Türkiye’de enflasyonu besleyen temel etkenler, maliyet artışı ve arz yönlü faktörler. 2021 yılı Eylül ayından bu yana kur hareketliliği kaynaklı artan maliyetler, dünyada artan enerji ve gübre fi yatları, ayrıca Rusya Ukrayna savaşının etkisiyle buğday, mısır ve ayçiçek yağının arzındaki daralmanın önemli bir yeri var.
Son iki yıldır dünyanın yaşadığı salgın hastalık, kuraklık ve Rusya Ukrayna savaşı dünya ekonomisini her alanda olumsuz etkilemiştir. Dünyada enerji ve gübre fiyatlarının yükselmesinin yanı sıra tedarik zincirindeki aksaklıklar, lojistik maliyetleri, ihracat kısıtlamaları ve güçlü küresel talep nedeniyle dışardan ürün tedariki artık hem daha riskli hem de eskiye göre daha pahalı. Küresel gıda fiyatları tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarımda üretici girdi maliyetleri son bir yıllık dönemde yüzde 145 oranında arttığına dikkat çekerek yüksek girdi maliyetlerinin küresel gıda piyasalarında yaşanan sıkıntıların daha uzun sürmesine neden olacağı belirtildi.
(Haziran 2022) TÜİK verilerine göre; Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’nde 2022 yılı Haziran ayında bir önceki yıla göre yüzde 148.90 artış gerçekleştiği açıklandı. Çiftçilerin girdi maliyetlerinde çeltik yıllık yüzde 144.85, tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar yıllık yüzde 184.99 arttığını açıkladı. Bu artışların çiftçilerin üretim maliyetlerinin artması, reel gelirinin azalması anlamına geliyor. Ülkemizde tarımsal üretimde yaklaşık yüzde 70 olan ithal girdiler dolar üzerinden fiyatlanıyor. Kurlarda ortaya çıkan yükselişin ilk aşamada girdi fiyatlarını etkilemesi dolayısıyla ÜFE’yi etkiliyor. Sonraki aşamada kademeli olarak TÜFE’ye yansıyor.
TÜİK verilerine göre; Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi’nde 2022 yılı Nisan ayında bir önceki yıla göre yüzde 117 artış gerçekleştiği açıklandı. Gübre ve toprak geliştiriciler yıllık yüzde 241, enerji ve yağlar yıllık yüzde 189, hayvan yeminin ise yıllık yüzde 121 arttığı açıklandı. Dünyada artan girdi fiyatları, hava durumu ile ilgili endişeler ve Rusya Ukrayna savaşının küresel emtia piyasaları için yarattığı riskler gıda piyasalarında daralmaya ve gıda ithalat fiyatlarının artacağına işaret ediyor. Son dönemde girdi fiyatlarında yaşanan artışlar yönetilmesi zor bir süreç başlattı. Gıda tedariki ve fiyat istikrarı için tarımsal üretim, devir stokları, tüketim ve kullanım miktarının güncellenerek izlenmesi ve arzın iyi yönetilmesi her zamankinden daha önemli hale geldi. Enerji fiyatları yükseldikçe gıda enflasyonu artıyor. Rusya Ukrayna savaşıyla zirveye ulaşan enerji ve hammadde fiyatları enflasyonu olumsuz etkilemektedir. Yükselen enerji maliyetleri; gıda üretimi, hasadı, işlenmesi ve dağıtıma kadar bütün mal ve hizmetlerin fiyatlarını doğrudan etkiliyor. Türkiye’de enflasyonu besleyen temel etkenler maliyet artışı ve arz yönlü faktörlerdir.
2021 yılı Eylül ayından bu yana kur hareketliliği kaynaklı artan maliyetler, dünyada artan enerji ve gübre fiyatları ayrıca Rusya Ukrayna savaşının etkisiyle buğday, mısır ve ayçiçek yağının arzındaki daralmanın önemli bir yeri var. Enflasyon herkesi etkiler ama en fazla düşük ve orta gelirliler hisseder. Düşük gelir grupları bütçelerinin “oransal” olarak büyük kısmını gıda, konut, ısınma gibi zorunlu ihtiyaçlara ayırır. Herkesin tüketim kalıbı farklı olduğu için herkesin TÜFE’si farklıdır. Zengin ile yoksulun enflasyonu aynı değildir.
Düşük gelirliler enflasyonu daha şiddetli hisseder. Enflasyon yükselişini sınırlayabilmek ve aşağıya çekebilmek için döviz kurunun sakinliğine, girdi maliyetlerinin azaltılmasına ve tarımsal üretim artışına ihtiyaç var. Bitkisel üretim ve hayvan yetiştiriciliğinde enerji, kimyasal ilaç, gübre ve yem gibi girdilerin büyük ölçüde ithal olup döviz kurlarıyla fiyatlandığı ülkemizde girdi maliyetlerinin kontrol altına alınması ve yerli kaynak teminine geçilmesi, üreticiye güven verecek ve gıda sisteminin güçlenmesini sağlayacaktır.
TÜRKİYE TARIMSAL ÜRETİM BAKIMINDAN AVANTAJLI
Tarım sektörü toplumun gıda gereksinimini karşılaması, milli gelire ve istihdama katkı sağladığı gibi, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılaması, ihracata doğrudan ve dolaylı katkıda bulunması, ödemeler bilançosu üzerindeki olumlu etkileri gibi nedenlerden dolayı vazgeçilmez stratejik bir sektör haline gelmiştir. Tarım ve gıdanın, açlığın ve kıtlığın tartışıldığı dünyamızda bugünün şartlarında hem ekonomik hem sosyal olarak ne kadar önemli olduğu anlaşıldı. Ülkemiz geniş ürün yelpazesine imkân veren, üç tarafı denizle çevrili, dört mevsimi yaşayan, iklim ve ekolojik özellikleriyle tarımsal üretim açısından avantajlı bir coğrafyada bulunmaktadır. Türkiye’nin ovaları, akarsularıyla bir tarım ülkesi olma konusunda büyük bir potansiyele sahiptir.
Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerekir. Öncelikle tarım arazileri korunmalı ve ekilebilir alanlar genişletilmeli, parçalı, dağınık, ölçekten uzak araziler toplulaştırılmalı. Tarıma elverişli topraklar kişinin mülkiyetinde dahi olsa boş bırakılmamalı, ekilmeyen araziler üretime kazandırılmalı, nadasa bırakılan alanlar, tarıma elverişli toprakların tamamı tarımsal faaliyetler için kullandırılmalıdır. Yüzde 75 hibe ile devreye alınan terk edilmiş tarım arazilerini açma projesi sayesinde ekim alanları genişleyecektir. Havza Bazlı Destekleme Modeli kapsamında geniş ölçekli havzalar oluşturarak iklim, toprak, su gibi unsurlar iyi analiz edilerek verimi daha yüksek çeşitlerle en iyi yetişen ürünleri ekerek doğru tarımsal üretim haritamızı oluşturup, daha az maliyetle daha fazla üretim elde edebiliriz. Özellikle tahıl ve bakliyatta tükettiğimizden daha fazlasını üretir, daha fazla ihracat yaparız. Üretim planlaması yaparken, yurt içi tüketim ve kullanım miktarı ayrıca ihracat potansiyeli ve güvenlik stoku dikkate alınmalıdır.
Bu doğrultuda ekilecek ürün miktarı ve çeşidi belirlenmeli, üretici bu doğrultuda yönlendirilmelidir. 26.5 milyon ton karma yem üretiminin yaklaşık yarısının tahıl kaynaklı hammadde olduğu gerçeğini iyi analiz edip hayvanları ot ve meradan beslenen yapıya kavuşturmak zorundayız. Sadece geçen sezon 3-4 milyon ton buğdayın insan gıdası yerine hayvan yiyeceği olarak tüketildiğini dikkate almalıyız. Buğday fiyatlarının istikrarı için buğdayın yem amaçlı kullanımı azaltılmalı. Ekim alanlarının artışı, aynı zamanda verimliliğin yükselmesi fiyatlarda istikrar ve dengelenmeyi de beraberinde getirecektir. Ayrıca üretimin artırılmasının yanında tarladan çatala kadar uzanan süreçte gıda kaybı ve israfını en aza indirerek dünyanın sayılı tarımsal üretim değerlerine sahip ülkelerden biri olabiliriz.
YENİ TEKNOLOJİLER SAYESİNDE KAYNAKLAR DAHA ETKİN KULLANILACAK
Üretim koşullarını iyileştiren, iklim riskini azaltan, verimliliği artıran, çevreyi koruyan, teknoloji kullanımının yaygınlaştırılması tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için önem arz etmektedir. Tarımda teknoloji kullanımı bir tercih değil zorunluluk haline geldi. Tarımsal üretim için alt yapıyı oluşturmaya ihtiyaç var. Tarım artık köylünün uğraşısı olmaktan çıktı. Tarım sadece kırsalda yaşayan kesime bırakılmamalı.Tarım sermaye ve teknoloji istiyor. Devlet stratejik ürünleri üretmeli ya da ürettirmeli. Daha fazla verim almanın yolu sürdürülebilir tarımda teknolojinin doğaya uygun şekilde kullanılmasından geçiyor. Toplumun yeterli ve dengeli beslenmesini esas alan, ileri teknolojiye dayalı, verimliliği yüksek ve talebe göre üretim yapısıyla uluslararası rekabet gücü artmış, doğal kaynakları sürdürülebilir kullanan bir tarım sektörü oluşturulduğu takdirde Türkiye’de ekonomi dahil birçok sorun çözülür, ülkemiz dünya ihracatında ilk sıralarda yer alan ülkelerin arasında yer alabilir.
HASAT DEVAM EDİYOR
2021-2022 sezonunda buğday, kırmızı ve yeşil mercimek bitki gelişimi geçen yıla göre gayet iyi durumda. İç Anadolu bölgesinde buğday ve yeşil mercimek hasadı yeni başladı. Güneydoğu Anadolu bölgesinde buğday ve kırmızı mercimek hasadı bitti. Hasat döneminde sıcaklık değerleri ve iklim şartları mevsim normallerinde gerçekleşirse geçen seneye göre daha bereketli bir sezon olacağı öngörülmektedir.