurumsal mekanizmaları, üyelik süreçleri ve kuruluş felsefeleri bağlamında birbirinden farklı uluslararası kuruluşlar olsa da ikisi arasındaki ilişkiler Türkiye’nin hem NATO hem de Avrupa Birliği’yle olan ilişkilerinden yakından etkileniyor. Avrupa Birliği üyeliği çerçevesinde Türkiye’nin yerine getirmesi gereken kapsamlı reformlar herkesin malumudur.

Ne NATO üyeliği, ne jeopolitik konumu ne de küresel sarkaç devlet olma özelliği tek başına Türkiye’yi Avrupa Birliği üyesi yapmaya yetmez. Türkiye’yi yöneten siyasi irade de bunun farkındadır. Bu bağlamda önemli olan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, Türkiye’nin AB değerleri noktasındaki dönüşümünde kendi jeopolitik çıkarlarını görmeleridir.

AB’DEN TEMEL BEKLENTİLER

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Türk vatandaşlarına vize kolaylığı tanınması ilk etapta Türkiye’nin temel beklentileri arasındadır. Yoksa kimse yakın vadede Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasını öngörmüyor. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye göndereceği olumlu sinyaller geçmişte Türkiye’de çok ciddi yapısal dönüşümleri mümkün kılmışşa bugün de aynısı olabilir. Avrupa Birliği’nin jeopolitik kış uykusundan uyanması ve Türkiye’yi kazanması gerekir. Türkiye’nin de Batılı aktörlerle olan ilişkilerinin değerini iç siyasi hesaplara kurban etmemesi gerekir.