İmamoğlu’nun açıklaması şöyle:
*14 Mayıs genel seçimlerinin üzerinden tam 3 ay geçti. Ne yazık ki bu yeni dönemde ekonomik krizden en derin haliyle etkilendi ve ekonomik krizden etkilenmeye devam ediyor. Fatura her zaman olduğu gibi yine vatandaşımıza çıktı. Ama Sayın Cumhurbaşkanı hala tek haneli enflasyon masalıyla halkımızı oyalamaya devam ediyor. TÜİK verilerine göre yıllık TÜFE oranı Temmuz itibarıyla yüzde 48. Gıda enflasyonu ise yüzde 60’ın üzerinde. Bırakın tek haneyi, bu gidişle üç haneli enflasyon endişesi hepimizi kaplamış durumda. Uzun zamandır insanlarımızın mutfaklarının üç haneli enflasyonu yaşadığı bir gerçek. Seçim sonrasında sadece Temmuz ayında 30 yılın en yüksek aylık enflasyonunu yaşattılar.
*İktidar, enflasyonla, bu canavarla mücadele edemiyor. Bu enflasyon canavarını bu iktidar yarattı. 14 Mayıs’tan bu yana geçen 3 ayda iktidar, motorine tam yüzde 105 zam yaptı. Dana eti 7 ayda yüzde 107 arttı. Savaş halindeki ülkelere bakalım. Ukrayna’da enflasyon yüzde 11. Ama aylık değil yıllık yüzde 11. Rusya’da ise yıllık yüzde 4’ün biraz üzerinde. Türkiye’nin sadece temmuz enflasyonu yüzde 9.5. Yani savaştaki Rusya’nın yıllık enflasyonunun iki katından fazlasını milletimizle yaşamış olduk. Durumun vehameti için başka söze gerek yok.
*Hükümet yetkilileri vatandaşı sık sık tasarrufa davet ederken, iki kamu bankasının üç yılda reklam harcaması tam 2 milyar lira. Yeri gelmişken belirtelim: Kamu bankalarının İBB’ye dört buçuk yıldır tek bir kuruş krediyi vermediğinin altına çizelim. Tasarruf sadece vatandaştan mı istenir, hayır istenmez. 2023’te hedeflenen toplam vergi, ek vergilerle ülkemizde 4 trilyon 270 milyar liraya yükseltildi. Bu kadar verginin toplandığı bir coğrafyada; açlık, yokluk ve yoksulluk olmamalıdır. Şayet oluyorsa, orada çok büyük bir israf, adaletsizlik ve paylaşım sorunu vardır. İktidarın, ekonomik tercihlerinin sonunda, toplumun en zengin yüzde 20’lik kısmı, toplam gelirden aldığı payın arttığını görüyoruz ve bu yıl, bu payın yüzde 48’e yükseldiğini tespit ediyoruz. En yoksul yüzde 20’nin aldığı pay ise ne yazık ki yüzde 6’ya gerilemiş durumda. Yani zengin ile yoksul arasındaki fark tam 8 katına çıkmış durumda. İktidar zenginin cebini tıka basa doldururken, halkımızı açlığa, çaresizliğe mahkum etmeye devam ediyor.
*Siyasi hayatımın en önemli amacı, vatandaşımızın bu çaresizlikten kurtulmasını sağlamak, onlara yeni ufuklar sunmaktır. Bu mücadeleyi son 4.5 yılda İBB Başkanı olarak verdim. Bu aynı zamanda bir demokrasi mücadelesiydi. Geçen dört yılda İBB, iktidarın baskılarına karşı direncin simgesi oldu. Saraçhane, hukuksuz seçim iptaline, ve içi boş ‘ahmak’ davası benzeri siyasi davalara karşı bir güçlü demokrasi meydanına dönüştü. Ama biz yılmadan, vazgeçmeden çalışmaya devam ettik.
*İstanbulluya hizmet ettik. Kadınların fırsat eşitliğine kavuşması, istihdamı, eğitimi, sağlığı ve toplumsal hayata katılması için daha önce olmayan mekanizmaları kurduk. Bugün kreşlerden kent lokantalarına, öğrenci yurtlarından istihdam ofislerine, halk süt desteğinden annekart uygulamasına kadar İBB’nin sosyal belediyeciliği, yoksulluk ve umutsuzluğa karşı verilen çabanın en önemli merkezi haline gelmiştir. Şehrimiz; açtığımız kütüphaneler, müzeler, meydanlar, desteklediğimiz festivaller ile ülkemizin kültürel çölleşmesine karşı, zengin tarihimizin ve sosyal hayatın yeniden yeşerdiği bir vaha halini aldı.
Mayıs seçimlerinden sonra iktidarın, muhalefeti topyekun tasfiye çabalarına en güçlü karşı duruş, başta İBB olmak üzere ülkemizin metropollerinde gerçekleşecek bunu unutmayalım. Öncelikle 31 Mart 2024 mahalli seçimlerinde tüm vatandaşlarımızı, demokrasimizi yeniden yeşertmek ve şehirlerimize hep birlikte sahip çıkmak için beraber yol yürümeye davet ediyorum. İBB Başkanı olarak, diğer başkanlarımız ile omuz omuza bu demokrasi mücadelesinin öncülüğünü tarihi bir sorumluluk olarak görüyorum.
*İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır. Ben bu sözü çok önemsiyorum. Yerel seçimlerde İstanbul’u kazanmak büyük bir başarıdır, bunu biliyorum. İBB Başkanı dünyanın en önemli ve en güzel şehirlerinden birine hizmet etme onuruna ulaşır. Eğer o kişi, milletin ona tanıdığı bu fırsatı iyi değerlendirir ve milletin takdirini kazanırsa, bu başarı onu ulusal ve uluslararası siyasette çok önemli noktalara taşır. Buna şüphe yok. Ama ben ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ sözünü sadece seçim galibiyeti olarak da anlamıyorum. Bu önemli başarıyı farklı bir anlayışla değerlendiriyorum. Benim düşünceme göre İstanbul, Türkiye’nin gelecek tahayyülünün hayata geçtiği şehir olmalıdır. İstanbul’da 16 milyon vatandaşımızın şehirlerinin eşit hissedarı olduğu bir anlayışın hakim olması gerekmektedir. Bu eşit hissedarlık cumhuriyet fikrine dayanır. Yeniden biliniz ki İstanbul’da yeşermektedir.
*Türkiye’mizde gerçek toplumsal barış ve milli birlik, ancak cumhuriyetimizin asli amacını, yani yurttaşların hiçbir ayrım gözetmeksizin; ülkelerinin, şehirlerinin, ormanlarının, dağlarının, sularının, tarihi mirasın, geleceklerinin eşit hissedarı oldukları zaman gerçekleşecektir. Dört yıl boyunca İstanbul’u hep birlikte, dayanışmanın, refahın, demokratik katılımın, birbirini seven ve sayan yurttaşların bir arada mutlulukla yaşadığı bir şehir olması idealiyle hareket etti. İcraatlarımızla bunu başarıyla sağladık. Korunan doğası, tarihi ve canlı kültürel tarihiyle, zengin bir Türkiye hayalinin hayata geçtiği bir şehir oluşturmaya başladı. Yani dört yıl boyunca İstanbul, geleceğin ışıltılı Türkiye’sinin gerek taşıyıcısı, gerek ufku olmuştur.
*İstanbul’un sorunlarını çözmek, Türkiye’nin sorunlarını çözmektir. İstanbul, uzun süre ihmal edilmiş, devasa sorunlarla iç içe bir şehirdir. Şehrimizde tahammülü imkansız hale gelen bir nüfus yoğunlaşması vardır. Özellikle iktidarın teşvik ettiği sığınmacı ve mülteci akımı, trafik ve güvenlikten konut krizine kadar kentimizi boğmaktadır. İnsanlarımız yüksek şikayet içindedir. Halkımızın, emekçilerin, emeklilerin, gençlerin ve kadınların dertlerini umursamayan, ekonomi politikaları sonucu yükselen yoksulluk ve hayat pahalılığı toplumsal düzeni tehdit eder hale geldi. Cumhur İttifakı’nın ekonomi anlayışı Mayıs 2023 seçimlerinden sonra iyice fütursuzlaştı. Yoksulluk hızlandı ve derinleşti.