Kelime anlamı olarak esaret; herhangi bir şeye, kişiye veya birime bağımlı olma durumdur. Esir ise, bahsi geçen unsurlara bağımlı olan kişidir. Yani esaret halinin tezahür ettiği hal olarak da adlandırılabilir. Geçmiş yüzyıllardan günümüze kadar zihinlerimizde yer eden, zaman zaman da filmlere bile konu olan en önemli esaret hali ise köleliktir.
Kölelik özellikle de insan olmak üzere dünya üzerindeki hiçbir varlık için reva değildir. Çünkü yaratılan hiçbir varlık diğerine kölelik yapsın diye yaratılmamış olup, hiçbir varlıkta başkasını köle olarak kullanma hak ve salahiyetine malik değildir. Hal böyle olunca yaratılan tüm varlıklar arasında tam bir eşitlik hali zuhur etmekte olup, gerçek kimliklerle bir yaşam başlamaktadır. Köleliğin olmadığı bir dünyanın varlığına mazhar olmak ise sadece zihinlerdeki yanlış algıların değişmesi ile mümkün olabilmektedir.
Aslında esaret için geçmişte olduğu gibi ayağına pranga, eline kelepçe, diline kilit vurmak günümüzde artık yok diyebiliriz. Fakat ne pranganın, ne kelepçenin ne de kilidin olmaması esaretin, köleliğin tam olarak kalktığı anlamına gelmemektedir. Bırakın her günü her an değişen bir dünyada yüzyıllar geçtikçe esaret modeli de değişmiş insanların ayağına görünmez prangalar, ellerinde görünmez kelepçeler, dillerine de görünmez kilitler takılmıştır. Acaba bunlardan bizde de var mı? Bizde esir bir hayat mı yaşıyoruz yoksa? Peki nedir bunlar? Hepsini burada sayamayacağımız, diğer esaret emarelerine esin kaynağı olması açısından birkaç örnekle açıklamaya çalışalım.

İNSANLARIN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMASI
Kişinin hayatını sürdürebilmesi için gerekli ihtiyaçlarını meşru yollardan giderebilmesi ekonomik bir kazanca bağlıdır. Bunun için eğer aileden veya başka yerlerden gelen ekonomik bir güç yok ise çalışması, çalışması içinde işe girmesi gerekmektedir. İşe girmek için adeta atılan dokuz taklalar, araya koyulan günümüz tabiriyle referanslar (nam-ı diğer torpil), kendimiz gibi değil de karşı tarafın istediği gibi takınılan tavırlar sizce pranga, kelepçe, kilit değil de nedir? Bu esaret simgeleri işte yükselirken, tayin talebinde bulunurken vb. durumlarda ömür boyu ayrılmaz bir parçanız olup, yek vücut hep yanınızda olmaktadır. Çünkü siz koltuk müptelası olmuş bir esir haline dönüşmüş olmakla birlikte, yıllarca o koltukta kalmak için her şeyi mubah sayabilecek kadar da kişisel değerlerinizden tavizler vermeyi de yaşam tarzınız haline getirerek tanınamaz bir kişi olmuşsunuzdur artık.
Başlangıçta genellikle yanlış bir düşüncenin eseri olarak özenti sonucu arkadaş ortamında, ısrarlı tekliflere boyun eğilmesiyle başlayan, sonradan da alışkanlık haline dönüşen ve gece gündüz demeden her an onu arayıp bulmak için her şeyimizi seferber ettiğimiz, hayatımızın zehir kaynağı olan alkol, sigara ve eroin, esrar gibi bağımlılık yapan ama bunun yanında ticari faaliyetlerini bunun üzerine kuran kişi ve kurumların rant kaynağı olan zehir dünyasının esaretine uğrayanların yaşı bugün maalesef ilkokul sıralarına kadar gelmiştir. Gece saat ikide açık market bulmak için kışın ayazında dolaşan sigara tiryakisi, her şişesinde pembe dünyaları hatta gezegenleri dolaşarak hayatın gerçeklerine sünger çekmeye çalışan alkol bağımlıları, bir nefesine her şeyini vermeye hazır eroin, esrar bağımlılarının sizce ayağına pranga, eline kelepçe, diline kilit vurmaya gerek var mı?

TESCİLLENEN GÜNLERE GÖRE 
HAREKET ETME ZORUNLULUĞU
Geleceğimiz dediğimiz öğrencilerimizin öğretmenlerinden fazla not alabilmek için takındıkları farklı tavırlar not esiri olmuş bir nesil demek değil midir? Temel hedefi olan öğrenme gayesini, hayat düsturu edinmemiş bir öğrencinin yaptığı her eylem farklı bir esaret nişanını temsil etmektedir. Benzer şekilde ‘14 Şubat Sevgililer Günü’ diye içinden gelmese bile eşine, sevgilisine, yavuklusuna hediye almak zorunda kalan bir kişinin sizce yukarıda saydıklarımızda ne farkı var? Bana göre kişi ne zaman hediye almak istiyorsa o zaman almalıdır, böylesi kişiyi hem daha özgür hale getirir, hem de daha gerçekçi, daha samimi bir şekilde duygusunu ifade etmesini sağlar. Kapitalist zihniyetin getirdiği ve mahalle baskısı ile de tescillenen günlere göre hareket etme zorunluluğu olanların, torpil peşinde koşan işsizden, zehir tacirlerine bir nefesine dünyaları veren bana göre de en çok yardıma ve desteğe muhtaç, irade gücü yeterince gelişmemiş insanlarımızdan ne farkı var? Sadece bağımlı oldukları unsurlar farklı; biri alkole diğeri takvime bağımlı, tek fark bu.

DÜNYA DEĞİŞTİĞİ İÇİN ESARETİN 
SİMGELERİ DE DEĞİŞTİ 
Dizelere bile konu olan, gayet normal bir şey gibi ve hayatın bir parçasından ibaret olduğu sanılan yalan söylemek ise günümüzde adeta bir sanat haline geldi. Gerçeklerle yüzleşerek bir defa ölmek yerine, maalesef birbirini tren vagonu gibi sürekli takip eden biri bin para yalanlarla her gün ölmeyi tercih etmek ne kadar acı olsa gerek aslında! Lakin insanlar her gün ölmeyi tercih etmekteler. Çağımızın adeta vebası haline gelen bu zilletten toplum olarak arınmak, büyük bir esaretin yenilgisi demektir. Bunu galibiyete ulaşmak istiyorsak eğer, yalan bir dünyadan vazgeçmek için gerçeklerle yüzleşecek kadar cesur olmalıyız.
Dünya değiştiği için esaretin simgeleri de değişti demiştik. Aslında, esaret yine esaret olarak kalsaydı da ancak kişilere, kurumlara esir olmasaydık. Keşke, eğer bir esir olmamız gerekiyorsa yalanın değil de doğru söylemenin esiri olabilseydik, çalıp çırpmanın değil de paylaşmanın, vermenin esiri olabilseydik, mahalle baskınısın değil de özgürlüğün esiri olabilseydik, öfke, kin ve nefretin değil de sevginin, hoşgörünün esiri olabilseydik, yakıp yıkmanın değil de inşa etmenin esiri olabilseydik, başkalarına savcı kendimize avukat olmanın değil de kendimize savcı başkalarına avukat olmanın esiri olabilseydik,  kula kulluğun değil de yaratanına karşı kulluğun esiri olabilseydik...

HANGİMİZ ESİR DEĞİLİZ?
Bir özeleştiri yapmak istiyorum. ‘Hangimiz esir değiliz’ acaba? Kendi kendimize soralım. Acaba bizde bir şeylerin esiri miyiz? Veya nelerin esareti altındayız ve neden? Sizde bir kişinin esaret zincirlerini kırmasına yardımcı olduğunuz anda farkında olmadan sizin de "bana ne, her koyun kendi bacağında asılır, bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gibi farkında olmadan taşıdığınız esaret zincirinde halkaların kırıldığını göreceksiniz. Toplumun çok az biz azınlığını oluşturan esaretsizlerin sayesinde, toplumların esaret zincirlerini kırabilmeleri ümidiyle...