Çerçiyan'ın açıklaması şöyle:
“Galiba Mart ayıydı. O zaman on dört yaşında olduğum için, bunları çok iyi hatırlıyorum. Bir gece, Bebek’te oturduğumuz evin kapısı çalındı. Mamam gidip açınca bir polis bir sivil iki kişiyi görmüş. Heyecanla içeri gelip ‘Vahram, okulda bir hadise oldu mu?’ diye sordu. Babam da ‘Yok bir hadise olmadı’ diye cevap verdi. İnsanın aklına birçok şey geliyor tabii. Gidersin karakola, çıkana kadar neler olur. Allah bilir! Babam gelenlerle konuşup, iki dakika sonra, elinde bir kağıtla içeri geldi. ‘Bana bir emirname var. Atatürk’e bir imza numunesi hazırlayacağım’ dedi. İmza ertesi sabah 8:30’da alınacak. O gece babam hiç uyumadan ve de çok memnun olarak gece boyunca çalıştı. Kağıtları buruşturup attı. Yaptıklarını beğenmedi. Babamı saat ona kadar seyrettim. Ama daha fazla dayanamadım uyumaya çıktım. Ertesi gün aşağı indiğim zaman, masanın üstünde beş tane imza numunesi hazır duruyordu. Atatürk, o beş numunenin en basit olanını seçmiştir.”