“Siyasi otorite katılım bankacılığına, faizsiz finansa sahip çıktı. Bir finans modeli olarak Türkiye’de gelişmesini istiyor. O konuda siyasi irade en üst düzeyde var. Devlet sadece mevzuat desteği vermedi, sermaye de koydu, iki banka kurdu.” “Bugün bizim ulaşmak isteyip de ulaşamadığımız, derdimizi anlatamadığımız zemin yok. Bu siyasi iktidardan önce devlet faizsiz bankacılığa hep mesafeli yaklaştı. Taleplerimizi görmezden geldi, hasıraltı etti.”
Türkiye Katılım Bankaları Birliği Genel Sekreteri Osman Akyüz, siyasi otoritenin katılım bankacılığının bir finans modeli olarak Türkiye’de gelişmesini istediğini söyleyerek, bu nedenle faizsiz finans sistemine devletin sahip çıktığını belirtti. Mevcut siyasi iktidardan önce devletin faizsiz bankacılığa hep mesafeli yaklaştığını belirten Akyüz, “Taleplerimizi hep görmezlikten geldiler, hasır altı ettiler” dedi. Katılım bankaları olarak bugün ulaşmak isteyip de ulaşamadıkları bir zemin kalmadığını ifade eden Osman Akyüz, katılım bankacılığının 2025 hedefinin bankacılık sektöründe şu anda yüzde 5 olan pazar payını yüzde 15’e çıkarmak olduğunu kaydetti. Akyüz, siyasi iradenin çıtayı daha da yükseğe çektiğini ve yüzde 25’e ulaşmalarının istendiğini de ifade etti. Ekovitrin, katılım bankalarının çatı örgütü olan Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Genel Sekreteri Osman Akyüz ile özel bir röportaj gerçekleştirdi.
“2018’DE KATILIM BANKACILIĞINDA YÜZDE 25 BÜYÜME BEKLİYORUZ”
2017, gerek büyüme gerekse yeni yatırımlar anlamında ülkemizde katılım bankaları açısından nasıl bir yıl oldu?
2018 yılı ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? 2017 yılında büyüme açısından katılım bankaları oldukça iyi bir performans sergilediler ve toplanan fonlarda ilk dokuz ayda, yüzde 13 artış gösteren sistemin yaklaşık 5 puan üzerinde (yüzde 18) artış gösterdiler. Aktif ve kullandırılan fonlarda, ayrıca karlılıkta ise sektöre paralel bir seyir gözleniyor. Halihazırda yeni katılım bankası kurulacağına dair elimizde somut bilgiler bulunmuyor. 2018 yılında da en az 2017 yılı performansını yakalarız ve yüzde 25 civarında bir büyüme bekliyoruz.
FİNANSIN ARKASINDA DURDU
Katılım bankalarının son yıllarda önemli bir gelişme gösterdiği bankacılık sektörü içinde gözlemleniyor. Bu gelişmede bugünkü siyasi otoritenin rolü ne oldu?
Siyasi otorite katılım bankacılığına, faizsiz finansa sahip çıktı. Bu modelin Türkiye’de gelişmesini, zemin bulmasını, daha kapsayıcı hale gelmesini istiyor. Bu konuda siyasi irade de var. Devlet sadece mevzuat desteği vermedi, sermaye de koydu. Bir kamu bankası ile bir kamu kurumu, katılım bankaları kurdular. Dolayısıyla siyasi irade en üst düzeyde var. Bizim ulaşmak isteyip de ulaşamadığımız, derdimizi anlatamadığımız zemin yok ama eskiden vardı. Şimdi siyasi iktidar sayesinde kapılar açıldı. Şu an katılım bankalarıyla, diğer mevduat bankaları arasında bir ayrıcalık söz konusu değil. Hukuki zeminde eşitlendiler. Bu siyasi iktidardan önce devlet bize hep mesafeli yaklaştı, görmezlikten geldi, taleplerimizi beklettiler, hasır altı ettiler. Bugün devlet ‘Faizsiz Finans Koordinasyon Kurulu’ diye bir kurul kurdu. 3 ayda bir başbakan yardımcısının başkanlığında toplanıyor. Bu sektöre ilişkin gelişmeleri gözden geçiriyor ve gerekli düzenlemeleri yapıyor. Faizsiz finansa ilişkin yeni kanun vaz edilmeye çalışılıyor.
2025 STRATEJİSİ
Türkiye Katılım Bankalarının 2025 stratejisi var. Bu stratejiler çerçevesinde sektörünüzün bankacılık piyasasındaki pazar payı, yatırım, ürün ve faaliyetler gibi hedefleri nelerdir?
Katılım bankalarının bankacılık sektöründeki payının 2025’te yüzde 15’e ulaşması hedef seçildi. Bu öngörülebilir bir hedef mi? 2025 Strateji Belgesine göre katılım bankalarının piyasa payının yüzde 15’e çıkması hedefleniyor. Tabi bu hedef başta ilave sermaye enjekte edilmesi dahil bazı şartlara bağlı bulunuyor. Çünkü sektörü istenen hedeflere taşımak için yeterli sermaye tabanına sahip olunması gerekiyor. Yoksa büyümek için istediğiniz kadar para toplayamazsınız. Büyüme ile sermaye tabanı paralel gitmeli. Diğer taraftan Kalkınma Bakanlığı Öncelikli Dönüşüm Programı ile katılım bankacılığı ve faizsiz finansın geliştirilmesi projesi, 10. Kalkınma Planında yer alan İstanbul Finans Merkezi Projesine 7. Bileşen olarak eklendi ve kamu tarafından sahiplenen ve desteklenen bir yapıya kavuşturuldu. Nitekim 3 ayda bir toplanan Faizsiz Finans Koordinasyon Kurulu sadece temenni ve durum tespit fonksiyonunu icra etmiyor, aynı zamanda yapılan ve yapılması gereken eylemleri izleyen bir Kurul olarak çalışıyor. Ürün geliştirme işlevleri de bu Kurulun fonksiyonları arasında bulunuyor. Strateji Belgesinde yer alan 88 eylemden bazıları bitirilmiş, bazıları ile ilgili çalışmalar devam ediyor.
"FAİZSİZ FİNANS TÜRKİYE’DE ARZU EDİLEN YERE GELEMEDİ"
Faizsiz finansın, Türkiye’de yüzde 15’e ulaşacak bir potansiyeli var mı?
Siyasi irade diyor ki; ‘Yüzde 15 büyüme oranı az, bu oran yüzde 25 olmalı’. Çünkü Türkiye’de nüfusun yüzde 99’u müslüman. Siyasete bakıyorsunuz, yüzde 50 ağırlığı var. Bu yüzde 5, yüzde 15 bunlar çok küçük rakamlar deniyor. Benim şahsi görüşüme göre, Türkiye’de muhafazakarlar mevcut finansal sisteme intibak sağlamışlar. Bir şekilde bunu içselleştirmişler. Faizsiz finans, Türkiye’de gelmesi gereken yere henüz gelmiş değil, daha gidilecek mesafesi var. Bu sistem yeni bir model. Bu model geliştiriliyor, ürünleriyle, uygulama prensipleriyle daha çok genç bir model. Bu sistemde en önemli ilke faizsizlik ilkesi. Bunu korumak, tehlikeye atmamak, tabi bunlar bizim faaliyetlerimize ciddi sınırlamalar getiriyor. Dünyadaki gelişmenin de dışında duramıyorsunuz. Eğer bankacılık hizmeti veriyorsanız, finans hizmeti veriyorsanız müşterinin ihtiyacını yerine getireceksiniz. Müşterinin finansmana ihtiyacı varsa onu çok hızlı, uygun maliyetli yapacaksınız. Yani ben bu hizmeti yapamıyorum, sen yandaki mevduat bankasına git lüksümüz yok. Adam gider oraya geri dönmez. Türkiye’de 52 tane banka var. Bunların 5 tanesi katılım bankası, gerisi mevduat ile kalkınma ve yatırım bankaları. Acaba burada kendime zemin bulabilir miyim düşüncesi varsa yatırım yaparsınız. Türkiye’de pazarda dominant olan 5-6 tane banka var. Büyük bankalar pazarın yüzde 80’ini kontrol ediyor.
"FAİZSİZ BANKACILIKTA RİSK PAYLAŞIM ESASI SÖZ KONUSU"
Bankacılık sektörünü değerlendirdiğimizde katılım bankacılığını diğer bankalardan farklı kılan uygulamaları nelerdir?
Katılım bankaları kar ve zarara katılma, yani risk paylaşım esasına göre fon toplayan, ticaret, ortaklık ve kiralama esasına göre ve faizsiz finans ilkelerine uygun fon kullandıran, nakit ödeme yerine mal alımının teminine yönelik finansman sağlayan bir bankacılık modeli. Diğer bankalar ise hem mevduat toplarken hem de kredi kullandırırken faiz enstrümanını kullanıyor, tasarruf sahiplerine ödenecek faiz önceden belirleniyor. Banka toplanan mevduattan kar da etse zarar de etse ya da ödeyeceği faiz oranından daha düşük kar da etse baştan belirlenen oranı ödemek zorunda. Zarar edilmesi veya daha düşük oranda kar edilmesi mevduat ya da tasarruf sahibini ilgilendirmiyor. Halbuki katılım bankacılığında, toplanan paranın kullandırılması sonucunda kar elde ediliyorsa, bu kar başta belirlenen orana göre paylaşılıyor. Yani risk paylaşım esası sözkonusu. Risk bir kişiye, yani sadece bankaya yüklenmeyip banka ile müşteri arasında paylaşılıyor. Her iki tür bankacılığın temel yöntemlerinde bu kadar önemli fark bulunmasına rağmen toplumda, iki banka türü arasında fark yok şeklinde düşünceye sahip kişiler oldukça fazla bulunuyor. Bunun nedeni ise iki tür bankacılığın finansmandan sağladıkları faiz/kar ile tasarruf sahiplerine ödedikleri faiz/kar payı oranları arasındaki yakınlık olarak belirtiliyor. Son yıllarda bu yakınlık azalmış olup, mevduat bankaları yüzde 14 civarında faiz verirken katılım bankaları çalışma prensipleri gereği oran artırımı yoluna gidemedikleri için yüzde 8-9 kar payı verebiliyor. Ancak önemli olan oran değil, usul ve yöntem.
"DİJİTAL BANKACILIĞA ÖNEM VERİYORUZ"
Bankacılık sektöründe dijitalleşme ağırlığını daha fazla hissettiriyor. Şubesiz bankacılık giderek yaygınlaşıyor. Katılım bankalarının bu yöndeki çalışmaları nelerdir?
Şubesiz bankacılık konusuna katılım bankaları en az mevduat bankaları kadar önem veriyor. Katılım bankaları nispeten yeni bankalar olduğu için bu konuda en son teknolojiyi kullanıyorlar. Dijital bankacılık maliyet ve müşteri memnuniyeti açısından bankalar için son derece önemli. Bankacılık işlemlerinin yüzde 75-80’i dijital bankacılık üzerinden yapılıyor. Müşteri zaman ve mekan sınırlaması olmaksızın çok kısa zamanda ve en düşük maliyetle işlemini yapabiliyor, buna karşılık banka da müşteriye şube gibi fiziki ortam sunmak ve personel istihdam etmek zorunda kalmıyor. n Ülkemizde özellikle kamu bankalarının KOBİ’lere ve esnafa kredileriyle önemli destekler sağladığını görüyoruz. Katılım bankalarında bu destek nasıl sağlanıyor? Katılım bankaları KOBİ’lere hem yatırım hem de işletme kredisi kullandırıyor. Yatırım kredisini daha ziyade Leasing yoluyla, işletme kredisini murabaha (kurumsal finansman) yöntemiyle kullandırıyor. Katılım bankaları KOBİ’lerin finansmanına büyük önem veriyor ve sahip oldukları kaynak hacmi itibariyle KOBİ’lere daha yakın duruyorlar. Katılım bankalarının kullandırdıkları finansmanın sektördeki payı yüzde 5 iken KOBİ’lere kullandırdığı finansmanın payı yüzde 10 oranına yükseliyor. Bu da bu bankaların KOBİ’lere olan ilgi ve yakınlığını gösteriyor. Katılım bankaları KGF kaynaklı kredilerde de diğer bankalar kadar aktifler.
“KATILIM BANKALARI YASTIK ALTINDAKİ 16 TON ALTINI EKONOMİYE KAZANDIRDI”
Türkiye’de yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması bakımından neler yapılması gerekiyor?
Katılım bankaları bu konuda nasıl bir rol oynuyor? Yastık altında bulunan altınların ekonomiye kazandırılması meselesinde bankalar aktif rol oynuyorlar. Türkiye’de bankaların bugüne kadar ekonomiye kazandırdığı altın miktarı 160 ton. Bankalar bu konuda özellikle son 10 yılda ciddi gayret sarf ediyorlar. Hem katılım bankaları hem de mevduat bankaları halktan kayıt dışı altınları topluyorlar, gram hesabıyla altın hesabı açarak altınları değerlendiriyorlar, istediklerinde de müşterilere iade ediyorlar ya da satın alıyorlar. Altınlar daha çok Merkez Bankası’ndaki zorunlu karşılıklar için kullanılıyor. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın da altın rezervi artmış oluyor, Merkez Bankası’nın altın rezervi 500 tona yükseldi. Türkiye, dünyada altın rezervinde 13. sırada, yani iyi bir altın rezervimiz var. Eskiden bu oran çok düşüktü. Ekim ayında Hazine, altına dayalı tahvil ve altına dayalı kira sertifi kası ihraç etti. Bu yolla yastık altında olan altını sisteme kazandırmak hedefl endi. Hazine özellikle kira sertifi kası oluşumunda faizsizlik ilkesine uyması esasında Türkiye Katılım Bankaları Birliği’yle çalıştı. Katılım bankalarının bugüne kadar topladığı altın miktarı 16 tonu geçti. Bu altınlar ekonomiye kazandırılmış oldu. Biz tasarruf açığı veren bir ekonomiyiz dolayısıyla kaynağa ihtiyaç var. Türkiye’de 3 bin tona yakın kayıt altına girmemiş yastık altı tabir edilen altın mevcut. Bunun parasal değeri 100 milyar doların üzerinde. Kayıt altına almak, servetin çalınma ve kaybolma riskini önleyerek korunmasını sağlıyor. Kuveyt Türk, EFT olarak elektronik ortamda altın transferini ilk başlatan banka oldu.
ALTERNATİF OLARAK ORTAYA ÇIKTI”
Katılım bankalarının ‘sukuk’ yöntemiyle kredi faaliyetleri söz konusu. Bu konuyu detaylı olarak anlatabilir misiniz?
Diğer enstrümanlardan farkı nedir? Her şeyden önce şunu belirtelim ki, Sukuk bir kredi faaliyeti değil. Faizsiz ve varlığa dayalı bir fi nansman kaynağı. Tahvil ve Bonoya alternatif olarak düşünüldü. İkisi arasında iki önemli fark bulunuyor. Tahvil veya bono sadece imza karşılığında ve itibarlı bir müessesenin (Hazine, Merkez Bankası gibi) imzası karşılığında ihraç edilir. Sukuk ihraç edebilmek için imzadan başka bir varlık veya aktif değerin bulunması gerekir. Sukuk sahipleri bu aktifi n mülkiyetine hisseleri nispetinde sahip olur. Ödenmeme durumunda bu aktifl er paraya çevrilerek sukuk sahibine ödenir. İkisi arasında diğer önemli fark ise tahvilin geliri faiz, sukuk’un geliri ise kira veya kardır. Sukuk sahibi önce kira ya da karı alır, vade sonunda ise ana parayı alarak sukuk’u ihraççıya iade eder.
"DÜNYADA FAİZSİZ FİNANS HACMİ 2.3 TRİLYON DOLAR"
Dünyada faizsiz bankacılık sisteminin büyüklüğü konusunda önümüzde nasıl bir tablo var?
Dünya’da faizsiz fi nans hacmi 2.3 trilyon dolar, faizsiz bankacılık da bunun yüzde 80’i civarında. Faizsiz bankacılığın toplam bankacılık içindeki payı ise yüzde 1,3.
Dünyanın bir çok ülkesinde diğer bankaların da faizsiz bankacılık sistemine yönelik ürünler geliştirdiklerini görüyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya’da HSBC, Citibank, UBS, ve bazı Malezya bankaları konvensiyonel bankacılık yanında pencere yöntemiyle faizsiz bankacılık da yapıyorlar. Ayrıca İslam Ülkeleri dışında da, bulundukları ülkedeki islam topluluğunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere faizsiz bankalar kuruldu. Örneğin İngiltere, İsviçre, Rusya ve Çin gibi. Pencere yönteminin fazla verimli olmadığı ifade ediliyor. Bu nedenle Çin ve Rusya’da olduğu gibi pencere yöntemi yerine doğrudan faizsiz banka kurulması daha verimli oluyor.
Piyasalara baktığımızda 2017 nasıl bir yıl oldu? Dünyada ve ülkemizde ekonomik büyüme, emtia ve para piyasaları 2018 yılında sizce nasıl bir seyir izleyecek?
Piyasalara baktığımızda, özellikle jeopolitik riskler nedeniyle Ülkemizde bazı konularda olumsuz gelişmeler meydana geldi. Örneğin, faiz oranları bugünlerde yüzde 14’lere dayanmış durumda, USD/TL kuru 4 liraya yaklaşarak enfl asyonun ana kaynağını oluşturuyor. Enflasyon oranı iki haneli rakamlarda dolaşıyor. Bu nedenle ülkelerle sorunlarımızı bir an önce çözmemiz, piyasaları yatıştırmamız, böylece bütçe açıklarını ve dolayısıyla giderlerimizi azaltmamız gerekiyor. Önceki dönemlerde faiz dışı fazla veren bütçemiz son dönemde normal giderlerini karşılamada güçlükler yaşıyor. Bu olumsuzlukların yanında sevindirici gelişmeler de var. Özellikle özel sektörümüzün dinamik ve girişimci özelliği nedeniyle artan ihracat sonucunda yılın ikinci çeyreğindeki büyüme oranımız yüzde 5’leri buldu, yıl sonunda ise en az yüzde 5’lik bir büyüme elde edilebileceği inancı çoğaldı. Coğrafyamızdaki olumsuzlukların giderilmesi durumunda çok hızlı bir gelişme trendinin yakalanacağı kanaatindeyiz. 2018 yalında Dünya ekonomisinde yine Çin ve Hindistan’ın büyümede başı çekmesi bekleniyor. Her iki ülke de yüzde 6-7 dolayında bir büyüme hızına ulaşabilecek. Dünya ekonomisinin ise ortalama yüzde 3 civarında büyüyeceği tahmin ediliyor. Emtia ve para piyasalarında ABD-Kuzey Kore arasındaki gerginliğin ve orta doğudaki jeopolitik gelişmelerin belirleyici olacağı düşünülüyor. FED’in alacağı faiz artırma kararlarının muhtemel etkilerini de gözardı etmemek gerekiyor.