Son yıllarda majör merkez bankalarının faizleri indirip parasal genişleme yapması sonucu, dünyadaki enflasyonun uzun yıllardır görmediği seviyelere çıktığını gördük. Öyle ki TÜFE ABD’de yüzde 7 ile 39 yılın zirvesine çıkarken Avrupa’da ise yüzde 5 seviyesine kadar yükseldi. Yükselen enflasyonun ilk başka geçici olacağı düşünülse de daha sonradan öyle olmayacağı anlaşıldı. Öncü merkez bankalarından Fed, enflasyonun geçici olmayacağının anlaşılmasının ardından söylem değişikliğine gitti.
Bu kapsamda Fed başkanı Powell, faiz artırımı ve parasal sıkılaştırma konusunda net bir tarih vermese de, Philadelphia Fed Başkanı Patrick Harker, FED Başkan Yardımcısı adayı Lael Brainard, Richmond Fed Başkanı Thomas Barkin gibi birçok FED yetkilisi faiz artırımı konusunda mart ayını işaret etmiş durumda. Piyasalar ise Fed’den 2022 yılında 3 veya 4 faiz artışı beklerken varlık alım programını ise mart ayında sonlandıracağını fiyatlıyor.
Fed’in bu kadar erken aksiyona geçmesinde, işgücü piyasasında gerçekleşen toparlanma, saatlik kazançlardaki artış, ABD’de ekonomik durumdan duyulan endişenin Kovid-19 salgınının önüne geçerek ilk sıraya yerleşmiş olması, tedarik sorunları ve enerji fiyatlarındaki artış etkili oldu. Özellikle ulaşımdan üretime birçok sektörde temel girdi olarak kullanılan enerji fiyatlarındaki artış, enflasyonun sistematik bir şekilde diğer sektörlere yayılmasında önemli bir faktör olarak karşımıza çıktı. 2021 yılına 50 doların altında başlayan brent petrolün şu anda 85 doların üzerinde işlem görmesi enerji fiyatlarındaki yükselişi daha da belirgin hale getiriyor.
Stoklardaki azalma ve jeopolitik gelişmeler göz önünde bulundurulunca enerji fiyatlarındaki yüksek seyir önümüzdeki dönemde de devam edebilir. Fed’in faizleri sıfıra yakın bir oranda tutması ve yaptığı parasal genişleme piyasalarda risk iştahını artırarak paranın gelişmekte olan ülkelere, varlıklara ve finansal piyasalara kaymasını sağladı. Buna ek olarak faizlerin düşük kalması bireyleri tüketime yönlendirerek dünya ticaretine olumlu katkı sağladı. Özellikle 2021 yılında ihracat yapan üreticinin malını satmakta zorlanmadığını gördük. Fed’in faiz artışına başlayacak olması Türkiye gibi döviz borcu olan ve yurtdışından yatırım çekmek isteyen ülkelerin elini daha da zorlaştırıyor. Parasal genişleme zamanında oluşan olumlu havayı yeteri kadar iyi değerlendiremeyen Türkiye, Fed’in faizleri artırmaya başlamasıyla birlikte yüzde 14 bandında tutulan politika faizinde artışa gitmek zorunda kalabilir.
Politika faizinin yükselmesi ve/veya piyasa faizlerinin bu seviyelerde kalması ticareti, yatırımları ve üretimi olumsuz etkileyeceğinden, sınırlıda olsa işsizlikte artış ve daha yavaş bir büyüme görülebilir. Yakın zamanda açıklanması beklenen KGF desteği gibi çeşitli desteklerin yüksek piyasa faizlerinden kaynaklı olumsuz havanın giderilmesinde ve Fed’in faiz artırımından kaynaklanabilecek etkilerin azaltılmasında etkili olabilir. Verilecek desteklerin döviz talebinde bir etkiye neden olmaması açısından dikkatli bir şekilde belirlenmesi ve denetlenmesi gerekiyor.
Kur korumalı mevduat uygulaması ve diğer önlemler döviz talebini durdurmada etkili olsa da Fed’in faizleri artırması, döviz talebini azaltmaya çalışan Türkiye’nin hareket alanını daraltıcı bir etkiye neden olacağını düşünüyoruz. Son aylarda enflasyonda yaşanan yükselişin döviz kurlarındaki yükselişten kaynaklanan maliyet artışı olduğu düşünülünce, kurda tekrar yaşanacak bir yükseliş enflasyondaki yüksek seyri sürdürebilir. Bu süreçte TCMB ve ilgili bakanlıkların atacağı adımlar ve alacağı aksiyonlar etkili olacak. Fed’in faiz artırım sürecine başlamasıyla birlikte Borsa İstanbul’da ise dalgalı bir seyir görülebilir.
Türkiye ve dünyadaki risk iştahının azalmasıyla yükseliş trendleri, kurun da hareketine bağlı olarak bir miktar sınırlı kalabilir. Kurda gerçekleşebilecek olası yükselişlerin, TL cinsinden getirilerin artacağı beklentisiyle endekse pozitif yansıyacağını düşünüyoruz. Faiz artırımı sonrası dünyadaki talepte ciddi bir azalma görülmesi durumunda, üretim yapan şirketlerin yanında hammadde ve enerji sektörleri de olumsuz etkilenebilir. Biz, Fed’in piyasayı temkinli bir şekilde yönlendireceğini buna ek olarak ilgili kurumların alacağı aksiyonlarla ve 2023’te yapılacak seçimlerin getirdiği olumlu havayla birlikte Türkiye’nin bu süreçten sınırlı bir şekilde etkileneceğini düşünüyoruz.