İşte Ahmet Hakan'ın ilk yazısı:

Muazzez Akkaya’yı buldum

ŞAİR Sezai Karakoç’un meşhur "Mona Roza" şiirinde, Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir.

Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde "Muazzez Akkayam" çıkar.

Karakoç, 1950’de Mülkiye’de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri.

Ancak 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır.

Buna karşın tam 50 yıl kuşaktan kuşağa aktarılmıştır bu etkileyici şiir.

60’larda daktiloyla, 70’lerde teksirle, 80’lerde fotokopiyle çoğaltılmıştır.

Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir.



Şöyle başlar:

"Mona Roza siyah güller ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak / Kanadı kırık kuş merhamet ister / Ah senin yüzünden kana batacak / Mona roza siyah güller ak güller."

* * *

Ketumluğu, vakarı, onuruna düşkünlüğü, içe kapanıklığı, aşırı kırılganlığı ve küskün bir çiçek oluşuyla tanınan Sezai Karakoç’un, tam 50 yıl Muazzez Akkaya hakkında tek bir kelime etmesi tabii ki beklenemezdi.

Herhangi bir babayiğidin de Muazzez Akkaya konusunu Sezai Karakoç’a sormaya cüret etmesi de düşünülemezdi.

Bundan dolayı Muazzez Akkaya, Türk edebiyatının bir büyük gizi olarak kaldı.

Giz devam ettikçe de, efsane üretmeye meyilli tipler girdi devreye.

Neler neler anlatılmadı ki...

En meşhur hikáye şudur:

Güya Sezai Karakoç, Mülkiye’de okuyan Muazzez Akkaya’ya aşkını itiraf etmiş ama karşılık bulamamış, bunun üzerine "Mona Roza" şiirini yazmış, şiiri okuyan Muazzez Akkaya intihar etmiş.

Bu rivayet, "Sezai Karakoç da bu nedenle hiç evlenmemeyi tercih etmiş" diye bitiyor.

* * *



Dikkat! Dikkat!

Edebiyatımızın büyük sırrı çözüldü.

Nasıl mı?

Anlatayım:

Bundan bir süre önce bir yazımda Sezai Karakoç’un "Mona Roza" şiirine ve Muazzez Akkaya’ya şöyle bir değinmiştim.

O yazının yayınlanmasının ardından New York’tan bir e-posta aldım.

Şunlar yazılıydı e-postada...

"Selam Ahmet Bey... Ben New York’ta doktorluk yapıyorum. Muazzez Akkaya’nın kızıyım. Yazınız ailecek çok hoşumuza gitti. Annemin adını yazınızda geçirdiğiniz için çok teşekkürler. Ayşe."

Okuyunca "Vay be" diye haykırdım. Muazzez Akkaya’nın izini bulmuştum.

Hemen bir yanıt yazdım: "Lütfen anneniz hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?"



Yanıt şöyleydi:

"Annem Mülkiye’de okumuş. Öğrenciliğinde çok güzel bir kadınmış. Grace Kelly tipinde. Pingpong şampiyonu olmuş okulda. Bugün anneme Sezai Karakoç’un aşkını ve şiirini sordum. Annemin bu aşktan ve şiirden haberi olmamış. Ama şunu anımsıyor: Paltosunun cebinde şairi meçhul aşk şiirleri bulurmuş! Babamla evlenirken babama bu şiirlerden söz etmiş, babam da şiir yazmaya kalkışmış annem için ama tabii ki çocukça şiirler olmuş bunlar. Annem Hazine avukatlığından emekli oldu. Maliye Bakanlığı’nda çalışırken babamla tanışıp aşk evliliği yapmışlar. 48 sene harika bir evlilikleri oldu. Maalesef geçen hafta babamı kaybettik."

* * *



Muazzez Hanım’ın Mülkiye’de okurken "pingpong şampiyonu" olduğunu öğrenince...

Hemen aklıma Sezai Karakoç’un "Ping-Pong Masası" adlı başka bir şiiri geldi.

Şiiri bulup okudum...

Şu dizelere dikkat kesildim:

"Ha Sezai ha ping-pong masası / Ha ping-pong masası ha boş tüfek / Bir el işareti eyvallah ve tak tak / Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi / Ne kadar güzel ne kadar sıcak / Tak tak tak tak tak."

Gözümün önüne şöyle bir görüntü geldi:

Ezik ama onurlu Ergani çocuğu Sezai, uzak bir köşeden Muazzez’in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukça "Ha Sezai ha ping-pong masası" diye içlenmektedir.

Ne dokunaklı değil mi?

* * *



Hadi girin internete ve bu çok eski devirlere aitmiş gibi gözüken dokunaklı aşka nüfuz etmek için "Mona Roza" şiirini bulup okuyun.

50 yıllık büyük gizin aydınlanmasının hatırına...

Bir parça kederlenip aşka olan imanınızı tazeleyin.

Okuyun ve içinizi ısıtın:

"Yağmurlardan sonra büyürmüş başak / Meyveler sabırla olgunlaşırmış / Bir gün gözlerimin ta içine bak / Anlarsın ölüler niçin yaşarmış / Yağmurlardan sonra büyürmüş başak."

Ahmet hakan'ın 2007'de yazdığı sonraki yazı:

MONA Roza şiirinin bende uyandırdığı imaj şuydu:

Yıl 1950’dir. Maraş Lisesi’nden mezun olmuş taşralı duyarlı şair Sezai, Mülkiye’ye girer.

Bu zeki ve mahcup genç, okulun en şımarık ve aldırmaz kızlarından birine, Muazzez’e vurulur.

Ama Muazzez’e açılamaz.

Açılmak ne kelime! Yanına bile yaklaşamaz.

Sezai Karakoç'un 14 kıtalık "Mona Rosa" şiirinin kıta başlarındaki harflerin yan yana getirilmesiyle ortaya çıkan "Muazzez Akkaya’m" akrostişi, 56 yıldır edebiyat çevrelerinde cevabını arıyordu. www.karakutu.com adresinden aldığımız bu çok eski fotoğrafta ise Türk şiirinin ünlü ismi Sezai Karakoç, imkansız aşkı Muazzez Akkaya'nın yanında, arkadaşlarıyla objektife poz veriyor.

Ve kendini şiire vurur Sezai.

Böylece Türk edebiyatının en dokunaklı aşk şiirleri ortaya çıkar.

Hem de kuşaklar boyu nice taşralı genci acayip hırpalayan damardan şiirler.

Evet, benim Mona Roza’dan anladığım buydu.



Ancak "karakutu.com" sitesinin yayınladığı bu fotoğraf, bendeki imajın küçük çapta da olsa revize edilmesine neden oldu.

Fotoğrafı ilk gördüğümde tepkim şöyle oldu:

"Vay be! Demek ki tanışıyorlarmış."

Fotoğrafı biraz yakından incelediğimde ise gerçeği anladım:

Meğer Sezai Karakoç, o kadar da "çekingen", o kadar da "mahcup" kalmamış Muazzez Akkaya karşısında.

Bu toplu okul fotoğrafında Sezai Karakoç’un, Muazzez Hanım’ın hemen yanı başında yer tutma gayretini ve çabasını görüyoruz.

Buradan benim çıkardığım sonuç şudur:

Sezai Karakoç, ne yapıp edip "Mona Roza" şiirini, bir itiraf olarak Muazzez Akkaya’ya sunmuştur.

Ancak Muazzez Hanım, bu dokunaklı aşk şiirine rağmen Sezai Karakoç’un aşkına karşılık vermemiştir.

Demek ki neymiş:

Kadınların kalplerine girmek, bazen muazzam bir aşk şiiri ile bile mümkün olmuyormuş!



En gizemli Şiir: Mona Roza

MONA Roza "dokunaklı" bir şiirdir.

Çünkü...

Bu şiirde gururlu mu gururlu bir Doğu çocuğunun, içine düştüğü ve kimselere itiraf edemediği bir imkansız aşkın intihara meyilli dizeleri vardır:

"Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza / Henüz dinlemedin benden türküler / Benim aşkım sığmaz öyle her saza / En güzel şarkıyı bir kurşun söyler / Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza."

Mona Roza "gizemli" bir şiirdir. Çünkü...

Bu 14 kıtalık şiirin, kıta başlarındaki harflerin yan yana getirilmesinden "Muazzez Akkaya’m" çıkar.

Ve bu akrostiş nedeniyle tam 56 yıldır edebiyat çevrelerinde "Kim bu Muazzez Akkaya?" sorusu sorulur.

Sezai Karakoç’un ısrarlı ve katı suskunluğu ve yıllardır Muazzez Akkaya ile ilgili sorulara kapalı duruşu nedeniyle soruya cevap verilememişti.

Ama şimdi giz aydınlatıldı.

Muazzez Akkaya, Sezai Karakoç’un sınıf arkadaşıdır.

Sırları çözülmüş bir aşk

BİRİNCİ SIR: Mona Roza şiiri "Mona Roza siyah güller, ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak" diye başlar. Geyve’nin sırrı ortaya çıktı: Sezai Karakoç’un büyük aşkı Muazzez Akkaya Geyveliymiş.

İKİNCİ SIR: Mona Roza şiiri büyük efsanelere ve tevatürlere de konu oldu. Onlardan biri de Muazzez Akkaya’nın intihar ettiği şeklindeydi. Bu rivayet doğru değil. Çünkü Muazzez Hanım’ın şu anda New York’ta büyük kızı Dr. Ayşegül Giray ile birlikte yaşadığını biliyoruz.

ÜÇÜNCÜ SIR: Sezai Karakoç’un Mona Roza şiirini tamamen platonik duygular içinde yazdığı, Muazzez Akkaya ile hiç tanışmadığı sanılıyordu. Karakoç’un Muazzez Hanım’a açılıp açılmadığını hálá bilmiyoruz ama iki ismin birbiriyle tanıştıkları kesinleşti.

DÖRDÜNCÜ SIR: Muazzez Akkaya’nın durgun ve melankolik bir kadın olduğu sanılırdı. Hayalleri yıkma pahasına kızının tanıklığıyla söyleyelim: Karşımızda neşeli, esprili, hayat dolu bir kadın var.

BEŞİNCİ SIR: Muazzez Akkaya’nın Mülkiye yıllarında uluslararası yarışmalara katılan bir ping pong şampiyonu olduğu bilgisi, Sezai Karakoç’un ünlü "Ping Pong Masası" şiirini anlamlandırmamıza yardımcı oldu.

ALTINCI SIR: Mona Roza şiirinde "Artık inan bana muhacir kızı / Dinle ve kabul et itirafımı" şeklinde iki dize var. Muazzez Akkaya’nın, Geyve’ye sonradan yerleşmiş bir muhacir ailesinin kızı olduğunu bilmem belirtmeye gerek var mı?



İşte o meşhur Mülkiyeli kız

ADI: Muazzez Akkaya...

Kandilli Kız Lisesi’ni "Pekiyi" derecesiyle bitirdi.

1950’de Mülkiye’ye girdi.

Okulun en popüler kızlarındandı.

Baş döndürücü güzellikle ve Grace Kelly tipinde bir kız. Aynı okulda öğrenim gören sınıf arkadaşı şair Sezai Karakoç’u "fırtınalı bir aşk"ın içine sürükledi.

Böylece "Uğruna Türk edebiyatının en gizemli ve en dokunaklı aşk şiirinin yazıldığı kadın" olarak kayıtlara geçti.

Esin kaynağı olduğu Mona Roza şiirinden hiç haberdar olmadı.

Ancak okul günlerinde paltosunun cebinde şairi meçhul şiirler buldu ve bu şiirlerin şairinin sınıf arkadaşı Sezai Karakoç olduğunu bilmedi.



Okulu bitirdikten birkaç yıl sonra Maliye Bakanlığı’nda üst düzey görevler yapan ve geçen yıl hayatını kaybeden Orhan Giray ile evlendi.

Üç çocuğu oldu.

Şu anda büyük kızı Ayşegül Giray ile yaşıyor.