Hayat bir seçimden ibarettir, önemli olan ise doğru seçimi yapabilmek adına atılan her adımdır. Bugün attığımız her adım, yaşadığımız her an yarınlarımız için bir sigortadır. Poliçenin kapsamı ne kadar doluysa sizi de muhtemel risklerden o kadar fazla koruyacaktır. Hayatta bazen kendimiz için bir takım kararlar alır ve uygularız, bir sonraki yaşamımız için bir seçim yaparız. Hangi liseye gitsem? Anadolu Lisesi mi, Fen Lisesi mi? Üniversite de hangi bölümü okusam, işletme mi ekonometri mi? Evlensem mi, evlenmesem mi? gibi bir dizi seçimler hayat boyu akıp gider ardı arkası kesilmeksizin. Bu ve benzeri tercihler kendi şahsımıza yönelik seçimlerdir. Halbuki bazen bizler farkında olmaksızın başkaları için de seçimleri biz yaparız, daha doğrusu o atmosferi karşı tarafa arz eden biziz ve karşıdaki kişiye seçim hakkı tanımayız. Bu durum özellikle anne ve babaların en çok düştüğü hatalardan birisidir. Çocukların ilerde nasıl bir hayat yaşayacağı, nasıl bir karakter yapısına sahip olacağı yönünde yapılan yönlendirmelerdir. Çünkü çocuk içinde yaşadığı ortamdan sürekli yeni bir şeyler öğrenir ve bunları hayatında uygular. Bunun neticelerini aileler yıllar sonra görebilmekte ve maalesef ‘ağaç yaş iken eğilir’ atasözünü hatırlamamız biraz geç olabilmektedir. 

YAŞ DAL
Geleceğimiz dediğimiz çocuklarımıza sunduğumuz her şey onların hayatını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmekte ve ilerde ömür boyu taşıyacağı kişilik temelleri atılmış olmaktadır. Nüvit Osmay’ın ‘İnsan Mühendisliği’ kitabında yer alan Ann Lander imzalı kısımda ise ‘Yaş Dal’ başlığı altında;

‘Eğer bir çocuk,
•Kavga ve gürültü içinde yaşarsa, kavgacılık öğrenir.
•Korku içinde yaşarsa, korkmayı öğrenir.
•Daima ona acıyan insanlarla beraber yaşarsa, kendini zavallı hissetmeyi öğrenir.
•Kıskançlık içinde yaşarsa, nefret etmeyi öğrenir.
•Cesaret ve heyecana değer verilen bir çevrede yaşarsa, kendine güvenmeyi öğrenir. 
•Övmeyi bilen insanlarla beraber yaşarsa, başkalarını da takdir etmeyi öğrenir.
•Sevgi içinde yaşarsa, sevmeyi öğrenir.
•Dürüst hareket eden insanlar içinde yaşarsa, adaletin ne olduğunu öğrenir.
•Açık kalpli, güler yüzlü ve anlayışlı insanların arasında yaşarsa, dünyanın gerçekten yaşamaya değer güzel bir yer olduğunu öğrenir.
•Kendisini adam yerine koyan bir çevrede yaşarsa, hayatta erişmek için çalışmaya değer bir amacı olmasını öğrenir.’ deniliyor.

Hayatta bir amaca sahip olabilmek, kişiye çok büyük değerler kazandırmaktadır. Her şeyden önemlisi, bu kişileri hayata bağlayan, sürekli bir şeylerin peşinden koşmalarını sağlayan bir unsur olmaktadır amaç. Amacı olan kişi, yerinde duramaz, koşar ve koşturur. Çünkü onun varması gereken bir yer vardır. Yeni yol ve yöntemler peşindedir, mevcut durumları tekrar gözden geçirir; daha farklı daha iyi ne yapılabilir diye. Çünkü o gerçek bir Vizyoner’dir. Bu yüzden sürekli bir amaç peşindedir, bir amaca ulaşılınca yerine yeni bir amaç gelir. Bu süreç bir ömür boyu sürüp gidecektir.

VİZYON SAHİBİ OLABİLMEK
Vizyon sahibi olanların hayatı doğru seçime giden yolu bulma çabası içinde geçer. Vizyoner ruhu harekete geçiren temel güç bir amaca, bir hedefe sahip olabilmektir. Geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın geleceğini inşa etmeleri için gerekli ortamı hazırlamak bizim en temel amacımız olmalıdır. İşte anne ve babaların çocuklarına sundukları hayat aynı zamanda çocuklarının gelecekte yaşayacağı hayatı belirlemektedir. Paylaşmayı bilen, dürüst, sevgi dolu, özgüven sahibi, cesur ve girişimci bir çocuğu olsun kim istemez? İşte bu tamamen sizin elinizde. ABD’ de 1953 yılında Yale Üniversitesi’nde bir araştırma yapılmış, tüm üniversite öğrencilerinden amaçlarını yazmaları istenmiştir. Öğrencilerin ancak yüzde 3’ ü amaçlarını net olarak yazabilmiş, yüzde 97’nin ise net bir hedeflerinin olmadığı ortaya çıkmıştır. 1973 yılında bu öğrenciler üzerinde yapılan araştırmalar hedeflerini yazabilen yüzde 3’lük kesimin finansal başarılarının, yüzde 97’lik kesimin finansal başarılarından çok daha yüksek olduğunu göstermiştir. Başarı ve mutluluk her ne kadar göreceli kavramlar olsa da yüzde 3’ lük kesimin bu konuda da diğerlerinden çok önde olduğu anlaşılmıştır.  Seçenekler ve alternatifler olmadan özgür olamayız. Bizi diğer insanlar değil, düşünmemek, yaratıcı olmamak seçeneksiz bırakır. Herkes kendi hayatındaki sorunlara birden fazla çözüm alternatifi geliştirmelidir. Yoksa, bu problemi çözme konusunda özgür olmaları düşünülemez.

HER ZAMAN BİR SEÇENEK DAHA VARDIR.
Çözüme ulaşmak isteyen kişi eğer başlangıçta çeşitli sorunlarla karşılaşmış ve sorunu çözememiş olabilir. Bu durumda yapılması gereken çözüme giden farklı yolları bulmak, alternatifler üretebilmektir. Ancak özgür bir akıl, zincirlenmemiş bir akıl yeni fikirler, yeni seçenekler sunabilir. Bir işi yapmanın tek yolu olduğuna inanan bir kişi, yeni bir yol bulamaz ve bildiği o yola mahkum olur. Farklı yolların oluğunu düşünebilenler, değişik insanlarla tanışan ve değişik deneyimleri yaşayan kişilerdir. Hayatını tamamen sıra dışı yaşayan kişiler için her zaman değişik seçenekler vardır. Sıra dışı insanlarla tanışan, konuşan, sıra dışı yerlere seyahat eden, sıra dışı kitaplar okuyan insanların kafaları yeni düşüncelere açılır.  Seçeneklerin olmadığı bir hayat nasıl olurdu, hiç düşündünüz mü? Bir mağazaya gittik ve bir kazak almak istiyoruz. Satıcı bize istediğimiz kazağı alabileceğimizi söyledi. Fakat ilginç bir durum, mağazadaki kazakların hepsi aynı ve seçebileceğimiz bir kazak yok. Özgürlük, seçenekler varsa vardır. Seçeneklerin olmadığı yerde özgürlük yoktur.

SEÇİM YAPABİLMEK İÇİN SEÇENEKLERİN OLMASI GEREKİR
Çoğu zamanda aslında seçenek vardır ama büyük bir çoğunluk onu göremez ve sanki hiçbir çıkış yolu yok gibi düşünülür. İşte bu durumda mevcut durumu, farklı şekilde inceleyebilen, herkesten farkı düşünebilen ve sıra dışı olan kişiler dediğimiz vizyoner ruha sahip olanlar, herkesin vazgeçtiği anda ortaya çıkarlar ve öyle bir çözüm üretirler ki tüm dünyaya yeni bir bakış açısı kazandırırlar. Tıpkı, sona ermek üzere olan olimpiyatlarda olduğu gibi.

EN BÜYÜK DÜŞMAN NASIL EN BÜYÜK DOST OLDU?
Her 4 senede bir yapılan olimpiyatlar, 1976 yılında Montreal’ de yapılıp 1 milyar dolar zararla kapanınca, artık olimpiyatların yapılamama tehlikesi doğdu. Çünkü, hiçbir ülke, olimpiyatları yapmak istemiyordu. 1980 yılında Rusya ortaya çıkmasaydı, olimpiyatların sona ermesi tehlikesi ortaya çıkacaktı. Rusya’ nın kendine bir özgü muhasebe sistemi olduğundan 1980’ deki bu olimpiyatlara talip oldu. 1980 Moskova olimpiyatlarından sonra ise hiçbir ülke olimpiyatlara talip olmadı. 1984 oyunları neredeyse yapılamıyordu. O güne kadar olimpiyatların en büyük düşmanı, elbette ki televizyon kanalları idi. Çünkü, televizyon kanalları müsabakaları verirse, birçok kişi olimpiyatları rahat koltuklarından izlemeyi tercih edecek ve müsabakalara gelmeyecekti. Sadece müsabakalara gelen seyircilerden para kazanmayı düşünen olimpiyat komitesinin, bu durumda en büyük düşmanı, televizyon kanalları olacaktı. Ancak bir kişi çıktı ve dedi ki: ‘Acaba en büyük düşmanımız, en büyük dostumuz olabilir mi?’ bunu söyleyen kişi Peter Ueberroth idi. Bu kişi, televizyon kanalları ile yaptığı çeşitli toplantılardan sonra, onlardan alacağı paranın seyircilerden alınacak paranın çok daha üzerinde olduğunu gördü ve olimpiyatların yayın hakkını büyük paralar karşılığında televizyon kanallarına sattı. 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunları’ndan 250 milyon dolar kar elde edildi. Ve 1985 yılında Peter Ueberroth Time dergisine kapak oldu. Hayat kuyunuzun derinliğini, sadece düşünce ipinizle ölçebilirsiniz. Yaşayacağınız  ve yaşatacağınız hayat, bu ipin uzunluğuna bağlıdır. Kişisel gelişim ve NLP uzmanı Oğuz Saygın’ın dediği gibi çocuklarımıza Boş Yaşamama’yı öğretmeliyiz.

Büyük düşün
Olumlu düşün
Şimdiyi yaşa
Yararlı ol
Affet
Şükret
Amaç belirle
Mantıklı ve esnek ol
Azimli ve sabırlı ol

Geleceğin dünyasını inşa edecek olan nesillerin büyük ve olumlu düşünmesi, hiçbir kişi, kurum vb. hakkında kötü düşünmemesi, geçmişe vah tüh diyerek geleceğe de acaba ne olacak? kaygısıyla dertlenerek enerjisini gereksiz yere tüketmeden o anı yaşayan, hayattaki tek amacı herkese yararlı olabilmek olan, sürekli fayda üreten bir yapıya sahip, çevresinden gelen kötülüklerle karşılaşması durumunda öfke, kin ve nefretin tuzlu su gibi olduğunu, içtikçe susattığını bilen ve  hoşgörü çerçevesinde affedici olan, sahip olduğu tüm maddi ve manevi varlıkların kıymetini bilerek şükreden, hem kendi geleceği hem de çevresinin  geleceği için yüksek hedefler belirleyen, durum ve şartlara göre mantıklı ve esnek olabilen, tüm bunları da yaşarken hiçbir zaman azmini kaybetmeyen, sabrın en büyük erdemlik olduğunu bilerek yaşayan bir nesil inşa edebilmek hepimizin vazifesi olsa gerek.  Yaşamımızdaki alternatifler kadar, bunları değerlendirme ve bu seçeneklere bakış açımızda bir o kadar önemlidir. İçinde olduğumuz durumların analizi iyi yapılmalıdır, çünkü atılacak her adım ona göre şekillenecektir. Bazen insanlar aynı şartlara sahip olsalar bile ortaya farklı sonuçlar çıkabilmektedir. Bunu belirleyen temel nokta kişilerin olaylara bakış açılarıdır. Aynı manzaraya bakıp farklı resimler çizebilmenin ve bakış açısının insanlarının hayatında ne derece önemli olduğunu aşağıdaki hayat hikayesi ile daha iyi anlayacağız.

VİZYONER, ZİFİRİ KARANLIKTA BİLE KÜÇÜK BİR KIVILCIMI YAKALAMAKTIR
Bir uyuşturucu müptelasının iki oğlu vardır. Uyuşturucu kullanan bu adamın hayatının büyük bir kısmı hapishanelerde geçmiştir. Oğullarından biri de kendi gibi uyuşturucu kullanmaktadır ve hapishanededir. Diğeri ise bir şirketin genel müdürüdür. Olay, gazetecileri ilgisini çeker ve bu adamla röportaj yapmaya giderler. Röportaj sırasında adam, oğullarına asla farklı muamele yapmadığını söyler. Çünkü, onlarla hiç ilgilenmemiştir. Gazeteciler, önce hapisteki oğlunu ziyaret eder ve ona niçin bu durumda olduğunu sorarlar. Cevap mantıklı ve açıktır: ‘Babamı tanıyorsunuz, başka ne yapabilirdim ki?’ Asıl ilginci, bir şirketin genel müdürü olan diğer kardeşin düşünceleridir.  Gazeteciler onun da yanına giderler. Röportajın sonunda en çok merak ettikleri konuya gelirler ve başarısının sebebini sorarlar. Verilen cevap çok ilginçtir: ‘Babamı tanıyorsunuz, başka ne yapabilirdim ki?’ Hayatını, başına gelen olayların belirlediğini düşünen büyük kardeş babasının yolundan giderken, başına gelenleri yeniden çerçeveleyerek yararına kullanan küçük kardeş, büyük başarılara imza atmıştır.