11 Eylül saldırıları sonrası, ABD’nin başını çektiği NATO bloğu, Usame Bin Ladin ve diğer El Kaide elebaşlarını sakladığı gerekçesiyle, 7 Ekim 2001’de Afganistan’ı işgal etti. “Sürekli Özgürlük” gibi sığ ama içi iyi doldurulmuş sloganla Afganistan’ı işgal eden ABD, 20 yıl boyunca bu ülkede kaldı.
İşgalin amacı her ne kadar El Kaide’yi yok etmek olsa da gelinen noktada, Afganistan’ın küçük bir bölgesinde kalan ABD, beklene ve istenen sonucu elde edememiştir.
2014 yılında dönemin ABD Başkanı Obama, ABD’nin Afganistan’dan çekileceğini, ancak küçük bir askeri birliğin Afganistan’da kalarak, Afgan Ordusu’nu eğiteceğini söylemişti.
Fakat bu plan niyetten öteye gidemedi. Zira Obama yerine ABD’nin yeni başkanı olan Trump, Afganistan’da kalmaya devam etti. Taliban ve ABD Katar’ın başkenti Doha’da bir araya gelerek, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine ilişkin bir takvim belirledi ancak bu takvime de uyulmadı.
Trump seçimi kaybedip yerine yeni ABD Başkanı Joe Biden gelince durum değişti ve ABD, Afganistan’dan plansız ve zamansız çekildi. Bu beklenmedik çekilmenin ardından, Taliban hızla saldırıya geçerek, 15 Ağustos’ta Kabil’e girdi. Taliban Kabil’e girerken, ortada ne Afganistan Cumhurbaşkanı vardı ne de ABD’nin eğittiği Afgan Ordusu.
Taliban’ın Kabil’e girmesi ve Afganistan’ı ele geçirmesiyle birlikte, dünya medyasının ve dünya kamuoyunun gözleri önünde, korkunç görüntüler yaşandı.
Halkın panik halde Kabil’i terk etmeye çalışması, uçaklardan düşen insanlar, insanlığın içinde bulunduğu utancın eksiksiz yansımasıydı. Taliban’ın 20 yıl önce bıraktığı kaosun yarattığı travma, yaşanan korkunun boyutlarını anlatmaya yeter. Şimdi dünyanın gözü önünde yaşanacakları sadece izlemek zorunda kalacağız. En başta, Suriye’den olduğu gibi Afganistan’dan da mülteci akını başlayacaktır.
Mülteci cenneti olan Türkiye’de bu göç dalgasından etkilenecek ülkelerin en başında geliyor. Taliban’ın ayak seslerinin, Kabil’de tekrar yankılandığı böyle bir atmosferde Taliban, şeriat hükümlerine göre bir hükümet olacağını açıkça ilan etti. Bu siyasi yönetim şeklinin Afganistan ve bölge ülkelerinde çarpan etkisini görmek gerekecek. Taliban’ı yaratan ABD, net söylemek gerekirse yenilmiştir.
Özellikle güvenlik tanımının değiştiği günümüzde Afganistan sadece ABD’nin değil, Çin ve Rusya’nın da ve tabii olarak da AB ve İngiltere’nin de meselesi haline dönüştü. Özellikle, Rusya-Çin arasına bırakılan bir bomba olan Afganistan, ikinci Taliban döneminde nasıl bir politika izleyecektir. İnsan haklarının yok sayılması bir yana, ekonomi, eğitim, sağlık, güvenlik, hukuk gibi alanlarda, Taliban beklenen ve istenen yönetim düzenini oluşturmaktan çok uzak olacaktır.
Peki, Talibanlı Afganistan, uluslar arası toplumun bir parçası olabilecek mi? Yoksa yeni bir koalisyon ittifakı, Taliban’a karşı askeri bir harekat düzenleyecek mi? Rusya ve Çin hatta Türkiye bu konuda ne yapacak? Afganistan’ın inşasında Türkiye rol oynayabilir ancak siyasi ve diplomatik süreçlerde neler yapabilecektir.
Dünya yeni Afganistan’ın ve Taliban’ın meşruluğunu kabul edecek mi? Taliban geçmişinden ders çıkaracak mı? Göç dalgası karşısında dünya ne yapacak? Avrupa Birliği, ABD, Rusya, Çin, İngiltere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde uzlaşabilecek mi?
Kısacası Talibanlı Afganistan, bölge için fırsat mı? Kaos mu?