Perakende lojistiğinin en önemli alt başlıklarından birisi olan askılı tekstil taşımacılığı bir zamanlar Türk lojistik şirketlerinin en çok yatırım yaptığı alanlardan birisiydi. Tekstil ihracatının altın çağını yaşadığı 1980’lerin ikinci yarısından 2000’li yılların başlarına kadar pek çok şirket bu alanda filo yatırımı yaparak pastadaki payını büyütmek için uğraştı. Peki, bugün gelinen noktada askılı tekstil taşımacılığı için neler söyleyebiliriz?
Öncelikle hazır giyim hâlâ Türkiye’nin büyük ihraç kalemlerinden birisi olmakla beraber eski parlak günlerinden çok uzakta. Uzakdoğu pazarlarının bu alandaki dominasyonu pek de bitecek gibi görünmüyor. Bu bitmediği sürece de Türkiye’nin hazır giyim ihracatındaki eski parlak günlerini yakalaması çok mümkün değil. Bir diğer önemli unsur askılı tekstil taşımaları için özel imal edilen römorkların verimlilik dezavantajı. Bu araçlar da aynen ısı kontrollü römorklarda olduğu gibi kullanılan malzemenin özelliklerinden dolayı standart römorklara göre daha düşük tonaj istiap haddine sahipler ve maliyetleri oldukça yüksek. Ayrıca yandan ve üstten açılabilir olmamalarından dolayı askılı tekstil harici yüklerde dezavantajlı konumdalar. Bir diğer önemli husus, taşımacılıkta mod eğiliminin her geçen gün karayolundan intermodale, şasili römorklardan 45’lik konteynerlere doğru değişmesi. Eğilim ve tercihler bu yönde değişirken, 45’lik konteynerlerde askılı tekstile göre uyarlama denemelerinden çok verim alınamamış olması da bir diğer düşündürücü nokta. Bu da bizi askılı tekstil için özel üretilen römork ve konteynerlerin gerekliliğini tartışmaya yöneltiyor.
Bu römorkların revaçta oldukları dönemin dinamiklerine baktığımız zaman, bu römorkları gerekli kılan en büyük unsurun aslında taşımada değil çıkış ve varış noktasındaki elleçleme ve ambalaj noktasında olduğunu görüyoruz. O yıllarda bu araçların en çok kullanıldığı Batı Avrupa yollarındaki ülkelerin refah seviyesini düşündüğümüzde ürünlerin ambalajdan çıkartılıp, askı üzerine alınması sürecindeki elleçleme işçiliği ve ambalaj maliyetlerinin bu araç tiplerini çok cazip kıldığını görüyoruz. Hele bir de elleçleme noktalarında askılı tekstile uygun robotik elleçleme otomasyonları varsa (ki büyük işletmelerin çoğunda manuelden tam robotik sistemlere kadar farklı ölçeklerde bu teknolojiler bulunmaktaydı), askılı tekstilin tahmil ve tahliyesinde neredeyse sıfır insan gücü sözkonusu olabiliyordu. Yani tamamen bir fayda maliyet analizi sözkonusu.
Günümüzde ise artık Avrupa ülkelerinin refah seviyesi eskiyi mumla aratır seviyelerde ve işçilik maliyetleri görece eskiye göre oransal olarak çok gerilerde. Özetle 2009 krizi ile beraber Çin sendromu Avrupa’yı da etkisi altına aldı. Bir yandan askılı tekstile özel robotik elleçleme sistemlerinin çok amaçlı kullanılamaması ve yatırım maliyetlerinin geri dönüşüm verimliliği, diğer yandan ambalaj sanayindeki gelişmelere bakıldığında artık askıdaki hazır giyim ürünlerinin de kutulu olarak taşınmasının daha cazip hale geldiği görülecektir. Keza daha önce de vurguladığım gibi gelişen mod eğilimleri de bu tercihi destekler niteliktedir.
Askıda hazır giyim ürünlerinin taşınmasında bundan sonra Ar-Ge ve yatırımların araç tipi üzerine değil ambalaj üzerine olması daha akla yatkın görünmektedir. Ürünlerin kutu içine askı üzerinde yerleştirilebildiği özel tertibatlı ambalaj sistemlerinin geliştirilmesi, maliyetlerinin düşürülmesi ve çıkış noktalarında paketlemenin varışta x-dock elleçlemeye uygun şekilde yapılması her anlamda verimlilik artışının önünü açacaktır.
Tüm sistemlerin mümkün olabildiğince çoklu kullanım modellerine ve karşılıklılık prensibine uygun geliştirilmesi gereken lojistik endüstrisinde konjonktürel gelişimler ışığında Askılı tekstil lojistiğinin de bu unsurlar göz önüne alınarak büyüteç altına alınmasının faydalı olacağını düşünüyorum.
Sevgiyle kalın…