Uzun yıllar, rekabet hukuku ve tüketici haklarının korunması konusunda çalışmalar yaptım. Kurucularından biri olduğum ve 2013’de kurulan TÜRDER-Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği Başkan Yardımcılığını yürütmekteyim. Bu görevimin yanı sıra, uzun bir dönem, TÖF-Tüketici Örgütleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği, TTH-Türkiye Tüketici Hareketi Kurucu Üyeliği, TTH-İletişim ve Eşgüdüm Komisyonu Başkanlığı, Tüketici Hakem Heyeti İlçe Üyeliği gibi görevlerde aktif olarak bulundum. TTH-Türkiye Tüketici Hareketi, esasen, konfederasyon oluşumuna zemin hazırlayan bir yapıydı. Halen de “Konfederasyon” kurulması sürecini de açık olarak desteklemekteyim.
Tüketici Haklarının korunması, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB)’ne tam üye olma hevesi ile başlayan bir serüvendir. Türkiye ile AB arasında idari, teknik ve hukuki süreci yürütmek üzere tesis edilen, “Ortaklık Konseyi” 1995 yılında yaptığı ilk toplantıda, AB ile Gümrük Birliği (GB)’ne “evet” dedi ve 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı sonucunda, AB ile Gümrük Birliği’nin tarafı oldu.
Türkiye, AB ile 1 Ocak 1996’da GB’ne girdikten sonra, tüketicinin ve rekabetin korunması konusunda gereken yasal düzenlemeler yaptı. Her ne kadar 1982 Anayasası’nın 171. ve 172. maddeleri, tüketici haklarının korunmasına yer verse de gerekli kanun ve yönetmeliklerin çıkarılması ancak Gümrük Birliği ile olmuştur. 4054 Sayılı Rekabet Kanunu ve 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Kanunu çıkarıldı. Bu arada tüketici haklarının korunması konusunda toplumun bilinçlenmesiyle alakalı bir yasal düzenleme yapılarak, tüketici hakları konusunda faaliyet gösteren derneklere kaynak yaratılmasına olanak sağlandı. 1997’de yapılan düzenlemeye göre; yeni kurulan şirketlerin sermayelerinin binde ikisi (yüzde 0.2) Merkez Bankası’nda bir fonda toplanacak, fonda biriken paranın yüzde 90’ı Rekabet Kurumu’na, yüzde 10’u ise tüketici hakları konusunda faaliyet gösteren dernek ve federasyonlara aktarılacaktı. Bu yasal düzenlemenin mimarlarından bir tanesi de Prof. Dr. Uğur Özgöker’di.
Yaratılan kaynağın büyüklüğü iştah kabartıcıydı ve herkes bu pastadan pay almak için, peş peşe tüketici dernekleri kurdu. Bu derneklerin bazıları başarılı oldu, bazıları ise başarılı iş yapan diğer dernek yöneticileriyle kavga etmenin ve çamur atmanın ötesine gidemedi. Zaten fonda biriken para, hiçbir derneğe ödeme yapıldan, doğrudan Hazine’ye aktarıldı. Böylece 1997’deki dernek kurma furyası, sona erdi. Ancak bu işe gerçekten gönül veren dernekler ayakta kaldı ve tüketici haklarının korunmasında aktif rol üstlendi.
25 yılın ardından geriye baktığımızda, bugün rekabetin korunmasında yapılan çalışmaların yanı sıra, tüketici haklarının korunmasında, pek çok dernek faaliyet göstermektedir. Ancak bazıları gerçekten aktiftir ve “Sezar’ın hakkı Sezar’a” dedirtecek türden doğru çalışmalar yapmaktadır. Bazıları ise kısır çekişmeler içindedir ve modern dünyanın bakış açısının çok gerisinde, güdük kalmıştır. Ayrıca yöneticiler arasındaki rekabet ve kavgalarda, tüketici haklarının korunması çabalarına, fena halde gölge düşürmektedir. Ülkemizde tüketici bilinci, istenen seviyenin çok uzağındadır. Federasyon ve derneklerin finansal kaynakları olmadığı için de sivil toplum kuruluşları, tüketiciye ulaşma ve tüketiciye hizmette çok yetersizdir. Bu noktada bazı AB hibe projeleri ile kaynak imkanları oluşturulmuş, lakin kullanılan bu hibe kaynakları da gereken başarıya ve sonuca ulaşmamıştır.
Konunun bir başka boyutu ise, üretici firmalar, tüketicinin korunması konusunda gereken hassasiyeti göstermekten çok uzaktır. Bu nedenle de tüketiciler her zaman mağduriyet yaşamaktadır. Konuyla doğrudan İlgili olan Ticaret Bakanlığı ise sadece denetimler yapmakta ve gerekli hallerde firmalara para cezaları vermektedir. Yine aynı Bakanlığa bağlı olan Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü ise, dernek ve federasyonlarla sıkı işbirliği içinde değildir.
Sonuç olarak, tüketici haklarının korunması meselesi, çok bileşenlidir. Bu nedenle de farklı düşüncelerden oluşan, karmaşık yapılarla bir yere varılamaz. Öncelikle rekabetin korunması ve tüketici hakları konusunda dernek ve federasyonlar, tek ses olacak şekilde ya konfederasyon ya da kooperatif birliği şeklinde yeniden örgütlenmelidir. Tek ve güçlü bir Konfederasyon/Kooperatif ve ona destek veren alt federasyon ve dernekler ile Ticaret Bakanlığı ve konusuna hakim, doğru kararlara imza atan Tüketici Hakem Heyetleri, birlikte gerçek anlamda, tüketicinin korunmasına şemsiye olacaktır. Bunun yanı sıra göz ardı edilmemesi gereken bir başka konu ise tüketiciyi temsil eden STK(lar)’nın, “masada olması”dır. Tüketici Kanunu ve bu kanuna bağlı çıkarılmış yönetmeliklerde, tüketiciyi temsil eden STK’lara yer verilmemiştir. Ticaret Bakanlığı, politika üretirken, masaya tüketici dernek veya federasyonlarından kimseyi almamaktadır. Oysa tüketici haklarının korunmasında paydaşlık mecburidir. Bu yüzden de ilk fırsatta, yasa ve yönetmeliklerde yapılacak düzenlemelerle, tüketiciyi temsilen konfederasyon veya federasyonlar, masadaki koltuklardan birine oturmalıdır.