Samimiyet en büyük zenginlik kaynaklarından sadece bir tanesidir. Samimi düşünce, tavır çevreye güven verir, huzur verir. Samimiyetsizlik ise sıkıntı, stres ve güvensizlik verir.

Günümüzde para demek çok şey anlamına gelmektedir. Hatta para demek adam olmak demektir. Parası olan insana herkes selam da verir, ahbap da olur akraba da. Şimdi tersten bakacak olursak ya parası yok ise veya çeşitli nedenlerle parasını kaybetmiş ise o kişiden adam, ahbap, akrabaolmaz mı? Evet aslına bakarsanız  olur, olması da gerekir. Ancak günümüzde maalesef ol-mazzzz. Para ile ne adam olunur, ne de ahbap. Adamlık insanın içinde gizlidir. Evet, para çok şeydir ama her şey değildir. Paranın da satın alamadığı şeyler vardır. Bence bir kişi parasını, maddi varlığını kaybetmişse çok şey kaybetmiştir, bu doğrudur. Lakin itibarını, güvenini, doğruluğunu kaybetmişse her şeyini kaybetmiş demektir. İnsanlar arası güven ilişkisi her geçen gün tükeniyor Eskiden insanlar; mertliği, cömertliği, yardımseverliği gibi özellikleriyle tanınırken çağımızın insanları su misali bulunduğu kabın rengini ve şeklini almaktadırlar. Aynı kişide her gün, her an farklı bir kişiyi görmek durumunda kalıyoruz. Herkesin de bildiği gibi hayatımızın vazgeçilmezi suyun ne rengi, ne de şekli vardır. İçine girdiği kaba göre bazen mavi bazen kırmızı olabilmektedir. İnsan da içinde bulunduğu çevreye göre bazen sevimli bazen de sevimsiz durumlarda bulunabilmektedir, tıpkı yukarıda  bahsettiğimiz bukalemun örneğinde olduğu gibi…
Hal böyle olunca insanlar arası güven ilişkisi her geçen gün tükenmeye devam etmektedir. Adına “pembe yalan” dediğimiz sözcükler, dizeler; adeta yaşam kaynağımız olan nefes gibi bir hal almış. Sanki onlar olmadan yaşam olmazmış gibi hayatımızı bunun üzerine tesis etmeye devam etmekteyiz. Yalanın pembesi, grisi, beyazı olmaz. Yalan, yalandır. Bunun başka bir ifadesi olmaz, olamaz. Bir yalan bin yalan doğurur. Yalan söyleyip her gün ölmektense doğruyu söyleyip bir kez ölmek daha iyidir. Günlük yaşamdaki kelime oyunları ile insanlar birbirini oyalar bir konumda yaşamlarını sürdürürken; işin ilginç yanı karşıdakinin sözlerine inanmasak bile inanıyormuş gibi yapmanın da yalan olduğundan bihaber olmamızdır.
 
İnsanlar arası güven ilişkisi her geçen gün tükenmeye devam ediyor. Adına “pembe yalan” dediğimiz sözcükler, dizeler; adeta yaşam kaynağımız olan nefes gibi bir hal almış.

Büyük düşünür Mevlana’nın “ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” felsefesi toplumdaki güvensizlik tesis eden atmosferin bertaraf olmasına sizce de bir çözüm değil midir? Tek yapmanız gereken ne iseniz o olmanızdır.Samimiyet en büyük zenginlik kaynaklarından biri Samimiyet en büyük zenginlik kaynaklarından sadece biri. Samimi düşünce, tavır çevreye güven verir, huzur verir. Samimiyetsizlik ise sıkıntı, stres ve güvensizlik verir. Güvene en çok ihtiyaç duyduğumuz son yıllarda samimi duygularla yaşamayı öğrenmeli ve öğretmek herkesin en temel gayesi olmalıdır. Aksi takdirde bugün ve gelecekte karşımıza çıkacak acı faturaların bedeli hepimizden tahsil edilecektir. Samimiyetsizliğin başka bir göstergesi ise toplum olarak şaşaayı, gösterişi, mübalağayı seviyor olmamızdır. Hatta birbirimize sevgimizi bile gösterirken ağzımızdan dökülen iltifatların biri bin para. Ancak en küçük bir sorun olduğunda ise iftiraların ve inkarların biri bin para. Peki neden? Çünkü ne kadar abartılı severseniz o kadar şiddetli sevilmezsiniz. Toplum olarak güvenilir, kaliteli, nitelikli insan inşa etmek için toplumsal olarak bir amacımız maalesef yok. İnsan doktor, mühendis, öğretmen, esnaf, çiftçi gibi her şey olabilir, ama insan önce insan olmalı ve insankalmalıdır. Kaliteli, nitelikli ruhen de sağlıklı  bireyler yetiştirmek önce ailelerin ve sonrasında toplumların en büyük misyonu olmalıdır. Bir çürük elma sepetteki bütün elmaları nasıl çürütüyor ise eğer zamanında gerekli önlemler alınamadığında da bir çürük birey de toplumu yavaş yavaş çöküşe götürecektir. Bir Kızılderili atasözünün dediği gibi “Biz dünyayı atalarımızdan miras almadık, torunlarımızdan emanet aldık.” Öyleyse torunlarımızdan yani gelecek nesillerden ödünç aldığımız bu dünyayı hem insanlık olarak hemde doğa olarak daha yaşanabilir bir dünya olarak onlara bırakmak en büyük yaşam amacımız olmalıdır. Daha yaşanabilir bir dünya için hiç durmadan çalışan bir toplum inşa edebilmek ümidiyle…