Dünya var olduğu günden bugüne hiçbir zaman bitmeyen savaşlar, bukalemun gibi zaman zaman farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Her ne olursa olsun her daim var olmakta ve maalesef ki var olmaya da devam edecek gibi görünmektedir. Çünkü kapitalist zihniyet dünyanın tüm hücrelerine öylesine enjekte edildi ki, dünya paraya yenik düştü ve insanlık kaybeden taraf oldu.

Eskiden savaş deyince top, tüfek, kan, cephe gibi kavramlar ön planda olurdu. Şimdi ise topun, tüfeğin yerini gizli kimyasal silahlar, savaşta akan kanın yerini -güya- tedavi ederken dökülen kan, belirli bir alanda savaş yapılan cephenin yerini ise her yerin, her kişinin cepheye dönüşmesi şeklindeki bir değişiklikle savaşlar varlığını sürdürmektedir.

Bunu yaparken de “dünya barışı için çalışıyoruz” diyerek savaşların ve savaş zihniyetinin dünyada daha kalıcı hale gelmesi sağlanmaktadır. Maalesef ki hep kaybeden ve kaybedecek olan da ekonomik açıdan zayıf, güçsüz ülkeler ve toplumlardır. Günümüzde gizliden devam eden ekonomik savaşlar neticesinde eskiden sadece cephedeki askerlerin hayatını kaybetmesi sözkonusuydu. Şu anda ise herkes farkında olmadan cephede olduğu için birden değil yavaş yavaş can vermektedir. Hem de kendi can derdine çözüm ararken gerçek düşmanını daha da güçlendirerek ömürler tükenmeye devam etmektedir.

O halde ekonomik açıdan güçlü olmak, güçlü kalmak bireylerin ve devletlerin en temel amacı olmalıdır. Aksi halde bir ülkenin dışa bağımlı olması aynı zamanda o ülkeye darağacını da beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla yerli üretim konusunda gereken adımlar yetkililer tarafından atılmalıdır. Bir ülkenin tarım, hayvancılık, sanayi, teknoloji gibi uzmanlık alanları ön plana çıkarılmalıdır. Uzmanı olunan alanlarda yapılacak ihracat ile dünyanın cebinden ülkenin cebine sürdürülebilir fon akışı sağlanmalıdır. Bununla birlikte diğer alanlarda ise bir ülke kendi kendine yetecek üretim döngüsünün sağlanması ile de dışa bağımlılığı sona erecektir. Bunun neticesinde ise ithalat rakamları da mümkün olduğunca düşük hale gelecektir.

Sonuçta bir ülkeyi sömüren dış ticaret açıklarının önüne geçildiği gibi kalıcı ekonomik kalkınmanın sağlanmasında önemli bir adım atılmış olacaktır. Yeterli üretim sistemleri olmayan ülkeler, sadece ekonomik sorunlarla değil işsizlik gibi sosyal sorunlarla da mücadele etmek zorundadır. Çünkü ithalata dayalı büyümenin dolaylı sonuçlarından biri de işsizliktir.

Tabloda ülkemizdeki yıllara göre işsizlik ve ithalat verileri gösterilmektedir. Bazı yıllar istisna olmakla birlikte genel olarak incelediğinde; ithalatta artış olması durumunda işsizlikte artış olduğu görülmektedir. Yerli üretim sistemlerinin azalması anlamına da gelen ithalattaki artış işsizliğin yükselmesindeki önemli etkenlerden biridir.

Yıllar

İşsizlik Oranı (%)

İthalat

İthalattaki Değişim (%)

1990

8,0

22.302.126

41,2

1991

8,2

21.047.014

-5,6

1992

8,5

22.871.055

8,7

1993

8,9

29.428.370

28,7

1994

8,5

23.270.019

-20,9

1995

7,6

35.709.011

53,5

1996

6,6

43.626.642

22,2

1997

6,8

48.558.721

11,3

1998

6,9

45.921.392

-5,4

1999

7,7

40.671.272

-11,4

2000

6,5

54.502.821

34,0

2001

8,4

41.399.083

-24,0

2002

10,3

51.553.797

24,5

2003

10,5

69.339.692

34,5

2004

10,8

97.539.766

40,7

2005

10,6

116.774.151

19,7

2006

10,2

139.576.174

19,5

2007

10,3

170.062.715

21,8

2008

11,0

201.963.574

18,8

2009

14,0

140.928.421

-30,2

2010

11,9

185.544.332

31,7

2011

9,8

240.841.676

29,8

2012

9,2

236.545.141

-1,8

2013

9.7

251.661.250

6,4

2014

10,1

242.177.117

-3,8

Tablodaki verilerin analiz edilmesiyle ortaya çıkan sonuç ise; yerli üretimin her zaman teşvik edilmesiyle ithalattan kaynaklı dış ticaret açığının kapatılmasının ve birçok sosyal sorunların kaynağı olan işsizliğin en önemli reçetesi olduğudur.

Günümüzde hala çok yakında 3. Dünya Savaşı çıkacak şeklinde düşüncelerin olduğu gözlemlenmektedir. Halbuki dünyada savaşlar hiçbir zaman bitmedi ve yıllardır da 3. Dünya Savaşı yaşanmakta, nasıl mı? Tablo bunun önemli göstergelerinden birisidir. Bir ülkedeki üretim sistemlerinin verimsiz hale getirilmesi o ülkenin diğer ülkelere olan bağımlılığını artırmaktadır. Dolayısıyla kendi kendine yeterli üretim yapamayan ülkeler kendi kararlarını da kendileri verememektedir. Süper güç olarak nitelendirilen ülkeler bu gücünü devam ettirebilmek için; diğer ülkeleri gerek teknolojik olarak gerekse tarım ve hayvancılık gibi alanlarda kendine bağımlı hale getirmektedirler. Bu bağımlılık ise düşük gelir seviyesine sahip ama büyük bir pazar olarak görülen ülkelerin geleceğini ipotek altına almaktadır.

Yıllardır süregelen dışa bağımlılık politikaları ile geldiğimiz noktada ise bugün ülkemizde süreç tersine işletilmeye çalışılmaktadır. Kendi silahını üreten, kendi teknolojisini üreten ve dünya çapındaki projeler ile tüm dikkatleri üzerine çeken bir ülke konumuna geldiğimiz bugünlerde toplum olarak yerli ve milli üretime destek olmalı, katkı sağlamalıyız. Aksi halde dış güçler kene gibi kanımızı emmeye devam edecek, işsizlik en büyük sosyal sorun olarak yarınlara miras kalacaktır.