"Azalan üretimin, ekonomiyi canlandırmak için atılan adımlar sonrası oluşan talebe yetişememesi ve Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte jeopolitik risklerin artmasıyla birlikte dünya uzun yıllar görmediği yüksek enfl asyonla karşı karşıya kaldı. Oluşan enfl asyon, hem arz-talep dengesinden hem de hammadde değer artışlarından kaynaklı maliyet enfl asyonu olarak karşımıza çıktı."
2022 yılı daha şimdiden finansal politikalar açısından önemli bir yıl oldu ve yılın geri kalan kısmında da önemini koruyacak gibi duruyor. Pandemi sonrası piyasalardaki likiditeyi artırmak amacıyla parasal genişlemeye giden ve faizleri indirerek bireylerin ve kurumların krediye daha kolay ulaşmasını sağlayan merkez bankaları talebin artmasına neden oldu. Bu süreçte azalan üretimin, ekonomiyi canlandırmak için atılan adımlar sonrası oluşan talebe yetişememesi ve Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte jeopolitik risklerin artmasıyla birlikte dünya uzun yıllar görmediği yüksek enflasyonla karşı karşıya kaldı. Oluşan enflasyon, hem arz-talep dengesinden hem de hammadde değer artışlarından kaynaklı maliyet enflasyonu olarak karşımıza çıktı. İlk başlarda geçici olacağı düşünülen enflasyona karşı sert müdahale yapmaktan çekinen Amerika Merkez Bankası (Fed), 50 baz puan olan piyasa beklentisinin üzerinde, 75 baz puan faiz artırımına giderek piyasaları şaşırttı. Faiz kararı öncesi piyasaları hazırlamasıyla bilinen Fed’in bu kararında, yüzde 8,3 olarak beklenen enflasyonun, beklentinin üzerinde yüzde 8,6 olarak gerçekleşmesi etkili oldu. Fed’in faiz kararı sonrası İngiltere Merkez Bankası başta olmak üzere diğer merkez bankalarının da faiz artırımına gittiğini gördük. Günümüzde Amerika ve Avrupa’nın önemli ülkeleri dahil bir çok ülkede en büyük sorun haline gelen enflasyonun önüne geçebilmek amacıyla ilerleyen aylarda diğer ülke merkez bankalarının da benzer kararlar aldığını görebiliriz. Fed başta olmak üzere majör merkez bankaları enflasyonla mücadele kapsamında faiz artırımıyla korele bilanço küçültmesine de gitmesi, paranın maliyetinin artmasına ek olarak piyasada likiditenin de azalması anlamına geldiği için durgunluk ihtimalini artırıyor. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, ABD ekonomisinde durgunluğun korkulduğu kadar yakın olmadığı yönünde açıklamalar yapsa da ABD’de durgunluk olasılığı yüzde 31,5 olarak fiyatlanıyor. Majör merkez bankaların yüksek enflasyona karşı daha şahin bir tutum sergileyebileceği beklentisi durgunluk ihtimaliyle birlikte stagflasyon fiyatlamalarına neden oluyor. Yılbaşından buyana Dow Jones yüzde 17,75, Nasdaq 100 yüzde 31, Dax yüzde 17 düşerken BIST 100, yazının yazıldığı sırada dünya borsalarından pozitif ayrışarak TL bazında yüzde 36,26, dolar bazında ise yüzde 5,2 yükseliş gösterdi. Küresel enflasyonda yükselişin devam etmesi merkez bankalarının daha agresif bir politika izleyebileceği beklentisiyle satış baskısını artırabilirken, enflasyonda istikrarlı bir azalma görülmesi senaryosunda ise finansal piyasalarda tepki alımları görülebilir.