Yıllık ücretli izin hakkı Anayasanın 50 nci maddesinde getirilmiş bir dinlenme hakkıdır ve bu haktan vazgeçilemez. Bu hakkın işçi tarafından kullanılması, işveren tarafından da kullandırılması gerekir. Kanunda, yıllık ücretli izinlerin gelecek hizmet yılı içinde kullanılacağı hükme bağlanmıştır (İşK m.54). Böylelikle, yıllık izinlerin birleştirilerek ileriki yıllarda toplu olarak kullanılması da mümkün değildir. Uygulamada sıkça karşılaşılan sadece “aylık izin ücretinin ödenmesi” suretiyle işçinin izin süresini çalışarak geçirmesi Kanuna aykırı olduğu gibi, bu durum Anayasada güvence altına alınan “dinlenme hakkına” (A.Y. m.50/3, 4) da aykırı düşer . Yargıtay’a göre de, “Yıllık izin hakkı anayasal temeli olan bir dinlenme hakkı olup, işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasında ücrete dönüşmez ve bu haktan vazgeçilemez. İşçinin iş sözleşmesinin devamı süresinde kullanmadığı yıllık izinlere ait ücreti istemesi mümkün değildir[1].
İş Kanunu yıllık izin hakkının bölünebilirliği ve yol izni konusunda da bir yenilik getirmiştir. Buna göre, kural olarak işverenin işçiye yıllık izin hakkını “sürekli” (aralıksız) bir şekilde kullandırmak zorunluluğu devam etmektedir. Ancak, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere bölümler hâlinde kullanılabilir (İşK. m.56/3; Yönetmelik m.6)[2].
Ancak, uygulamada işlerin yoğunluğu gerekçe gösterilerek bezen de işçinin talebi üzerine yıllık ücretli izinlerin bir bölümünün on günden az kullandırıldığı bilinen bir gerçektir. Yıllık izin kullanımı işçinin ruh ve beden bütünlüğünün korunması açısından büyük önem arz etmektedir. Ruh ve beden bütünlüğü yerinde olmayan bir işçinin ne kendisine ne ailesine ne de işyerine yararlı olması düşünülemez. Bu yönüyle bakıldığında işçilerin yıllık ücretli izinlerinin yılı içinde ve bir bölümünün de on günden az olmamak üzere kullandırılması yasa hükmüdür.
Nitekim Yargıtay’a göre, “Davacı işçi iş sözleşmesini ücretlerinin eksik ödendiği ve yıllık izinlerin her yıl 5 gün olmak üzere eksik kullandırıldığı gerekçesiyle haklı neden iddiasıyla feshetmiştir. Yapılan yargılama sonunda davacı ücretinin sözleşme hükümlerine uygun olarak ödendiği tespit olunmuş ve mahkemece ücret isteğinin reddine karar verilmiş, ücret farkının bulunmadığı gerekçesiyle kıdem tazminatı talebi de reddedilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 56/3.maddesinde ve aynı Kanun'un 53. maddesinde izin sürelerinin tarafların anlaşması ile 10 günden aşağı olmamak üzere bölümler halinde kullandırılabileceği öngörülmüştür. İşçinin Anayasal temeli olan yıllık dinlenme hakkı bu şekilde güvence altına alınmıştır.
Somut uyuşmazlıkta, davacının yılda 5 gün izin kullandığı kalan izin sürelerinin kullandırılmadığı dosya içeriği ile sabit olup işveren tarafından sınırları kanunla çizilmiş ... koşullarına uyulmamıştır. Böyle olunca davacının iş sözleşmesini feshi 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/II/f bedine göre haklı nedene dayandığından kıdem tazminatı isteğinin bu gerekçeyle kabulü gerekirken yazılı şekilde reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir”[3].
Sonuç olarak, İş Kanununa göre, yıllık ücretli izinlerin bir bölümünün on günden az kullandırılamayacağı yönündeki düzenleme yıllık izin kullanma süresinin asgari sınırını belirlemiştir (İşK m.56/3). En az yıllık izin kullanma süresinin on gün olması yasal çalışma koşulları arasındadır. Bu nedenle, yılda işçiye on günden az izin süresi tanınması haklı fesih nedeni sayılır.
[1] Y9HD.17.11.2011 T., E.2009/27110, K.2011/43871 Legalbank.
[2] İNCİROĞLU, Lütfi, Sorulu Cevaplı İş Hukuku Uygulaması, 4.Baskı, İstanbul 2019, s.275.
[3] Y9HD.01.04.2019 T., E.2019/2658, K.2019/7313 Legalbank.