CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. 

Konuşmasına ölümünün 18. yıl dönümü nedeniyle eski başbakanlardan ve CHP'nin eski genel başkanlarından Bülent Ecevit'i anarak başlayan Özel, sözlerine şöyle devam etti: 

"İlk söz tutuldu. Onun gibi (Bülent Ecevi) girilen ilk yerel seçimlerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin birinci partisi. Sözlerimizi teker teker tutmaya, teker teker başarmaya, kararlılıkla, inançla, öz güvenle ilerlemeye ve bu büyük sözü tutup partimizin yaşayan genel başkanlarına en büyük vefayı, rahmetli genel başkanlarına en büyük vefayı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini iktidar yaparak göstermeye kararlıyız arkadaşlar."

DİYABET HASTASI ÇOCUKLAR

Bu kürsüye geçen sene ilk çıktığımda, ilk grup toplantısında gündemimde ilk olarak diyabet hastası çocuklar vardı. Demiştim ki, bugün Dünya Diyabet Farkındalık Günü. Tip 1 diyabetli çocuklarımız var. Doğuştan şeker hastası. Devlet onlara şeker durumlarının ölçülüp insülin iğnesi yapılmasıyla ilgili masrafları karşılıyor. Yani parmağa bir iğne batırıyorsunuz, kan çıkıyor, ölçüyorsunuz. Duruma göre de iğne yapıyorsunuz. Bu küçücük bebeleri, o yumuşacık parmakları, 5, 6, 9, 12 yaşındaki evlatların canını yakıyor. Bu eski teknoloji. Şimdi dünyadaki bütün çocuklar, Türkiye'dekiler hariç, artık bundan kurtuldular. Buraya bir sensör takılıyor. Kan şekeri annesinin, babasının cep telefonuna anlık olarak geliyor. İğne olması gerekirse uyarı geliyor, doktoruna da bildiriyor. Hatta ve hatta devamında artık insülin pompası var, karna konuyor. Buradan bilgi gidip insülin salgılanıyor ve her şekerden ve her ünite insülinden annenin, babanın, doktorun anlık haberi oluyor. Bizim Sosyal Güvenlik Kurumumuz bunu ödemiyor. Bunu anlatmıştım. Bu gündemden sonra bakan çıkıp, 'Evlatlarımızın bu sorununu en kısa sürede çözeceğiz' demiştiler. Bir yıl geçti. İdil'lerin, Mehmet'lerin, Kübra'ların, Mustafa'ların günde 10-12 kez parmakları delinmeye devam ediyor. Sayın Bakan, benim hala canım yanıyor. Sizin sözünüzü tutmanızı bekliyor bu evlatlar. Bir kez daha hatırlatıyoruz.

CHP Grup Başkanvekili Başarır: “Ne demek kamera tokatlamak. Bizden özür dileyecek Ali Yerlikaya” CHP Grup Başkanvekili Başarır: “Ne demek kamera tokatlamak. Bizden özür dileyecek Ali Yerlikaya”

ANKETLER VE CHP'NİN DURUMU

Bir yıl geçti. Bir yılın sonunda bir kamp yapmak üzere Antalya'ya gidiyorduk ancak o sırada Esenyurt halkının seçilmiş başkanına darbe girişimi başlayınca kampı iptal ettik. Başında ve sonunda birer MYK toplantısı, grup toplantıları, yine tam gün bir parti meclisi toplantısıyla durumu ele aldık. Hiçbir partiye aidiyeti olmayan firmanın ortalama anketleriyle hepimiz inceledik ki CHP geçen sene bugün kararsızlar dağıtıldığında dahi en yüksek ölçüldüğünde 19, yüzde 13 en düşük durumda iken bugünden itibaren örgütümüzün kenetlenmesi ve aday belirlemede kadınlara, gençlere partimizin açtığı krediyle yükseliş sürüyor. partinin oyu bir ay öncesinde yüzde 30'u geçiyor. bu pazar seçim olsa sorusuna yüzde 34'lerde CHP cevabı geliyor. Sonra o büyük zafer geliyor... Ölçme, değerlendirme böyle bir şey. Veriye dayalı siyaset...  Bugünden itibaren 81 il başkanının kenetlenmesi ile aday belirlemede kadınların ve gençlerin öncülüğünde ölçme değerlendirmeye yaptığımızda CHP'ye yüzde 34 ile CHP birinci parti oluyor.

ANAYASA TARTIŞMALARI

CHP'ye ve Türkiye'ye üç büyük saldırı var. Birincisi TBMM eliyle bir anayasa masası kurup konuşalım diyenler. Mevcut anayasaya uymayanlarla anayasa yapılmayacağını söyledik. AİHM kararları uygulanmadan, Gezi Davasında tutuklananlar özgürlüklerine kavuşmadan bu kapıyı çalmayın dedik. Amaç anayasa tartışmayı yeniden kendi gündemine almak.

'İSRAİL TEHDİDİ' İDDİASI

İsrail'in Türkiye'ye saldıracağını Meclis kürsüsünden söylemeye ve bir anda televizyonları 'İsrail'in fırkateyn sayısı, Türkiye'ninki. Onda F-35 var, bizimki F-16. Onun Gök Kubbesi var, bizimki zayıf mı? Ordu güçlü mü, güçsüz mü?' tartışmasıyla "Güvenlik konuşsunlar, yoksulluk konuşmasınlar' diye bir tartışma başlattılar. Orada başta bazı liderlerin, bazı kıdemli siyasetçilerin de haksızca söylediği bir şey, Meclis tecrübemiz sayesinde ne kadar doğru olduğu ortaya çıktı. Dedik ki: 'Ülkenin cumhurbaşkanı böyle korku siyaseti yapamaz. Hemen kapalı oturum yapacağız. Gelip anlatacaksın. Gelmiyorsan bakanlarını yollayacaksın. 10 yıl açıklanmayacak bu bilgilerle İsrail'in Türkiye'ye saldırı tehlikesini öğreneceğiz. Eğer hak verirsek susacağız ve destek vereceğiz ama sen bunu siyaseten yapıyorsan söylemediğini ifşa edeceğiz." Efendim, "Kapalı oturum milletten gerçekleri kaçırmaktır.' diye bir safsatadansa gördük ki hep beraber orada hiçbir şey konuşulmadı. Konuşulanı söylemedik, konuşulmayanı ifşa ettik ve millet böyle bir şeyin siyasete alet etmek için, korkuyu örgütlemek için, umudu örgütleyemiyor, korkuyu örgütlemek için yaptıklarını ifşa ettik.

BAHÇELİ'NİN ÖCALAN ÇIKIŞI

Sayın Bahçeli önce bir el sıkıştırdı, ardından geldi şu yan odada, bir kürsüde Abdullah Öcalan'ın Meclis'teki o kürsüye, kendi konuştuğu kürsüye davet etti. 'Gelsin bu kürsüden çağrı yapsın' dedi. O günden bugüne Türkiye bir gündemle çalkalanıyor. Recep Tayyip Erdoğan'a geçen hafta yaptığım çağrı şuydu: 'Konuş! Bahçeli'nin sözlerini paylaşıyor musun, paylaşmıyor musun, konuş!' Bu çağrımızdan birkaç gün sonra Devlet Bahçeli'yi övgü dolu sözlerle sahiplendi. Yani bu projenin aralarında bir fikir ayrılığı olmaksızın hazırlandığını, Devlet Bahçeli tarafından sunulduğunu, kendisinin de belli bir süre suskun kaldıktan sonra buna sahip çıktığını netleştirdi. Bugün de, bugün de Sayın Bahçeli yaptığı konuşmada aynen şu ifadeleri kullandı: 'Dem Grubu'na gelsin, bizim kürsüyü alsın' diyor. 'Umut hakkından istifade etsin, sözümün arkasındayım, teklifimde ısrarlıyım. Tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko delinince insanlar birbirine dürüst davrandıkça, içlerinden geçeni özgürce söyledikçe bir anlaşma ve bir mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek çok daha kolaydır.' diyor. Ve esas bunu ömrüm boyunca saklayacağım ağzındaki baklayı çıkarıyor.

Bunlarda dostluk sorunu, dost sorunu yoktur. Recep Tayyip Erdoğan'ın post sorunu vardır. Postunu bırakmak istememektedir. O kadar ki, o kadar ki, sırf Recep Tayyip Erdoğan geçmişte 'Bal da tuz bulunmaz. Bir tek senden cumhurbaşkanı olmaz' dediği Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha aday olabilsin, bir kez daha seçilsin diye anayasa değiştirmekten, bunun için de gerekirse Abdullah Öcalan'ı bile Meclis'e getirmekten bahsetmektedir. Samimiyet budur. Sonda bu konuda önemli bir çağrıda bulunacağım. Ancak partimizin Kürt sorununun var olduğunu, çözüm adresinin Meclis olduğunu ancak toplumsal mutabakatla bunun sağlanabileceğini hiçbir partiyi, hiçbir grubu dışlamadan ve olmazsa olmaz altın standardımdır, kırmızı çizgimdir. Şehit ailelerinin, evlatlarının, eşlerinin ve gazilerimizin yüzüne bakamayacağımız hiçbir şey yapmadan bu sorunu çözeceğiz. Tabii bu sürecin, bu sürecin tuzaklarla dolu bir süreç olduğunu bilelim. 

'ASGARİ ÜCRET' ÇAĞRISI

"4 Ocak'tan itibaren her kaleme en az yüzde 44 zam gelecek, 66'ya kadar bile çıkabilir. 17 binlik asgari ücrete temmuzda zam yapmadılar ve şimdi 'hedeflenen enflasyona' göre zam yaparak asgari ücretliyi bir sene daha ezmek istiyorlar. Her ay açlık ve yoksulluk rakamı açıklayanlara, görevini yeni yeni hatırlayan sendikalara sesleniyorum. Eğer asgari ücrete hak ettiği zam yapılmazsa, ki bu zam yüzde 80'dir ama hiç değilse biraz nefes alacağı 30 bin TL'lik asgari ücrette direnelim. 'Eğer 30 yoksa biz bu işte yokuz' diyelim.

EKREM İMAMOĞLU'NUN ZİYARETLERİ 

Bugün Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı sıfatıyla Sayın Ekrem İmamoğlu benden ve bütün muhalefet partisi liderlerinden randevu almıştır. Fevkalade isabetlidir. Bugün beni geçmişteki AKP pratiğinin aksine ortaya koyduğumuz net iradeyle AKP ve MHP'ye de teklif edilip reddedilen, diğer partilerin kabulüyle oluşturulmuş encümenimiz yani Türkiye Belediyeler Birliği'nin yönetim kurulu ziyaret etti. İçlerinde İYİ Partili var, içlerinde DEM'li var, Yeniden Refah'lı var, CHP'li var. Hep beraber: 'Kayyum antidemokratiktir, haksızlıktır. Bununla bu meclis mücadele etmelidir' diyorlar.  Onlara randevu veren bütün liderlere yürekten teşekkür ediyorum. Randevu vermeyen lidere de el uzatıp elimi havada bırakmayın biliyorsunuz. Başka elleri havada bırakıyorsunuz. Samimiyetsizliğinizi bizzat ortaya koyuyorsunuz. İstenilen randevu şahsi randevu değildir. İstenilen randevu siyasi randevu değildir. Türkiye Belediyeler Birliği'nin sizin de belediyelerinizin içinde olduğu 'Gelin, yönetime girelim. Birlikte girelim. Eskiden AKP tek başına yönetiyordu. Hepimiz yönetelim' dediğimiz heyettir. Heyetin derdi demokrasi, halkın iradesi, yerel yönetimlerin öneminin altını çizmektir.

"ESENYURT'A DA MARDİN'E DE ÜZÜLECEKSİN"

İşte Esenyurt'ta yaşananlar. Kurduğu hiçbir tuzaktan sonuç alamayan iktidar, Türkiye'nin en büyük ilçesine kayyım atadı. Yerel seçimlerde birinci parti olan partiye kayyım atama cesareti gösteriyorlar. Esenyurt üzerinden İstanbul'u, İstanbul üzerinden Türkiye'yi kuşatmaya, milletin seçme hakkına el uzatmaya tenezzül ediyorlar. Bunu maalesef FETÖ yöntemleriyle yapıyorlar. Esenyurt'a üzülüyorsan Mardin'e de üzüleceksin. Mardin'e üzülüyorsan Esenyurt'a da üzüleceksin."

CHP'LİLERDEN İKİ TALEP

İki talebim var. Birincisi: uyanık olalım, akıllı olalım, oyuna gelmeyelim. Teröre destek gibi görüntülenecek görüntülere ya da vatandaşımızın vicdanını yaralayacak görüntülere çok meraklı bir yandaş medya ordusu görevlendirilmiştir. Tepki ve protesto haktır. Ancak karşı taraftaki polisler hepimizin evladıdır. O polisin bir annesi vardır. Bir evladı, bir kızı bir oğlu evde bekleyen bir eşi vardır. Verilen kanunsuz bir emir vardır. Onu koruyan bir anayasa vardır ama uygulanmamaktır. O polisin evine ekmek götürme mücadelesi vardır. O polis mobbinge uğramaktadır ve o polis aklşam eve gidip çocuklarının yüzüne bakacaktır. O yüzden hiçbir protestonun bir polisi ve jandarmayı inciterek yapılmaması gerekmektedir. Haklıyken haksız duruma düşmeyeceğiz. Buradan 'eylem yapmayacağız', 'sokağa çıkmayacağız', 'oyuna gelmeyeceğiz' deyip 'oyuna gelmeme' oyununa gelmeyeceğiz. Hakkımızı arayacağız tepkimizi göstereceğiz, ancak demokratik sınırların dışına çıkmayacağız. 

İkinci talebim, sıkı duralım. Biz ne yaptığını bilen, bütün oyunlarına rağmen 31 Mart'ı kazanan, bugüne kadar birinci parti olan, eğer biz birliğimizi, bütünlüğümüzü, özgüvenimizi kaybetmezsek, ilk seçimlerde iktidara gelecek olan, bu ülkenin yoksulunun, bu ülkenin işsizinin, bu ülkenin güvencesizinin, bu ülkenin gençlerinin yüzünü güldürecek olan bizleriz. Kavgayı bitirecek olan, kavgayı bitirecek olan, şehit annesinin yüzünü de güldürecek olan, Kürt vatandaşımızın evladının da yüzünü güldürecek olan, kendisinin de yüzünü güldürecek olan bizleriz. Mecliste bir süreç yürütülmesine, şeffaf, samimi olunmasına, toplumsal mutabakat aranmasına sahip çıkıyoruz. Ne yaptığımızı biliyoruz. Ne Kürtleri ikinci sınıf görmeye, onları itmeye kalkmaya, ne de diğer taraftan milli hassasiyetleri yaralamaya asla niyetimiz yoktur. Ancak kendine güvenen, partisine güvenen, yöneticilerine güvenen, grubuna güvenen, genel başkanına güvenen Atatürk'ün partisi başarabilir. Bunu yapacağız. Var mısınız? Bütün oyunları siz boşa çıkaracaksınız. Bütün hesapların üstünde bizim hesabımız dostluktur, kardeşliktir. Şiârımız samimiyettir. Var mısınız? Bunun da var bir çaresi: Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi! Hepinizi saygıyla selamlıyorum"