Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politikaları öncülüğünde yürütülen para politikaları ve beraberindeki sermaye piyasalarının yurtdışı ve yurtiçinde gerçekleşmesi muhtemel gelişmelerle nasıl bir seyir alacağı merak konusu? Ama ben girift olan konuyu biraz açayım…
Yurtiçinde liraizasyon merkezli para politikası, sermaye piyasalarının gidişatına göre daha net bir görüntü çiziyor. Ancak başta Borsa İstanbul (BIST) olmak üzere, döviz, faiz ve TL enstrümanlarındaki trend konusunda henüz net ifadeler kullanmak bugün için biraz erken. Kimileri buna “Piyasa güç topluyor” dese de kimileri “Beklentiler piyasalara yön verecek” değerlendirmesini yapıyor.
***
Borsa İstanbul şemsiyesi altında piyasa araçlarına yönelik yorum yapmak gerekirse; alım ve satımın hareketsiz olduğunu, hiç kimsenin zararına satmak istemediğini, muhtemel zararlara karşı alım yönünde de pek iştahın olmadığını görebiliyoruz. Yani piyasalarda düşük hacimli işlemler fotoğraf veriyor. Piyasa faizinin yüzde 7,88, döviz sepetinin 20 lirayı geçemediği ortamda yılbaşına göre 1000 puanın altında yataya geçen Borsa İstanbul’da yavaş trend çizgisini koruyor.
2022 yılını bir kenara koyarak 2023’ten başlayayım… Yeni yıla hızlı bir giriş yapan BIST 100 endeksi, yüzde 2,76 artışla günü 5.661,10 puandan tamamlayarak tüm zamanların en yüksek günlük kapanışını gerçekleştirmişti. O günden bu yana borsada söz konusu seviye henüz geçilemedi. Borsa şu anda 6 Şubat’taki deprem afetleri günlerindeki gibi 4500’lerde salınıyor.
Tabii sebepleri var… Öncelikle yüksek enflasyonun olduğu yerde yatırım hareketlerinin zayıf kalacağını ve izlenen liraizasyon politikasının Kur Korumalı Mevduat (KKM) dışında diğer piyasa enstrümanlarına göz açtırmadığını bilmek gerekiyor. Herkesin bir yoğurt yiyişi var… Buna da politika olarak enflasyonu düşürmenin dönüştürülmüş başka bir yolu olarak bakmak lâzım.
***
Yurtdışı sıkılaştırma politikalarında sona yaklaşıyor… Piyasalarımızı yakından ilgilendiren ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz artışları devam ediyor. Batı henüz Rusya – Ukrayna savaşı ile Çin politikalarına bağlı enflasyon endişelerini üzerinden atabilmiş değil. Ancak unutulmamalı ki dozunu artıran küresel resesyon sebebiyle en geç Eylül ayı itibariyle yurtdışında faiz indirimleri başlayacak -şayet bizde hükümet değişmezse- FED ve ECB, Türkiye’deki para politikasına paralel bir çizgiye gelecek.
Yurtdışının resesyondan sonra ikinci sorunu batan bankalar ve zora giren finans sektörü. Sıkıntılar hâlen sürüyor. FED ve ECB’deki faiz artırımları birçok bankayı tahvil yönünden zora sokuyor ve bankacılık sektörünün zayıflamasına, hatta batışına sebep oluyor.
ABD’de Silvergate Capital, Signature Bank ve Silicon Valley Bank’ın batışlarına bankaların portföylerinde taşıdıkları yüklü Hazine kâğıtları sebep oldu. Diğer sebep de kripto para piyasasındaki düşüşler. Yine aynı nedenlerle Avrupa’da Mart ayı içinde 167 yıllık Credi Suisse’in UBS’e devri de aynı.
Binânaleyh, faiz indirimlerinin yakınlaştığını gören yurtdışı piyasalar, bankalardaki sorunlara rağmen başta Dow Jones olmak üzere toparlanma yoluna girmiş görünüyor. Avrupa piyasaları ise ECB politikalarına odaklanmış, Amerikan piyasaları yoluna girmenin arefesini yaşıyor. Çin tarafı ve Asya piyasaları da toparlanma sürecinde.
bu hareketler Batı’da faiz indirimlerinin yakınlaştığı mesajını veriyor. Altını çizeyim; faiz indirimi aynı zamanda bol para demek.... Bu da yurtdışı piyasalarda yükselişlerin devam edeceğini gösteriyor ki bizim piyasalar bundan nasibini elbette alacak.
***
Columbia Üniversitesi Ekonomi Profesörü Jeffrey Sachs’ın Mayıs başı itibariyle BloombergHT’ye verdiği röportajında Türkiye’ye yönelik yorumlarının gerçek fotoğrafı vermediğini hemen hatırlatayım. Türkiye’nin piyasalar açısından yatırım yapılabilir bir ülke olmadığından bahseden Sachs’ın bu yılın ikinci yarısından itibaren “Eyvah yatırım fırsatını kaçırdık” diyeceğini adım gibi biliyorum. Ama kaçan balık her zaman büyük olur.
Mamafih, yurtdışındaki resim elbette gelişen ülkeleri de etkileyecek ve Türkiye de bundan hak ettiğini alacak. Bunun anlamı şu: Başta borsa olmak üzere piyasalarımızdaki durgunluk kısa sürecek ve 14 Mayıs seçimlerinden sonra özellikle yılın ikinci yarısının başından itibaren hareketlilik artacak.
Piyasadaki ilk işaretler Nisan’da başladı zaten… Borsaya 14 Nisan haftasında 180 milyon dolar, 20 Nisan haftasında 37 milyon dolarlık para girişleri önemli işaretler. 4500 puan seviyelerinden yabancıların piyasaya girmesi de an meselesi.
Şu anda yüzde 40’larda enflasyon devam ediyor. Ancak oranlarda düşüşler de var. Nisan enflasyonu yüzde 43,68. Bir önceki yani Mart enflasyonu yüzde 50,51 idi. Mayıs enflasyonu muhtemelen yüzde 40’ın altında yüzde 35’lere yakın bir yerde gerçekleşecek. Enflasyon bekli hayat standardının gerilemesine neden oluyor ama borsada kazanç fırsatlarını da beraberinde getirmiyor değil.
Evet 2 trilyon lirayı bulan Kur Korumalı Mevduat (KKM) ve yüzde 30’ları geçen mevduat faizleri başta borsa olmak üzere TL enstrümanların önünü kesiyor ama piyasadaki para; gayrimenkul, araç, otomobil, makine ve diğer finansal araçlara yönelmesi reel sektörü güçlendiriyor. Yani TCMB faiz indirirken diğer taraftan KKM ile piyasada sıkılaştırmayı sağlayarak enflasyonda düşüşleri sağlıyor. Eee bu da Türk usulü sıkılaştırma…
***
Yılsonuna doğru şirketler enflasyon muhasebesiyle rasyolarını düzeltecek ve gerçek kârlılıklarını ortaya koyduktan sonra yerli ve yabancı borsa yatırımcısının karşısına çıkacaklar ve oldukça da fazla ilgi görecekler.
Serbest kur rejiminde devalüasyonun olmayacağını unutmadan Türkiye’ye sermaye akışının hızlanacağını şimdiden söyleyeyim.
Hızlı sermaye ile birlikte kredi derecelendirme kuruluşları mecburen ülke notlarını yükseltecek ve yatırım yapılabilir seviye yeniden gündeme gelecek. Ama hızlı sermaye hareketi, muhalefetin dediği gibi 300 milyar dolar olmayacak. Çünkü uluslararası sermaye akışlarını takip eden hiç kimse bu söze zaten inanmaz. Beklenen sermaye hareketi, usulüne uygun oluşan piyasa şartlarında gerçekleşecek.