Yaşanan son terör saldırısının ardından ilerleyen günlerde terör saldırısı haberlerine yeni haberlerin eklenmesiyle risk algısı yükseldi, piyasalarda negatif yönde eğilim arttı. Türkiye’nin bir hükümete ihtiyacı var. Hükümet modeli bir an önce oluşursa, ekonomi yönetimindeki ekol üzerinden çıkarımlar yapmak mümkün olacak.
Yaz ayları piyasalarda tatile gitmek istemenin getirdiği rehavet, mevsimsel durgunluk gibi rivayetler vardı eskiden. Ama 2015 yazı hiç de öyle değil ve söz konusu hareketlilik sakinleşeceğe hiç benzemiyor. Önceleri risk unsuru oluşturan siyasi belirsizlik ve Fed endişeleri yerini jeopolitik risklere bırakmış görünüyor. Suruç’taki terör saldırısının ardından ilerleyen günlerde terör saldırısı haberlerine yeni haberlerin eklenmesiyle risk algısının yükselmiş, piyasalarda da negatif yönde eğilim artmıştır. Artan terör olayları ve güvenlik riskleriyle beraber fiyatlamaların kaynağı da değişti.
Son dönemde gerek siyaset sahnesine ilişkin belirsizlik, gerekse de son günlerde artan terör ve güvenlik sorunlarıyla yükselen risk algısı Merkez Bankası para politikasına ilişkin haber akışını gündemin arka sıralarına doğru itmişti. Merkez Bankası, belirsizliklerin ve risklerin yoğunlaştığı bu ortamda beklendiği gibi politika duruşunda herhangi bir keskin manevra yapmadı ve “bekle gör” taktiğini izlemeye devam etti. Genel durum itibarıyla yapılan politika açıklamasında da önceki toplantılardan farklı bir faktör görmemekle birlikte, Merkez Bankası’nın belli başlı ekonomik göstergelerdeki risklere ve kur oynaklığına odaklanmış görüntüsünün devam ettiğini görüyoruz.
Enflasyon ve kur hareketliliğine siyasi belirsizlik de eklendi
Para politikası açısından baktığımız zaman, şu anda ana belirleyicilerin enflasyon ve kur oynaklığına ek olarak siyasi belirsizlik olduğunu gözlemliyoruz. Merkez Bankası bundan önce içeride enflasyon görünümünü izlerken, dışarıda ise FED politikalarına ilişkin sinyalleri takip ediyordu. Hali hazırda bu faktörler Merkez Bankası’nın para politikasını gevşetmesi önündeki en büyük engeller olmaya devam ediyor. Enflasyonda her ne kadar Haziran ayı verilerine göre gıda fiyatlarındaki düşüş etkisiyle yüzde 7,2 seviyesine gerileme görsek de, çekirdek enflasyon yüksek kurdan dolayı yüzde 7,5 seviyesinde kalmaya devam etmektedir. Özellikle kur hareketinin yeniden 2,70 üzerinde yukarı doğru ivmelenmesi çekirdek enflasyonda yükseliş eğiliminin devam etmesine neden olacaktır. Bu da Merkez Bankası’nın enflasyon kalemi açısından neden sıkı kalmaya devam etmesi gerektiğini gözler önüne sermektedir.
Kur oynaklığı yeniden gündemde yer işgal etmeye başladı. Temmuz ayının ortalarında bu yana kurda görülen oynaklık, iç gündemde fiyatlama hareketlerinin kaynağının değişmesi ve terör olaylarının risk algısını artırmasından dolayı oluşmuştur. Buna aynı zamanda erken seçime ilişkin risklerin de eklenmesi ihtimali söz konusudur. Bunun ilk emarelerini de siyasilerin açıklamalarından almaktayız. Geçtiğimiz haftalarda Ak Parti ve MHP teşkilatlarına “erken seçime hazır olun” talimatını verdiği gündeme düşerken, halen Ak Parti ile hükümet görüşmelerini sürdüren CHP kanadından da Kılıçdaroğlu ve Baykal’ın erken seçim ihtimalinin kuvvetli göründüğünü belirten açıklamaları söz konusu oldu. Bu nedenden dolayı kısa vadede kuru rahatlatabilecek ana faktörün, Türkiye’nin risk priminin azalması olduğunu düşünebiliriz. Bu da içeriden ılımlı, tansiyonu düşürecek, aynı zamanda da koalisyon görüşmelerine ilişkin olumlu haberler gelmesi gerektiğini göstermektedir. Ancak, kur kısa vadede iç kaynaklı olarak iyimser olsa bile, dışarıda FED politikalarının faiz artırma tarafına biraz daha kayması nedeniyle orta ve uzun vadede yukarı yönlü olmaya devam edebilir. Bu da Merkez Bankası’nın daha proaktif olması gerektiği bir dönemi beraberinde getirecektir.
Türkiye’nin bir hükümete ihtiyacı var
Merkez Bankası’nın proaktif politikalar uygulaması ise para politikasıyla iş birliği içerisinde olan bir mali politika sayesinde olabilir. Çünkü bu dönem hem Merkez Bankası’nın araç ve amaç bağımsızlığı önemlidir, hem de içerideki enflasyon başta olmak üzere ekonomik göstergelerde kalıcı düzelme sağlayabilecek yapısal reformların ekonomi yönetimi tarafından yapılabilmesi önemlidir. Ekonomide yapısal olarak kalıcı düzenleme sağlanabilir ve başta gıda fiyatlarında oynaklık, yüksek cari açık gibi kronikleşme eğilimi gösteren sorunlar çözülebilirse, ekonomi dış şoklara karşı daha dayanıklı olacak ve Merkez Bankası da ekonomik dengeleri bozmadan gerektiği yerde gerekli adımları atmada başarılı olacaktır.
Tabii tüm bu şartların sağlanabilmesi için öncelikle Türkiye’nin bir hükümete ihtiyacı vardır. Hükümet modeli bir an önce oluşursa, ekonomi yönetimindeki ekol üzerinden çıkarımlar yapmak mümkün olacaktır. Ancak Merkez Bankası’nın siyasi belirsizlik ortadan kalkmadan politika adımları atmayacağını varsayacak olursak, belirsizlik ortamında gerekli yerlerde gerekli adımların atılamaması riski ortaya çıkacaktır. Belirsizlik ortamı ekonomik riskleri de beraberinde getirecektir, çünkü asıl tehlike dışarıdan yani FED’den gelmektedir. Hali hazırda yüksek cari açık ve enflasyon, düşük büyüme gibi faktörler nedeniyle kırılgan durumda olan Türkiye ekonomisinin en büyük riski, Eylül ayında olabilecek bir FED faiz artırımı fırtınasına siyasi belirsizlikle yakalanmak olacaktır.