İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, görev yaptığı 2019-2024 dönemindeki 5 yıllık icraatlarını ele almak ve bu döneme ilişkin değerlendirmelerde bulunmak üzere basın mensuplarıyla bir araya geldi. Varyant’ta bulunan Şato Kütüphane Bahçesi’nde gazetecilere değerlendirmelerde bulunan ve gazetelerde kendisine yönelik atılan başlıkları örnek göstererek konuşmasına başlayan Soyer, “Bu süre içinde gerçekten güzel işler yaptık, iyi işler yaptık ama akıl almaz saldırılarla karşılaştık. Mesela ‘kaçakçı Soyer durdurulamıyor’ diye bir başlık. Kaçakçı dediği sadece Seferihisar Ulamış Mahallesi'nde yaptığımız binadaki bir köy fırını. Yani ruhsata uygun olmayan iddiası sadece o fırınla ilgili söz konusu. Bir başka başlık ‘Tunç Şato'da Ekrem Köşk'te’. ‘Soyer İzmir'i borca batırdı’. ‘LBGT aşkı.’ Neredeyse gün aşırı bu manşetlerle İzmirli buluşturuldu. Neredeyse her gün büyük bir operasyon sürdürüldü. Vicdanım rahat. Eksik, yanlış, kusurlu bulanlar olabilir. Fakat ben vicdanen kendi biyolojik sınırlarımı zorlayarak bunları yaptım” diye konuştu.
Doğru bilinen yanlışları ve yanlış bilinen doğruları anlatmak istediğini vurgulayan Başkan Soyer, “Şato 1954'te Şark kahvesi olarak tasarlanıp yapılmış. 1969'da Büyükşehir Belediyesi'ne geçmiş. Orada bir şirket bir dönem işletmiş sonra kiraya vermiş. Kiraya verdiği dönemde işletilen restoran Şato adını taşıdığı için ismi de Şato olarak kalmış. Bizim evimiz Seferihisar'daydı. İzmir'de göreve başlayınca da merkezi bir noktada hızlıca belediyeye erişebileceğin bir arayış içine girdik. Burayı bulduğumuzda da bunun bir bölümünü bize yeteceğini düşündük. Geri kalan bölümünü kütüphane olarak yaptık. Hatta Türkiye'nin ilk dijital kütüphanesidir. Dolayısıyla bu süre içinde de 3 oda 1 salon olarak kullandık. Diğer bölümü dijital kütüphane yaptık” ifadelerini kullandı.
KÖY-KOOP iddialarına da yanıt veren Soyer, “Ocak 2007-2019 tarihleri arasında, 12 yılda Büyükşehir Belediyesi 501 milyon liralık tarım ve hayvancılıkla ilgili alım yapmış. Bizim dönemimizde bu rakam 1.1 milyar liraya çıktı. 12 yılda 500 milyonluk alımın yaklaşık ikincisini almışız. Ama o dönemde de kendi dönemimizde de bizden önce sadece Tire Süt Kooperatifi üzerinden süt alımı yapılıyormuş. Biz bunu KÖY-KOOP üzerinden 42 kooperatife yaydık. Doğrudan doğruya kooperatiflerden belediyenin ürün alması engellendi. Bu uygulama kaldırıldı. Böylece küçük üreticinin artık Büyükşehir Belediyesi'ne ürün satma konusunda bugüne kadar sahip olduğu hakkı ortadan kalkmış oluyor. 2021 yılında KÖY-KOOP’un kasasında kalan para 60 küsur bin lira. 180 milyonluk, 140 milyonluk alımlar yapıldığı iddiası var. Bunlar doğrudan doğruya üreticiye, kooperatife yansıtıldığı için KÖY-KOOP’un sadece aracılık yapmak ve bütün bu kooperatifleri tek bir çatı altında buluşturmak gibi bir misyonu var. Bunu yerine getirmiş. Eşim senelerdir KÖY-KOOP’ta yöneticilik yapıyor. Bir ara KÖY-KOOP’un genel başkanlığını yaptı. Bu süre içinde ne bir lira harcırah, ne bir lira maaş, ne bir lira huzur hakkı almamıştır” cümlelerini aktardı.
Türkiye'nin en pahalı suyunu İzmirliye layık görüldüğü iddiası üzerine de konuşan Soyer, şunları kaydetti:
“İzmir gerçekten su fakiri bir kent ve İzmir'in su kaynaklarının yaklaşık yüzde 60'ı yer altından çıkıyor. Öreğin Sarıkız kuyuları var. Manisa sınırı içinde oradan getiriyoruz. Hem yer altından çekmenin çok ağır bir maliyeti var. Sondajı, kuyusu, bunun bakımı, tamiratı, bunun için kullanılan elektriğin maliyeti, bunlar üst üste eklendiğinde çok ağır bir maliyet çıkıyor. Bu tablo nedeniyle de normalde örneğin Ankara'nın İstanbul'un hep baraj suyudur şehirde kullandırdığı su. Elektrik maliyeti çok düşüktür, diğer maliyetleri çok düşüktür. Sadece bunun maliyeti nedeniyle su fiyatı belirlenir. Halbuki bizde bu ağır maliyetler nedeniyle suyun maliyeti de çok yükseliyor. İZSU istediği gibi fiyat ortaya koyamayan bir kurumdur. Kar amaçlı bir kurum değildir. Burada ‘fiyatı yüksek tutuyor, cebine de para kalıyor’ iddiaları mümkün değil. Yasal olarak İZSU’nun kar etmesi mümkün değil. İZSU’nun maliyetleri üzerinden keyfi indirim yapması da mümkün değil.”
İzmir’de çocukluğundan beri bir koku meselesinin var olduğunu ancak büyük kanal projesi ile önemli bir yol alındığını söyleyen Soyer, şu sözlere yer verdi:
“İzmir’deki koku burnumuzun direklerini sızlatırdı. Büyük Kanal Projesi'nde çok önemli bir yol alındı. Fakat sonrasında sürdürülebilir bir çalışma yapılmamış olduğu için de tekrar kokuyla yüzleşti İzmirli. Bu çalışmaların devamı getirildiği takdirde İzmir'de koku problemi ilelebet gitmiş olacak. Yapacağımız son çalışma da oydu. Orada da Çevre ve Şehircilik Bakanlığından izin gelmedi hala. Deşarj yatağını değiştirmek, iç körfeze değil dış körfeze deşarjımızı sağlamak. Önümüzdeki günlerde gelmesini diliyorum.”
Konuşmasında Basmane Çukuru’yla da ilgili açıklamalar yapan Başkan Soyer, “Basmane Çukuru neredeyse hep uyuyan bir meseleydi. Bir türlü işte uzun yıllardır giderilememişti. Bunu dirilttik ve bununla ilgili çok yol aldık. Kaç tane Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı değişti bizim zamanımızda, sayısını bilmiyorum ama çokça TMSF Başkanıyla gittik, müzakere ettik, anlattık. Takas dahil, satın alma dahil her şeyi önerdik. Maalesef tahmin edeceğiniz gibi rasyonel temellerde görüşülen bir mesele olmaktan çıktı ve tamamen siyasi bir angajmana dönüştü iş. O nedenle çözülmüyor. Halbuki bütün meseleye çok hakimiz, nasıl çözülebileceği konusunda her türlü seçeneğe de hazırız. Tekrar kamuya kazandırılmasıyla da ilgili çok kararlı bir duruş ortaya koyduk. Dilerim bizden sonra bu mesele de çözülebilir” şeklinde konuştu.
“İzmir otogarında yanlış bir algı var”
İzmir otogarı ile ilgili yapmadıklarına dair bir algının da bulunduğunu anlatan Soyer, “Bu da doğru değil. Biz 25 yıl için yapılan anlaşmanın sonuna geldiğimizde talihi istedik. Hepsiyle hem icra takibi yaptık hem tahliye davası açtık. Pandemi nedeniyle işletmeci şirket kira süresinin 7 yıl uzatılması için bir dava açtı ve kazandı o davayı. İstinafta da bizim talebimiz reddedildi. Biz de bir başka yol bularak idari anlamda sürenin dolması nedeniyle kaymakamlık üzerinden tahliyesini talep ettik. Henüz kaymakamlıktan bir dönüş olmadı bildiğim kadarıyla. Dolayısıyla otogarla ilgili hazırladığımız olağanüstü güzel bir proje var. Tahliyesiyle ilgili hukuki süreçlerin sonuna kadar takip ediyoruz” dedi.
Belediye şirketinde kaç kişinin çalıştığına ve belediyenin Tuncelililer ile doldurulduğuna yönelik iddialara da yanıt veren Soyer, şöyle konuştu:
“Mart 2014'te 20 bin 142 çalışanı varmış İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin. Mart 2019'da 27 bin. 271 şu an itibariyle 34 bin 329. 7 bin 129 kişi artmış Mart 2019'a gelindiğinde, 7 bin 58 kişi artmış Mart 2024'e gelindiğinde. Belediye çalışanlarının 2019'da yüzde 54'ü 54.67'si İzmirliymiş. 2024'de 53.72'si. Bunun dışındakiler Manisa, Erzurum, Ankara, Kars, Mardin, Tunceli, Tokat, İstanbul, Konyalı. Bunların tamamı yüzde 2.83 ile 0.89 arasında değişiyor.”
Belediyenin borç batağına batırıldığı iddiasının da doğru bilinen yanlışlardan bir tanesi olduğunu aktaran Soyer, “Belediyenin finansal borcu Mart 2019'da 5 milyar lira, Şubat 2024 son itibariyle 25.7 milyar lira. Bizim borcumuzun yüzde 82'si dış borç, geri kalan iç borç. Dolayısıyla bu borcun 2019 Mart itibariyle değeri 790 milyon Euro, Şubat 2024 itibariyle 763 milyon Euro. Yaklaşık yüzde 3,5'luk bir düşüş var. Biz bu 5 yıl içinde 878 milyon Euro borçlanma yapmışız, 900 milyon Euro borç ödemişiz” ifadelerine yer verdi.
“Genel başkanlık derdim değil”
Genel Başkanlığa aday olmadığını söyleyen Soyer, "Ne bu 5 yıl boyunca yaptığımız işin ne de kamuoyundaki karşılığın nedeniyle başkan adayı yapılmadığımı düşünmüyorum. Kafayı yastığa koyduğumda huzurla uyuyacağım, arkadaşlarımla hep beraber çok çalıştık. Eksik yapmış olabiliriz ama en iyisini yapmak için çok çalıştık. Vicdanım çok rahat, bundan sonrasında memleket için çalışmaya devam edeceğim. Ben hayatındaki tercihini bundan yapmış, hayatının anlamını burada bulan bir insanım. Başka bir şey yapmam söz konusu değil, memleket aşkı da koltuk makam mevki tanımıyor. Ben baştan söyleyeyim, genel başkanlığa aday mısınız diye soracak olanınız varsa bunların hepsi olabilir ama benim derdim bu değil. Çok şükür evde de baba bize para pul, yatımız olsun katımız olsun evlatlarım ve eşim yok. Hayatta başka beklentilerimiz yok" açıklamalarında bulundu.
Soyer ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ‘kendisinin aday gösterilmemesiyle ilgili bir müdahalesinin olmadığını’ söylediğini aktardı.
"Kılıçdaroğlu aday gösterilmememi şaşkınlıkla karşıladı"
Açıklamalarının ardından kendisine yöneltilen sorulara yanıt veren Soyer, aday gösterilmemesinin ardından Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüğünü belirterek, “Kılıçdaroğlu’nu iki kez ziyaret ettim. Benim ‘aday gösterilmememi şaşkınlıkla karşıladığını’ söyledi” cümlelerini aktardı.
‘DEM Parti ile aramda gönül bağım var açıklamasını biraz açar mısınız?’ sorusuna yanıt veren Soyer, “Benim bütün dezavantajlı gruplarla gönül bağım var. AK Parti’ye oy verenlerle de Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy verenlerle de gönül bağım var. Benim gönül bağım bu şehirde yaşayan insanlarla olan bağımdır. Seferihisar’da belediye başkanıyken Sur’la kardeş şehirdik. Oraya kayyım atandığında ertesi gün Konak’ta bunun doğru olmadığını söyledim. DEM Parti, o zaman HDP seçmenleri orada gösterdiğim duruşu unutmadılar. Ege Mahallesi’nde Romanlar ile kurduğumuz ilişki onları çok etkiledi. Kısacası gönül bağı, sevgi bağıdır. Siyasi bir içerik değil burada kast edilen insani bir bağdır" dedi.
Soyer ‘Devir teslim olacak mı?’ sorusuna ise “Aziz Bey benim adaylık kampanyama hiç katılmadı, ben de talep etmedim o da sitem etmedi. Ama devir teslime geldi, makamdaydık. Hatta birlikte gittik birlikte devraldık. Yine mazbata alındıktan sonra devir teslim olacak” açıklamasında bulundu.
Özgür Özel’in ‘sütte leke var’ açıklamasına yanıt
Yerel seçimlere yönelik de açıklamalarda bulunan Soyer, “Cumhuriyet Halk Partisi'nin tüm adaylarına başarılar diliyorum. Sonuç itibariyle ben burada aday gösterilmedim. Üstelik de anketlerde başarısız çıktığıma dair ifadeler kullanıldı. Genel başkana ‘geçmişte bazı sorunlar vardı’ denmiş. Dolayısıyla benim, başarısız bulunan bir belediye başkanının ‘sütte leke var onda yok’ denilen bir başkan adayının yanında olmam ona zarar verir. Benim başarısız bulunduğum bir yerde Cumhuriyet Halk Partisi için yapacağım çalışmanın bir sınırı vardır. Daha önce bir İstanbul'a gitmiştim. Bu hafta içinde Rize'ye gideceğim. Benim birikimimden, deneyimimden faydalanmak isteyen Cumhuriyet Halk Partililere koşa koşa gidiyorum. Son dakikaya kadar da elimden geleni yapacağım. Ama bunun sorumluluğunu İzmir'le ilgili benden beklemek artık haksızlık olur. Ama hem beni aday gösterme hem benden bu işin kazanılmasını bekle bu hakkaniyete uygun değil” diye vurguladı.