2019’un yüksek oranda borçlu olan reel sektör için kolay geçemeyeceği net şekilde ortada. Özellikle finansmanda dış kaynak ihtiyacımız daha da artabilir.
2018 yılına daha başlarken bir takım senaryolar çoktan yazılıp çizilmeye başlanmıştı bile. Bunu yadırgamamak da lazım, ben 20 yıllık iş hayatımda her yıla başlarken 'Bu yılı atlattık atlattık, sonrasında karada ölüm yok'' tarzı yaklaşımın olmadığı bir sene hatırlamıyorum.
Bu genel geçer yaklaşımı bir kenara koyarsak, bu yılın enteresan şekilde zor geçeceğinin sinyalleri daha ilk aylardan itibaren verilmeye başlamıştı. Döviz kurunda ilk çeyrekte yüzde 15 oranında yukarı yönlü hareket ve iç piyasadaki daralma belki de ciddi bir değişimin habercisiydi.
Nisan ayında ''Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi''ne geçişten sonraki ilk resmi seçimlerin erken alınması kararıyla (24 Haziran) birlikte ülkenin yegane gündemi bir anda seçim oluverdi.
Reel sektörde özellikle ihracat rakamlarından sevindirici haberler almaya devam ettik, bu gelişme hakikaten ekonomimiz adına çok sevindiriciydi.
Buna ilaveten turizm sektöründe özellikle yabancı ülkelerden aylar öncesinden gelen rezervasyonlar tesislerde doluluk oranlarını zirveye taşıdı. İstanbul'da perakende sektörüne hatırı sayılır katkılar yapan Körfez ülkeleri vatandaşlarından da yüksek döviz girdileri sağlandı.
Zaman zaman gerilen seçim atmosferinin sona erip, kesin neticenin ilk turda ortaya çıkması, reel sektörde ‘’işimize kaldığımız yerden hızla devam edeceğiz’’ yorumlarıyla pozitif etki gerçekleşeceği algısı oluştu.
Fakat sonrasında ABD ile yaşadığımız gerilim, Brunson krizi, dolar kurunun sene başı 3.72 TL den 7.20TL.’lere kadar yükselmesi ekonomimizi bir anda çok sıkıntılı hale soktu.
Bankacılık sisteminin piyasaya likit akışını (yurtdışı likit kaynaklarının kısılması bahane edilerek!) bir anda kısması, faiz oranlarının yükselmesini tetikledi birde üzerine enflasyon oranlarında yaşanan görece yükseliş 2018 son çeyreğine girerken çok karamsar bir tabloyu önümüze büyük bir fatura ile koyuverdi.
Gelinen noktada yüzde 25 yıllık faiz ve yüksek enflasyon, gevşeyen döviz kurlarına rağmen piyasaya durgunluk olarak yansımaya devam ediyor.
2019 un yüksek oranda borçlu olan reel sektör için hiç kolay bir yıl olamayacağı net şekilde ortada. Özellikle finansmanda dış kaynak ihtiyacımız daha da artabilir. Bu anlamda işsizliğin artmaması adına sanayi üretimi düşürmemenin kapsamlı formüllerinin aranması gerekiyor.
Bunun yolu da; nitelikli, katma değerli üretimin artırılarak daha fazla ihracat yapılacak enstrümanların ilgili Bakanlılar nezdinde fazlaca desteklenmesinden geçiyor. Piyasaya ''Can Suyu'' diye tabir edilen kaynak ve destek paketlerinin hızlıca intibak ettirilmesi daha da önem kazanıyor.
Zira vatandaşın geliri nispetinde alım gücü düşmeye devam ederse ekonomimiz için durgunluk işaretleri gelmeye devam edecektir.
Tam bu noktada; asgari ücretin ve çalışanlarn ücretlerinde artış oranının ne olacağı, belirlenen artışların şirketler tarafından ücretlere nasıl yansıtılacağı aslında 2019 da ekonomi döngüsünün en mühim ve kritik unsurları olacak gibi duruyor.
Sistemi zorlaştırmadan kolaylaştıracak önlemlerin alınması, kolay geçmeyecek yeni bir yıl için ekonomimiz adına en temel argüman olacaktır.
Hepimiz için 2019'un bereketli, hayırlı, bol kazançlı bir yıl olması temennisiyle.