24 Haziran yeni bir dönemin başlangıcı olarak Türkiye tarihindeki sayfalara yazıldı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi fiilen başladı. Kamuda önemli stratejik değişiklikler de peş peşe yapılıyor. Öncelikle bakan sayısı 16’ya düşürüldü. Ama bakan yardımcıları koltuklarıyla bürokrasi genişletildi. 24 Haziran’da halk bir kez daha Tayyip Erdoğan’a verdiği yüzde 52 oy ile adeta “Sana güveniyoruz. İstediğin ekiple çalışıp ülkemizin sorunlarına içte ve dışta çözüm yolu bul” diye görev verdi.Tayyip Erdoğan Bey, balkon konuşmasında Ak Parti oylarındaki yüzde 10’luk düşüş için de “Halkımızın mesajını aldık. Gereğini yapacağız” dedi. Bu cümleyi biraz açarsak, “Halk önce kemikleşmiş sorunlara çözüm bekliyor ve bu sorunların çoğunun yerel yönetimlerden kaynaklandığını biliyor. Cumhurbaşkanı işte bu “mesajı aldık” derken (29 Mart’ta, eğer erken bir tarihe alınmazsa) yerel yönetimlerde büyük değişim olacağı imasında bulundu. Demek ki metal yorgunluğu olan ya da FETÖ ve diğer sebeplerden (rüşvet, yolsuzluk, iltimas, akraba kayırma, kamuya ait malları kötü kullanma ve düşük fiyatlarla peşkeş çekme vs) gibi olaylara böylece son verilecek diye halk algıladı. Peki 2002’de AK Parti Türk siyasi hayatına atılırken bu millete üç “Y’’ ile mücadele sözü vermişti. 16 yıllık iktidar döneminde bu üç “Y“ meselesi giderek unutuldu mu?
Neydi üç “Y” hatırlayalım.
Yolsuzlukla mücadele
Yoksullukla mücadele
Yasaklar...(yasakların kaldırılmasıyla) mücadele.
Şöyle bir hatırlarsak, 2007 yılına kadar AK Parti o kadar güzel işler yaptı ki; yolsuzlukla mücadele, yoksullukla mücadele ve yasaklarla mücadelede Türkiye’nin altın yılları yaşandı. Millet geleceğe ümitle baktı. Yatırımlar şaha kalktı. Türk lirasının üzerindeki 6 sıfır kaldırıldı. Enflasyon tek hanelere düştü. Fakat rüya yıllar 27 Nisan E muhtırasıyla biraz sona erer gibi görünse de ülke yeni bir seçime girdi. AK Parti zaferle çıktı… Sonraki yıllarda hep aynı büyük hedeflere kitlenmiş işçi, memur, sanayici, siyasetçi işbirliği ile güzel şeyler yapılıyordu. Derken 2011 seçimlerinde FETÖ terör örgütünün tüm siyasi partilere büyük oranda nüfuz ettiği; eğitim, emniyet, yargı ve silahlı kuvvetlerin yanında siyasette de büyük bir güç elde ettiği kimsenin dikkatini çekmedi. Gezi olaylarının ardından ta ki 17-25 Aralık operasyonu olana kadar. Bu süreçte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki illerde başlayan hendek kazma olayları… Türkiye artık iç ve dış güçlerin büyük kuşatması altındaydı. Global sermayeyi temsil eden güçler Libya, Irak, Suriye, Somali, Yemen ve Nijerya’dan sonra gözlerini Anadolu topraklarına dikmişti. Anadolu’da “yerel ve milli” hiçbir şey istenmiyordu. Türkiye’de HDP’ye bağlı illerin birçoğunda belediyeler PKK’nın taşeronu gibi çalışmaya başlamış, belediyenin resmi araçları hendek kazma işlerinde görevlendiriliyordu. Ve 15 Temmuz darbe girişimi… Türkiye dünyanın bölünmüş parçalanmış bir ülkesi haline getirilmek isteniyordu. Bütün şer odakları bu hedefe kilitlenmiş yerli işbirlikçilerle harekete geçmişti. Halkımız direndi. Sağduyulu emniyet güçleri ve sağduyulu Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları bu darbeyi önledi. İçişleri Bakanlığı, teröre bulaşan belediyelere “kayyumlar” atadı. Kayyum atanan illerdeki belediyelerin iş makinaları tekrar halkın hizmetine girdi.
Türkiye’ye ödettirilmek isteyen “Bedel” halkın direnişiyle durduruldu ve 24 Haziran’a bu duygularla geldik. Oylar kullanıldı. Halk tercihini yine Recep Tayyip Erdoğan’dan yana kullandı. Muhalefet partileri şimdi kaynıyor. CHP’de iç hesaplaşma, İYİ Parti’de başkanlık arayışı, Saadet Partisin’de çöküş ve enkaz kaldırma işlemleri sürerken seçimin galibi Recep Tayyip Erdoğan, önümüzdeki yerel seçimler için atağa geçti. Önümüzde 29 Mart’a kadar bir süre var. Ve Türkiye’nin birikmiş o kadar sorunu var ki? Nasıl çözüm bulunacak? Neler yapılacak? Yeni bir plan mı devreye konulacak? IMF ile gizliden gizliye görüşmeler mi yapılacak? Reel sektörün sorunları nasıl çözüm bulacak? Tarım sektörü bitmiş durumda, fındık ve diğer kuruyemiş ürünlerindeki tekelleşme ve stok, halkın temel besin maddelerinden olan soğan ve patatese kadar uzandı. Buralarda da büyük vurgunlar gazetelerde yazılıp çizilmeye başladı. Hepsinin dayandığı ve kuvvet aldığı yer ise “dayılığa” uzanan ve siyaset desteği olan bir zincir. Onun arkasında şu var, bunun arkasında bu var hikâyeleri çarşı pazarın tek muhabbet kaynağı… Türkiye’nin bekleyen sorunları? 24 Haziran seçimlerinden önce mecliste tartışılan ve çözüm bekleyen sorunları söyle bir hatırlarsak; işçi işveren ilişkileri, kıdem tazminatlarının bir fon tarafından ödenmesinden tutun da tarım ürünleri destekleme fiyatlarına kadar uzanan yüzlerce sorun çözüm bekliyor. Milyonlarca insanın geçim kaynağı olan şirketler, iyi niyetlerle başladıkları çalışma sürecinde maalesef değişen ekonomik şartlar ve piyasa tekelleri yüzünden bir bir iflasa gidiyor. Bunların başında döviz ve kur olayı var. Hiçbir sebep yokken iç ve dış destekli görünen sermaye piyasası oyunlarıyla Türk Lirası değer kaybediyor, dolar ve Euro beklenenin üzerinde yükseliyor. Piyasaların dengesi bozuluyor. Enflasyonla mücadele de kontrol edilemezse piyasaları yakan ateş her kesimi etkileyecek. Toplu işten çıkarmaları tutun da iflaslar zinciri milyonlarca kişiyi mağdur edecek… Ülkemizin kanayan yarası haline gelen sorunları söyle bir özetlersek;
- Ekonomik sorunlar; dövizdeki kur artışı, enflasyon, işsizlik, inşaat ve reel sektördeki daralma,
-Terör, Suriye ve Kuzey Irak’ta yaşanan gelişmeler
-Yargı… Mahkemelerde karar bekleyen
yüzbinlerce dosya, uzayıp giden mahkeme süreleri
-Sosyal sorunlar (her gün artan kapkaç, hırsızlık, dolandırıcılık)
-Eğitimde yaşanan sorunlar
-Çevre sorunları
-Yerel yönetim seçimleri
-Sağlık sorunları
-Avrupa Birliği ile olan ilişkiler
Bunlar ülkenin gündeminki önemli sorunlar. Peki halkın ve işverenlerin gündeminde acil çözüm bekleyen sorunlar neler?
Bunları sıralarsak;
Kıdem Tazminatları: İşvereni yıkıma götüren bir uygulama. Çözüm bekliyor.
Süresiz Nafaka Ödemeleri: 1 ay evli kalan adama yüklenen ömür boyu nafaka sistemi yargıya olan inancı tamamen çökerttiği gibi kadın cinayetlerinin artmasında da en önemli sebep. Bu sorun da acil yargıda çözüm bekliyor.
Çiftçilerin sorunları: Yaz ayları bir çok ürünün hasat zamanı. Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim aylarında tarımsal ürünler toplanıp pazara sunuluyor. Birçok tarın ürününün devlet desteği olmadığı gibi fiyatı da belirsiz. Bu yıl birçok sebepten tarımda üretim azlığı olduğu belirtiliyor. Tarım üretiminde kendi kendine yeten bir ülke olan Türkiye artık neredeyse tüm ürünlerini, patatese kadar dışarıdan ithal eder duruma geldi. Bakanların piyasayı dengeleme adına aldığı acil kararlar, milletvekillerinin köylülere verdiği vaatlerin yerine getirilmemesi ve büyük şehirlerin cazibesine kapılan çiftçi aileleri toplu olarak köylerini terk edip şehirlere göçtü. Anadolu boşalırken büyükşehirlerin yükü her geçen gün artıyor. Tarıma elverişli milyonlarca hektar arazi ise boş kalıyor..
Tüketimi Teşvik ve Kredi Kartı Mağdurları: Türkiye’nin çözüm bekleyen bu sorunu da bazı güç odaklarının hükümete baskısıyla inanılmaz bir cazibeye dönüştü. Birçok sektörün canlanması için iyi niyetle alınan düşük KDV uygulamaları bunda rol oynadı. Bu uygulama bazı kesimlere nefes olurken halk da tüketimi teşvik etti ve kredi kartları borçları giderek ödenemeyecek boyutlara erişti.
İnternet Bağımlılığı: Çığ gibi büyüyen bir internet bağımlılığı ülkemizde neredeyse milli gelirin önemli bir kısmının Samsung, İPhone gibi akıllı telefon ve cihazlar üreten teknoloji firmalarının satışlarını rekora taşırken karşılığında alınan sadece instagram üyeliği, Twitter ve Fecebook hesapları oldu. İnternet bağımlılığının bir şekilde teşvik edilmemesi gerekiyor. Bilgiye erişim kolaylaşırken internet bağımlıları işten ve aileden kopup sorunlu bir topluluk oluşturuyor.
KOBİ’lerin Kaynak Sıkıntısı: Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler peş peşe yapılan asgari ücret yükseltmeleri, döviz kurundaki sert yükselişler karşısında giderek dar bir sarmalın içine çekildi. Buna karşılık asgari ücretin vergi dışı bırakılması ile ilgili bir çalışma yapılmadı. Merdiven altı üretimler iyi denetlenemediği için işini doğru yapan firmalar piyasa kaybetmeye başladı.
Faizlerin Cazip Hale Gelmesi: 1980’li yıllardaki gibi insanların evlerini arabalarını satıp bankalarda faize yönelmeleri sanayi ve tarımsal üretimi ikinci, üçüncü plana itti. Tarlalar etkisiz, bahçeler sahipsiz kalmaya mahkum ediliyor.
16 sene önce AK Parti’yi iktidara taşıyan ve yıllarca iktidarda kalmasının ana dayanağı olan 3 ”Y” ile mücadele konusunda artık hiçbir sesin duyulmaz oluşu. Gazetelere çarşaf çarşaf yansıyan yolsuzluk haberleri, yokluk haberleri gündemdeki en önemli olaylar arasında yer buluyor.
PKK, DEAŞ, DHKPC, FETÖ, Adnan Oktar ve benzeri tarikat ve suç örgütleriyle ilgili mücadelede büyük adımlar atılmasına rağmen hala yapılması gereken ve atılması gereken adımlar var. Özellikle kamuoyunda FETÖ terör örgütünün siyası ayağı ile ilgili çalışma yapılmadığı halkın sohbetlerinde sık sık dile getiriliyor.
Eğitim ve Üniversiteler: Türkiye’de yeni bir model geliştirilmezse genç kuşakları tamamen kaybetme ve çeşitli ideolojiler peşinde koşan bir gençlik tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız. Paralı eğitim de öğrencilere ve öğretmenlere hiçbir değer kazandırmadığı gibi, giderek etnik kökenli eğitim yapan okulların varlığı bize Balkan Savaşları’nın fitilini ateşleyen Bulgaristan’daki ayaklanmanın merkezi olan “Sarı Mektep” hikayesini hatırlatmaya başladı. Nitekim Orta Doğu Teknik üniversitesi’nde yapılan ideolojik yapılanma ve gençlerin çekildiği tuzak bunun en güzel örneği.
29 Mart Yenel Yönetim Seçimleri: 9 ay sonra yerel yönetimlerde Türkiye’de kayyumla atanan illerde HDP’nin 24 Haziran’da aldığı oy oranı değerlendirilince bu illerde yine belediye seçimini kazanacakları görülüyor. Bu da önümüzdeki süreçte ülkemizin önündeki sorunlardan biri olarak karşımıza gelecek. Seçilen başkanlar eskisi gibi terör örgütüyle işbirliğine gider mi? gitmez mi? Bu konuda nasıl bir yol izlenecek. Terörle bağlantısı olan kişilerin Başkan adayı yapılıp yapılmayacağı hususunda bir çalışma olacak mı gibi yüzlerce soru cevap bekliyor.
Sağlık konusu AK Parti’nin en başarılı olduğu konuların başında geliyordu. Ancak son zamanlarda özel hastanelerdeki uygulamaların olayı ticari gören zihniyet için “müşteri” ya da “hasta” kişiler üzerinden yapılan ilaç, röntgen vs olayının devlete maliyetinin ve verilen hizmetin karşılığının ne derece sağlıklı olup olmadığının uzman ekiplerce sürekli incelenmeye tabi tutulması gerekiyor.
İşte Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki süreçte kurduğu yeni Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, milletin bu gibi acil çözüm bekleyen sorunlarını ele alıp, piyasada güven, cadde ve sokakta emniyet iş dünyasında ve sermaye piyasalarında “güven ve istikrar” konusunda yapılması gerekenleri kısa sürede değerlendireceğini ve çözümler üretileceğini umuyoruz.
Türkiye çılgınca tüketmek yerine durmadan üretmek ve ihraç etmek zorunda. Devletin bu konuda tüm halkı eğitmesi ve yol gösterici olması en büyük arzumuz.