Türkiye için gerekli olan iki partili başkanlık sistemidir. Böylece Türkiye’nin kanayan yarası, ‘Kürt Sorunu’da, tarihe karışacaktır. Parlamento temsilciler meclisi gibi çalışacak ve ülkeyi halkın seçtiği başkan yönetecektir. Bakanlar siyasi dengeler ile değil ehliyet ve liyakat esasıyla parlamento dışından belirlenecektir. Koalisyon dönemleri bir daha geri gelmemek üzere tarihe karışacaktır.

Türk halkı 12 Haziran’da “yüzyılın seçimi’ni” yapacak. Bu seçim diğerlerine hiç benzemiyor. 1938’de Atatürk öldükten sonra Türkiye, 1923’ten 1950’ye kadar otoriter anlayışla tek parti CHP iktidarını yaşadı. 12 yıl Milli Şef Türkiye’yi tek başına yönetti. 2. Dünya Savaşı’na girmeyen Türkiye buna rağmen yoksulluk içinde yaşadı. 1950’de halkın iktidarı Demokrat Parti (DP) iş başına geldi. 10 yılda 30 yıla bedel başarılar gösterdi. Menderes adeta halkın sevgilisi olmuştu. Demokrat Parti 1950, 1954 ve 1957’de olmak üzere üç defa seçim kazandı. DP’yi seçimle deviremeyen cuntacılar İnönü’nün gizli desteğiyle ihtilal yaptılar. 1961 yılı Türk tarihinin yüz karasıdır. Seçilmiş Başbakan Menderes ve 2 arkadaşı uydurma mahkeme ile idam edildiler.

5 yıllık seçim dönemi ardından 1965’te Süleyman Demirel halkın oylarıyla tek başına iktidara geldi. Çoban Sülü, 6 yıl boyunca ülkeyi iyi yönetti. Ama milliyetçi muhafazakarlar, Adalet Partisi’ni terk edince kırat tökezledi. Demirel 1971’de Askeri Muhtıra ile  şapkasını alıp iktidardan çekildi. 70’li yıllar koalisyonlarla ve sağ-sol kavgasıyla kaybedildi. 1980’de Meclis cumhurbaşkanı’nı bile seçemez hale gelmişti.

Askerler 12 Eylülde bu kez emir-komuta zinciriyle yönetime el koydular. Bu kez geçiş dönemi 3 yıl sürdü. 1983’te Türkiye’nin 2. büyük yükseliş dönemi Özal’la başladı. Muhafazakar devrimci Özal Türkiye’nin makus tarihini yendi. Türkiye dünyaya açıldı.

8 yıllık tek başına iktidar ve Cumhurbaşkanlığı döneminde Özal, unutulmaz izler bıraktı. Görevi başında vefat eden Özal’ın, cenazesine milyonlarca insan katıldı. Özal’dan sonraki 1993-2003 arasındaki 10 yıl tam anlamıyla yine koalisyonlar ve krizler yıllarıydı. 5 Nisan 1994 krizi, ardından 28 Şubat 1997  postmodern  darbesi ve 2001 Şubat krizinde Türkiye ekonomisi iki kez dibe vurdu. Türkiye sadece yıllarını değil politikacılara olan güvenini de kaybetti.

Ve nihayet 3 Kasım 2002’de yolsuzluk ve yoksulluktan ve baskıdan bunalan Türk halkı, Erdoğan’ı tek başına iktidara getirdi. 2003- 2011 arasında Erdoğan hem borçları ödedi, hem ekonomiyi ayağa kaldırdı hem de halkın güveni ve sevgisini kazandı.

2010’da Türkiye bölgesinde sözü geçen, ekonomide yıldızı parlayan ülke haline geldi. 2003 ve 2007’de oylarını artırarak iki seçim kazanan Tayyip Erdoğan, Başbakan olarak son seçimine giriyor.

TÜRKİYE KAVŞAK NOKTASINDA
12 Haziran seçiminde Ak Parti yüzde 50’yi aşmak için var gücüyle asılıyor. CHP’deki dağınıklık ve MHP’deki değişmeyen yüzler seçimde Ak Parti’nin şansını yükseltiyor. Ergenekoncu adaylar CHP ve MHP’de sıkıntı yaratırken AK Parti yeni yüzlerle değişimi temsil ediyor. Yeni yüzlerden oluşacak yeni meclis adeta bir ‘Kurucu Meclis’ gibi çalışarak, demokrasi ve insan haklarını esas alan yeni anayasayı yapacak. Parti seçimden 3.kez tek başına iktidar olarak çıkacak.  2012 veya en geç 2014 yılında ilk kez Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Özal’dan sonraki dönemde yaşanan sıkıntıların tekrar yaşanmaması için, Türkiye’nin Başkanlık Sistemi’ne geçmesi her bakımdan yararlı olacaktır.

BAŞKANLIK SİSTEMİ NİÇİN GEREKLİ?
AK Parti, 12 Haziran’da yüzde 50’yi aşıp mecliste anayasayı tek başına değiştirebilecek 367 milletvekili sayısını geçebilecek mi? İşte asıl mesele burada yatıyor. AK Parti, 367’yi aşarsa Türkiye’de demokrasi bir daha kesintiye uğramaz. Kimse darbe yapmaya cesaret ve teşebbüs edemez. Türkiye için gerekli olan iki partili başkanlık sistemidir. Böylece Türkiye’nin kanayan yarası, ‘Kürt Sorunu’da, tarihe karışacaktır. Parlamento temsilciler meclisi gibi çalışacak ve ülkeyi halkın seçtiği başkan yönetecektir. Bakanlar siyasi dengeler ile değil ehliyet ve liyakat esasıyla parlamento dışından belirlenecektir. Koalisyon dönemleri bir daha geri gelmemek üzere tarihe karışacaktır. Seçimden sonra kim kazanırsa kazansın, başkan yüzde 50’nin üzerinde oy ile seçileceği için, halk arkasında kenetlenecektir. İki partili sistemde Ak Parti ve CHP iki temel parti olarak devam edecektir. MHP ve BDP, bu süreçte dönüşecek ve parlamentoda büyük partilerin şemsiyesi altında toplanmak zorunda kalacaktır. Bu da Türkiye’nin bölünme tehlikesini ortadan kaldıracaktır.

21. ASIR TÜRKLERİN ASRI OLACAK
Rahmetli Özal “21. asır  Türklerin asrı olacak” demişti. Buradaki Türk kavramı, Türk, Kürt, Laz,  Arnavut, Çerkez tüm halkımızı ifade ediyor. Buna daha şık bir ifade ile “21. yüzyıl Türkiye’nin yüzyılı olacak” diyebiliriz. Zira 20. yüzyılın başındaki hasta adam Osmanlı Devleti’nin yerinde 21. yüzyılın başında adeta yeni bir emperyal güç olan Türkiye Devleti var. 2023’te Cumhuriyet’in 100. yılında lider ülke Türkiye, dünya’nın 10’uncu büyük ekonomisi Türkiye hedefine, Başkanlık Sistemi ile ulaşabiliriz. Halkımız engin sağduyusu ile tıpkı 12 Eylül Referandumu’nda olduğu gibi 12 Haziran’da yüzyılın seçiminde tarih yazacak. Buna bütün kalbimle inanıyorum. Yeni Türkiye’yi güzel günler bekliyor.