Konferansa; Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Sektörler ve Kamu Yatırımları Genel Müdürü Faruk Cirit, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Tarım Dairesi Başkanı Dr. Hakan Günlü, Eski Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Yunus Kılıç ile çok sayıda bürokrat ve STK temsilcisi katıldı.

Uiaıüeteokmdonmldhl

Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu’nun moderatörlüğünü yaptığı geniş katılımlı arama konferansında katılımcılar iklim değişikliklerinin tarım ve gıda sektörüne olan etkileri hakkındaki görüşlerini anlatırken Türkiye Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜDKİYEB) Genel Başkanı ve aynı zamanda TARPOL Sektörel Danışma Kurulu Üyesi olan Nihat Çelik de, arama konferansına katılarak iklim değişikliğinin küçükbaş hayvan yetiştiriciliği üzerine olan etkileri ile ilgili görüşlerini dile getirdi ve çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş olmasından dolayı TARPOL Yönetim Kurulu Başkanı Mehdi Eker ve emeği geçenlere teşekkür etti.

TARPOL Yönetim Kurulu Başkanı Mehdi Eker konferansta yaptığı konuşmada: "Hem biyolojik hem ekonomik hem de ekolojik bir faaliyet olan tarım, içinde buluduğumuz dönemde yeni sınamalarla karşı karşıya,  Çevresel, sosyal ve ekonomik sonuçları olan iklim değişikliğinin etkileri artık daha fazla hissedilmekte…  Bir düşünce kuruluşu olarak, bu coğrafyanın kadim tarım kültüründen ortaya çıkan tecrübenin ışığında, küresel iklim değişikliği konusunda tarım ve gıda sektörümüzü bilgilendirmek, kamu kurumlarımızın çabasına destek olmak istiyoruz." ifadelerini kullandı. 

Mehdi Eker'in konuşmasının tamamı ise şöyle:

Bu sorunun kalıcı çözümünü; “insan-tabiat” ve “insan-toplum” arasında kurulan yanlış ilişki bağı yerine, inanç ve düşünce dünyamızda yer alan nizam ve ölçü sınırlarında “hikmet ve hakkaniyet” ilkelerinde arıyoruz.

Modern dünyanın kaygılarına, medeniyet tasavvurumuz ile yeni bir bakış açısı kazandırabileceğimize inanıyoruz.

Bu bakış açısı çerçevesinde, iklim değişikliğinin küresel etkilerini ortaya koyan birkaç veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sanayi devriminden bu güne, son 200 yılın en sıcak dönemini yaşıyoruz.

2023 yılında doğal afetlerin neden olduğu ekonomik kayıp, 380 milyar dolara ulaşmıştır. Birbaşka ifadeyle bu kayıp küresel tarımsal hasılanın

%10’unundan daha fazladır. Dünya   üzerinde meydana gelen 31 doğa kaynaklı afetin 28'i meteorolojik kaynaklıdır.

Aylıkları 45 bin liraya geliyor, ancak sayıları her geçen yıl azalıyor Aylıkları 45 bin liraya geliyor, ancak sayıları her geçen yıl azalıyor

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Raporlarında dünya ortalama sıcaklığının, sanayi devrimi öncesi döneme göre 1,1 °C arttığı ifade edilmektedir. Mevcut süreçlerle devam edildiğinde 2100 yılında 3 °C'ye ulaşması beklenmektedir.

Farklı seneryolara ilişkin model sonucunu değerlendiren IPCC, 3 derecelik sıcaklık artışının %25-50 arasında değişen seviyelerde verim kayıplarına neden olacağını belirtmektedir.

Ortalama sıcaklıktaki her bir santigrat derece artışın, küresel bazda buğday verimini ortalamada %6, mısırda %7,4, pirinçte %3,2 ve soya fasulyesinde %3,1 azaltacağı tahmin edilmektedir.

Bu şartlarda, 2050 yılında dünya nüfusunu beslemek için tarım ve gıda üretiminin, bugünkü düzeyinden en az %50 oranında arttırılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Eğer tedbir alınmazsa, 2050 yılında dünya nüfusunun yaklaşık %20’sinin sel riskiyle, nüfusun yarısının ise susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceği öngörülmektedir.

Iaüceateakatbk.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ

İklim değişikliği, sadece sıcaklık artışı, kuraklık veya yağış rejimindeki değişikliklerden ibaret değildir. Rüzgâr, fırtına, dolu gibi ekstrem olaylar ile sel, toprak kayması, orman yangınları gibi doğal afetlerin sıklığı ve şiddeti artmaktadır.

Şüphesiz bu gelişmeler de en çok sektörümüzü etkilemektedir.

Tarım takvimi değişmekte, yeni hastalık ve zararlılar pandemiye dönüşebilmektedir.

Üretimden, tüketime, stok yönetiminden pazarlamaya kadar tarımın tüm süreçleri bu etki dalgasının içerisinde kalmaktadır.

Bu gelişmeler içerisinde göz ardı etmememiz gereken husus!

Tarım sektörünün; iklim değişikliğinden en fazla etkilenen alan olması yanında, iklim değişikliğinin en önemli mücadele araçlarından birisi veya hatalı uygulamalarda iklim değişikliğinin en önemli nedeni olabilmesidir.

Bu nedenle tarım sektörü, iklim değişikliği mücadelesinde üç farklı boyutta ele alınmak durumundadır.

Sera gazı oluşumunu azaltacak tedbirler yanında gıda güvenliği perspektifinde iklim değişikliğine uyumu sağlayacak sosyal, ekonomik ve agronomik tedbirlerin eşgüdüm içerisinde yürütülmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

Iacüeiaüteaüktmblkml

İklim değişikliği ile ilgili gerekli tedbirleri alamayan ülkelerin ihracatına, başta AB pazarı olmak üzere ek vergiler getirilecek olması, tarımın dışında birçok alan için de risk teşkil etmektedir.

İklim değişikliği küresel bir sorun olmakla birlikte, etkileri yerel ölçekte farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır.

Her sektöre ilişkin öngörülen tedbirler, her bölgenin yapısını dikkate alarak, toplumun tüm kesimleri için adil ve katılımcı düzenlemeler ile bilimsel verilere dayalı bir şekilde belirlenen strateji ve eylemlerle uygulamaya geçirilmelidir.

Her şeyden önemlisi de çiftçilerin refah ve gelir seviyesini gözetmek durumundayız!

Ekonomik ve sosyal bir faaliyet olan tarım sektöründe iklim değişikliğine yönelik stratejilerde, sürdürülebilirliği tesis edecek şekilde çiftçilerle mutabakata ihtiyaç duyulmaktadır.

Bugün   Avrupa ülkelerinde çiftçilerin  ortaya koyduğu tepkiler bu durumun en önemli göstergesidir.

Çiftçi varsa tarım… Tarım varsa gıda, Gıda varsa hayat vardır…

TÜRKİYE OLARAK ALINAN TEDBİRLER

Dünyanın ilk 10 tarım ülkesinden biri olan Türkiye, hem kendi halkının gıda ihtiyacını karşılamakta, hem de 30 milyar $’ı aşan ihracatı ile küresel gıda güvenliğine önemli katkılar sunmaktadır.

Ülkemizin sahip olduğu agrostratejik konum, bize tarihi bir sorumluluğu da yüklemektedir.

Kirlilik kaynaklarını ve gelişmiş sanayi ülkelerinin emisyonlarını göz ardı etmeden, şeffaf, kapsamlı ve adil bir yaklaşımla, bu alanda yapacağımız başarılı uygulamalar, başta gönül çoğrafyamız olmak üzere dünyanın bir çok ülkesine örnek olacaktır.

Türkiye; Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne 2004 yılında, Kyoto Protokolü’ne 2009 yılında taraf olmuştur. Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ise 2021 yılında yayımlanmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından 2021 yılında “2053 Net Sıfır Emisyon” hedefi açıklanarak iklim değişikliğiyle mücadele kararlılığı ortaya konulmuştur. Küresel boyutta yaşanan bu gelişmeleri dikkate alarak ülkemiz “Yeşil Kalkınma” hamlesini başlatmıştır.

Ayrıca On İkinci Kalkınma Planında, Orta Vadeli Programda ve ilgili Bakanlıklarımızın stratejik planlarında ve politika dokümanlarında iklim değişikliğine yer verilerek tarım ve gıda sektörüne yönelik bir çok tedbir belirlenmiştir.

Tarım ve gıda sektörü, bu tedbirlerin uygulamaya geçirilmesinde, elbette üzerine düşeni layıkıyla yerine getirecektir.

Kıymetli Konuklar,

Ülkemizin iklim değişikliğiyle mücadelesinde bir dönüm noktası olarak gördüğümüz ve sektörün tüm taraflarının teşrifleriyle gerçekleştirilen Arama Konferansımız; inşallah kamu, özel sektör, sivil toplum, çiftçilerimiz ve üreticilerimiz arasında güçlü bir işbirliğine vesile olacaktır.

AB Yeşil Mutabakat Belgesi çerçevesinde, sınırda karbon uygulamasının yakında başlanması beklenmektedir.

İlave olarak yakın geçmişte Birleşik Arap Emirliğinde düzenlenen Türkiye’nin de taraf olduğu COP 28 toplantısında, sürdürülebilir ve dirençli tarım-gıda sistemlerinin iklim değişikliği ile ilgili yükümlülüklerinin 2025 yılında tamamlanması deklare edilmiştir.

Dünyayı kirletenlerin dayattığı bu uygulamanın, adil olmadığını düşünsekde başta AB pazarı olmak üzere tarım ihracatımıza 2026 yılından itbaren ilave vergiler getirilmesi söz konusu.

Tüm bu gelişmelere Türkiye olarak ne kadar hazırız! Konferansımızda 3 ayrı oturumda bu sorulara cevap bulmaya çalışacağız.

Ayrıca bitkisel üretim, hayvancılık ve su ürünleri ile gıda ve ormancılık alanlarında TARPOL olarak düzenlemeyi planladığımız çalıştaylar ile alt sektörler bazında iklim değişikliğinin etkilerini daha kapsamlı bir şekilde ele almak mümkün olacaktır.

Arama konfereransı ve çalıştayların sonucunda ortaya konulacak raporların, iklim değişikliğiyle mücadelede ortak bir vizyon etrafında birleşmeye ve sürdürülebilir bir geleceği beraber inşa etmeye katkı sağlayacağını umut ediyoruz.